/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +8
    Hepinize merhabalar. Bugün de yeni bir hikaye ile karşınızdayım. Tüm hikayelerim için
    (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)

    Bu "Ti-an'nın Yükselişi" serisinin yan hikayesidir.

    Yukarıdaki resmi çizen kişi (bkz: mangalci ecderha) dır. Hikayeye başlamadan kendisine ayrıca teşekkür ediyorum.

    Başlayalım

    ---

    Hızlı hızlı koşuyorum. Yine sokak köpekleri peşimde. Lanet olsun. Kediler çevik olmasına çevik lakin ruhsal olarak hemen korkuyorlar. Aslında korkmakta haklılar da. Arkamdan kovalayan tasmasından kurtulmuş pitbull saolsun ruhsal dengemi koruyamıyorum. Arkasında da iki yaveri. En iyisi pitbull a geçmek. Odaklan. Yayı hisset. Nişan al. Ve oldu. Artık pitbull un zihnindeyim. Off. Kedi ile daha hızlı gideceğim yere varabilirdim. Ve ulaşmak istediğim kişi daha az korkardı. Şimdi ise önüne bir metrelik pitbull ile gitmem onu korkutacaktır. Hem de erkek. Bari dişi olsaydın. Dengemi zor sağlıyorum. Son zamanlarda çok fazla hayvanın vücudunda bulundum. Ama az kaldı. Ona ulaşmama az kaldı biliyorum. Kokusunu alabiliyorum. Çok nostaljik bir koku. Köpek olduğum için kokuları daha rahat alabiliyorum. Kokusunu takip etmeye başladım.
    ···
  2. 2.
    +3
    GEÇMiŞ

    Çayırda bir yerdeydik. Ablam, abimle beni arada buraya çay içmeye getirirdi. Sonra da oturur bizim sorunlarımızı dinlerdi. Bir kedi yaklaşınca ben korktum ve sandalyeye çıktım. Ablam ise kediyi kucağına aldı ve:

    Abla-“Neden korkuyorsun ki kediden? Sana bir zararı yok.”

    Abi-“Abla bırak ya. O her şeyden korkuyor.”

    b-“Hayır, korkmuyorum. Sadece hayvanlardan.”

    Abla-“Neden korkuyorsun peki?”

    b-“Çünkü onlar benden nefret ediyorlar.” Ablam şaşırmıştı. Abim ise alaycı moda geçmişti bile.

    Abi-“Tabi senden nefret ederler. Hanım evladı gibisin. Az güvenin olsa seni severlerdi.”

    Abla-“Sen bir sus Talat. Nefret ettiklerini nereden biliyorsun ki?”

    b-“Biliyorum işte. Bak kucağındaki kediye. Sadece senden yemek istemek için yanına geldi. Yoksa o da senden nefret ediyor.” Ablam gülümsedi ve kediyi yere bıraktıktan sonra yanıma geldi. Kafamı okşadı ve:

    Abla-“Onlar bizden nefret ediyor diye biz de onlardan nefret edemeyiz Bir Bine. Eğer biz de onlardan nefret edersek sevilecek kim kalacak?” Bu kadarını hatırlıyorum.
    ···
  3. 3.
    +2
    Günümüz

    Ofiste 4 dönüyorum resmen. Ben ne yaptım? Allah’ımmmmm! Çıldıracağım. Acaba hakkımda ne düşündü? Off. Salaklık ettim ya. inanılmaz salağım. Bu kadar salak olacak ne yaptım ben? Bilgisayarda boş boş takılırken omzuma biri dokundu. Arkamı döndüğümde Musa abiydi bu.

    Musa-“Bir Bine. Senin yemekte olman gerekmiyor muydu?”

    b-“Sorma abi. işi batırdım. Yolda bir kedi geldi, Pelinsu da kediyi sevmem için ısrar edince oradan ayrıldım.”

    Musa-“Eh be Bir Bine. Kaç kere konuştuk bunu? Hayvanların sana bir zararı yok. Neyinden korkuyorsun anlamıyorum ki. Bir pgibologa falan gözük de dedim sana. Keşke zamanında dinlesen şu abini.”

    b-“Ama eminim bundan sonra kesin pgibologa gideceğim. Bugün bana büyük bir ders oldu.”

    Musa-“Yemek yemediysen git yemek ye de gel. Akşama kadar aç kalma.”

    b-“Abi şu an hiç yemek yiyecek durumda değilim. Yaptığım aptallığımla yalnız kalmak istiyorum.”

    Musa-“Sen bilirsin. O zaman benim de bayağı işim vardı. Sonra konuşuruz.” Dedi ve işinin başına döndü. Off. Zaman yine geçmiyor. Acaba ne yaptılar? Acaba hakkımda ne konuşuyorlar? Bu bekleyişe dayanamıyorum. Ben yine masaya kafamı koydum ve bunları düşünüyordum. Yine biri omzuma dokundu.

    b-“Musa abi dediğim gibi…” derken omzuma dokunan Pelinsu’ymuş.

    Pelinsu-“Bir Bine, sana bir özür borçluyum. Kedilere alerjin olduğunu bilmiyordum. Sana onu yaklaştırıp sevmen için ısrar etmem kabacaydı. Özür dilerim. Alerjinin olduğunu önceden söylemeliydin. Ve alerjin yüzünden bütün hayvanlardan da korkmamalısın.” Lan Mert. Yine kurtardın lan beni.

    b-“Önemli değil. Benim önceden söyleyip oradan gitmemem lazımdı. Ben asıl özür dilerim.”

    Pelinsu-“iyi o zaman ödeştik. Pazartesi tekrar çıkacağız o zaman. Sen de geliyorsun bu sefer.”

    b-“Tamam. Gelirim.” Dedim ve o da yerine yürümeye başladı. Lan Mert. Her seferinde hayat kurtarıyorsun amk. Mert de yanıma geldi.

    Mert-“Sana şans yaratmaktan yoruldum kanka. Bugün evi toplamana yardım etmeye gelemeyeceğim.” Dedi ve ellerini sanki çok yazı yazmış da yorulmuş gibi sallamaya başladı.

    b-“Sen hayatımı kurtardın amk. Ben bir evi mi toparlayamayacağım? Toparlarım senin gelmene gerek yok.”

    Mert-“Ben de öyle düşünmüştüm kanka.” Dedi ve bilgisayarına döndü. Bu da güzel bir şey yapınca bu kadar ego yapmasa ne iyi olur.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +2
    TALAT (BiR BiNE’NiN ABiSi)

    Karım hamile olduğundan işten çıkar çıkmaz eve gitmem gerekiyor. Eskiden olsa biraz işyerindeki arkadaşlarla takılırdım. işten çıkmama fazla bir zaman kalmadı. Şu class’taki sorunu da çözebilirsem gidebilirim. Bu işi yarına bırakmamam en iyisi. Çözemedim gitti. Balkona çıkıp bir sigara yakayım da kafamı toparlayayım.

    Sigaramı içerken bir kuş balkonun korkuluğuna kondu. Bana dikkatli dikkatli bakıyordu. Görünce şaşırdım. Hatta ağlamaklı oldum. Bu o mu? Bana mı öyle geliyor? Uçup omzuma kondu. Evet. Bu o. Gerçekten de o. Daha sonra aşağıya uçtu. Demek ki beni aşağıya çağırıyor. Hemen içeri girdim ve işi projeyi kaydedip işyerinden ayrıldım. Her yerde kuş var. Hangisi o? Sokak köpeği yanıma geldi. Pantolonumdan ısırdı ve beni çekiştirmeye başladı.

    Talat-“Tamam bırak ben seni takip ederim.” Diyince bıraktı. O önden ben de arkasından yürümeye başladım. Eski bir fabrikanın deposuna geldik. Köpek etrafı koklamaya başladı. Her yeri didik didik etti. Lakin kimse yoktu.

    Köpek-“Kimse yok. Konuşabilirim.” Demesiyle gidip köpeğe sarıldım.

    Talat-“Abla. Seni çok özledim. Nerelerdeydin?” Ağlıyordum arada da.

    Köpek-“Kollarım olsaydı ben de sana sarılırdım. Biliyorum. Bir anda kayboldum. Ama Eternal’deydim.” Sonunda onu serbest bıraktım ve ayağa kalktım.

    Talat-“Eternal mi? Neden oradaydın? Orası senin bana küçükken anlattığın ve kesinlikle gidilmemesi gereken yer değil mi?”

    Köpek-“Evet öyle. Ama orası artık evim. Buraya kısa süreliğine geldim. Bir Bine artık yeni köprü olmaya hazırlanmalı.” Sigaramı çıkardım tam yakacakken:

    Köpek-“Sakın sigara falan yakma. Zaten burnum hassas. Senin şu anki kokun bile sanki sigara banyosu yapmışsın gibi geliyor. Zaten sigara kokundan dolayı seni zar zor bulabildim.”

    Talat-“Tamam. Peki asıl vücudun nerede?”

    Köpek-“Vücudum Eternal’de. Sadece ruhum serbest bırakıldı. O da yeni köprüyü eğitebilmek için.”

    Talat-“Ve o köprü de Bir Bine mi? O zaman sana bol şans diliyorum. Hayvanlara hala yaklaşamıyor.”

    Köpek-“Biliyorum. Birkaç ayrı konuşma girişimim oldu ama hepsinde benden kaçtı.”

    Talat-“Çok küçüktü. Senin bu yeteneğini hatırlamaması çok normal. Bana bile sanki hayal gibi geliyor.”

    Köpek-“O zaman neden beni takip ettin?”

    Talat-“Kendi gerçeğime tutunmak için. Benim gerçeğim bu. Sen hep hayvanlarla iyi anlaşan ve onları korumak için vücutlarına giren biriydin. Bana anlattığın hayvanların tanrısı olayını bile hatırlıyorum.”
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +2
    Ne oldu lan?
    ···
  6. 6.
    +1
    Aramızdaki mesafe ilk güne göre biraz daha dardı artık. Aslında alıştım bile sayılır. Sayılır da korkuyorum hala. Yani önceden 2 metreden yakın hayvanlara yaklaşamıyordum şimdi yarım metre mesafemiz var.

    Köpük-“Hala korkuyor musun?”

    b-“Yalan söylemeyi sevmiyorum ama seni de üzmek de istemem. istersen yaklaşabilirsin.”

    Köpük-“Yok, bu mesafe iyi. Zaten acelemiz yok.”

    b-“Eternal’e dönmek için belli bir süren yok mu?”

    Köpük-“Sen öğrenene kadar buradayım, bir sürem yok.”

    b-“Peki bilerek öğrenmesem hep burada kalırsın ne güzel.”

    Köpük-“Bu Haylaus’un pek hoşuna gitmez. Seni eğitmeme bile Hinn izin verdi.”

    b-“Haylaus’u Talat anlattı da Hinn kim?”

    Köpük-“Haylaus’un gölgesi anldıbına gelir. Onun yardımcısı gibi bir şey. Şöyle söyleyeyim Haylaus’un tek saygı duyduğu ve fikirlerine önem verdiği varlık.”

    b-“Haylaus nasıl biri?”

    Köpük-“Umarım görmek zorunda kalmazsın.”

    b-“O kadar korkunç mu?”

    Köpük-“Sana şöyle söyleyeyim daha öfkeli halini görmedim onun.”

    b-“O halde o kadar korkunç.”

    Köpük-“Neyse konumuz bu değil. Eve vardık zaten. Seninle eğitime başlayalım. Öncelikle hayvanlara olan korkunu yenmen lazım. Hayvanlarda seni korkutan şey ne?”

    b-“Bilmiyorum. Sadece yaklaşınca korkuyorum.”

    Köpük-“O zaman şimdi sana yavaş yavaş yaklaşacağım. Ve bende neyden korktuğunu söylemeye çalış.” Yaklaşmaya başladı. Korkuyorum. Ama neden? Yaklaştıkça korkum arttı. Gözleriyle gözlerim denk geldi ve bir anda durdum.

    b-“Gözlerinden korkuyorum.”
    ···
  7. 7.
    +1
    Talat-“Abla neden konuşmuyorsun?”

    Köpük-“Keyfim yerinde değil.”

    b-“Abla, benim yüzümdense kendini üzme sen ya. Bak sana olayı da anlatacağım. Küçükken üst sınıfımdaki biri beni bir köpekle aynı depoya kapattı. Akşama kadar o köpekle aynı depoda kaldım ve korktum. O yüzden öyle söyledim.”

    Köpük-“Bu anlattığından daha fazlası oldu. Orada yine gördün değil mi? Sana nefret eden gözle bakıyordu o köpek.”

    b-“Evet. Korkudan ona sertçe vurduğum için. Yanıma gelmeye çalışıyordu. Muhtemelen korktuğumu anlayıp yanıma gelmek istedi. Ben de daha çok korkup ona vurdum. O tüm gün boyunca bana o gözle baktı. Ne kadar özür dilesem de değişmedi.”

    Köpük-“Gidip fiziksel olarak özür dileseydin eminim kabul ederdi. O köpek senin dediklerini anlamaz ki. Duygularını anlar sadece. O anda da korkun baskındı.”

    b-“O an aklıma gelen tek şey oradan çıkmak istediğimdi. Sonra abim geldi aldı beni zaten.”

    Köpük-“Bunu bilseydim seni şakasına kovalamazdım. Özür dilerim.”

    b-“Özür dilenecek bir şey yok.” Dedim ve elini başına atıp okşamaya başladım. Ama içimden “o ablam, o ablam o ablam” diyip duruyorum. Ani hareket yapsa korkudan ölürüm herhalde.

    Talat-“Vayy. Korkunu yendin mi?” elimi geri çekip geri çekildim.

    b-“Hala alışma aşamasındayım.”

    Köpük-“Bu kadarı bile benim için yeterliydi.”

    Talat-“Geldik.” Dedi ve ablamın kapısını açtı. Ben de arabadan indim. Her yer ağaçlarla kaplı, her taraf çamur vs. tak gibi bir yer anlayacağınız. Kimse buraya yürüyüşe bile gelmez. Doğru yeri seçmiş. Bizi bir yerde bıraktı ve:

    Talat-“Buradan sonrasını araba ile devam edemem. 600 metre ileride bir kulübe var. Sahibi bizim Hasan Usta’ydı o da vefat etti. Bu kulübe de yıllardır öyle boş duruyor. Orası sizin için iyi bir yer olabilir. Hava falan soğursa oraya girersiniz. Bagajda poşetleri var onları da alın içinde yemek var akşama kadar size yeter. Akşam gelir sizi alırım.”

    b-“Tamam da bu kadar şeye gerek yoktu.”

    Talat-“Ne demek gerek yoktu. Sizi 40 yılda bir görebiliyorum.”

    Köpük-“Neden ki? Aranız kötü mü?”

    Talat-“Aslında değil. Ama Bir Bine bey beni ziyarete gelmiyor.”

    b-“Abi benim de işim gücüm var. Bak daha ev incin duruyor. Hay Allah aklıma geldi şimdi. Daha evi toparlayacağım.”

    Talat-“Akşam senin eve gideriz beraber toparlarız.”

    b-“Valla güzel olur, tek başına toparlanacak gibi değil.”

    Talat-“Beni niye çağırmadın lan doğum günü partine?”

    b-“Mesaj attım ya.”

    Talat-“Bak abla mesajı okuyorum. ‘abi doğum günü partim var gelecen mi?’ Saat kaçta? Ne kadar sürecek? Nerede olacak? Hiçbir şey yazmıyor. Sonra ona geri döndüm ve ‘nerede ve saat kaçta’ yazdım. Bayağı da aradım ona göre işten izin alacaktım. Gece 2 de ‘abi parti çoktan bitti’ yazmış.” Ablam bir iki kere falan havladı. (Hay amk. insanın gerçek hayatta da ablası olunca havladı diye yazıyorum garibime gidiyor)

    b-“Niye havladın?”

    Köpük-“Aslında güldüm. Yakında her yaptığım hareketin sebebini anlayacaksın.”

    Talat-“Sohbetinizi bölmek istemem ama artık ayrılmamızın vakti geldi. işe geç kalacağım.” Dedi ve ablam açık kapıdan indi. Ben de arkadan “görüşürüz.” Dedim ve indim. O da el salladı ve gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +1
    Sabah oldu ve Talat acele acele hazırlanıyordu. O bugünde mi işe gidiyor ki? Yataktan kalktım ve dünkü yaşananlar aklıma geldi. Midem bulandı resmen o davranışlarımdan. Salak gibi davrandım.

    b-“Günaydın abi. Hayırdır bu ne acele?”

    Talat-“işe geç kalıyorum.”

    b-“iyi de bugün hafta sonu.”

    Talat-“Valla mı lan? Söylemesen bilmeyecektim. Ablam geldi diye projeyi yarım bırakmıştım. Onu tamamlayıp geleceğim. Sen ablamla bugün takılacaksın haberin olsun. Sana bir şeyler öğretecekti. ilk önce sizi bir ormana bırakayım. Sevim sorarsa veterinere gidiyorsunuz.”

    b-“Abi. Ben bu işte olmak istemiyorum. Köprü mü neyse sen olsan?”

    Talat-“Hayvanların tanrısı Haylaus seni seçti.”

    b-“Hayvanların tanrısı mı? Lan çarpılacaz saçma sapan konuşma.”

    Talat-“ister inan ister inanma. Ama şimdi acelem var daha sizi ormana bırakacağım.”

    b-“Bunu yapmak zorunda mıyım?” (“Gitmek zorunda mısın?” akımı aklıma geldi istemsizce)

    Talat-“Bana söz verdin. Yapmak zorundasın.”

    b-“Off yaa. Tamam hazırlanayım.”

    Talat-“Böyle git, üstün kirlenecek ormanda. Kıyafetlerin kirlenmesin.”

    b-“Sanki başka kıyafetim mi yok?”

    Talat-“Bana göre yok. Böyle git diyorsam böyle git.”

    b-“Tamam yav anladık. Sabah sabah bu ne sinir.”

    Talat-“Hadi hadi naz etme arabaya gidiyoruz.” Arka bahçeye çıktık ve ablam uyuyordu. Bizim geldiğimizi anladığı an gözlerini açtı ve bize baktı.

    Talat-“Ormana gidiyorsunuz. Orada daha rahat iletişim kurarsınız.” Dedi ama hiç cevap vermeden ayağa kalktı ve arabaya doğru yürüdü. Ben sessizce:

    b-“Acaba dünkü olay için bana kızgın mı?” dedim Talat’a.

    Talat-“Bilmiyorum. Belki etrafta birileri vardır ondan konuşmuyordur.” Dedi. Arabaya gitti ve ön kapıyı açtı. Ön kapıyı açınca içeriye atladı. Ben de arkaya oturdum. Abim de şoför koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı ve gaza bastı.
    ···
  9. 9.
    +1
    GÜNÜMÜZ

    Bu anıdan sonra bir kenara koştum ve orada çömelip içime kapandım. Şoktaydım muhtemelen ve durmadan şunları kısık sesle tekrarlıyordum.

    b-“Sana zarar vermek istememiştim, sana zarar vermek istememiştim. Böyle olacağını bilmiyordum. Özür dilerim. Özür dilerim.” Talat dışarı çıktı ve:

    Talat-“Bir Bine. 45 dakika geçti. içeri girin.” Dese de beni o halde görünce yanıma koştu. Ve bana sarıldı.

    Talat-“Bir Bine. Depoda değilsin. Evimdesin. Sakin ol. Sakin ol.” Daha sonra yavaş yavaş da olsa çözülmeye başladım. Ablam soran gözlerle abime baktı.

    Talat-“Sonra anlatırım sana. Keşke önceden söyleseydim bu kadar sıkıştırma diye. Gel Bir Bine. Eve girelim. Yatağın da hazır, yat uyu.”

    b-“Tamam abi.” Dedim ve gözyaşlarımı silip ablamın tarafına bile bakmadan içeri girdim. Deniz de şaşkın ve biraz da korkmuş bir biçimde içeriye girdi.

    Kendimi yatağıma attım.

    Talat-“Bir şey olursa beni çağır. Pijamalar da masanın üzerinde. Onları giyin öyle uyu.”

    b-“Tamam.” Dedim ve odasına çıktı. Ben de pijamaları giyinip tekrar kendimi yatağa attım. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Yine aynısını yaptım. Ne zaman kurtulacağım bu korkumdan? Çok saçma bir korku. Anlamıyorum. Neden bu kadar korkmak zorundayım ki? Gider seversin o da mutlu olur sen de. Yarın itibariyle kendimi zorlayacağım lan. Yetti artık. Bu hayvanlardan kork kork nereye kadar? Bunları düşünürken uyuyakalmışım.
    ···
  10. 10.
    +1
    Deniz hemen köpeğe koştu ve

    Deniz-“Köpüüük.” Dedi. Sonunda yanına vardı ama köpek Deniz’in boyunda. Deniz daha 4 yaşında. Yani evlenir evlenmez çocuk yapmadılar. Ben sandalyeye oturdum ve uzaktan izlemeye başladım. Gerçekten de köpek konuşuyor. Hem de ablam olduğunu iddia ediyor. Hatta ablam ile ilgili her şeyi biliyor. Ve ablam olabilir de. Ben de bunu öğreneceğim demek. Çok sıkıntılı bir durum. Hayvanlardan korkarım. Ama bir hayvan olmak? Apayrı bir mevzu.

    Deniz-“Amca. Köpük sana bakıyor.”

    b-“Tamam baksın. Bir şey yok Köpük. Yeğenin ile oyna sen.” Benim dalgın halim için endişelendi herhalde. Deniz dediğimi anlamadı ama ablam anlamıştı. Ve onunla oynamaya devam etti. Nereden bu duruma düştüm ben? Yarın işim yok derken ablam durduk yere üzerime koşmaya başladı. Ben de doğal olarak kaçmaya başladım:

    b-“Köpük dur oğlum. Dursana lan. Lan yaklaşma.” O da havlayarak üzerime doğru geliyordu. Deniz de gülüyordu. Kaçarken bir anda aklıma bir anım geldi.

    iLKOKUL ZAMANLARI

    Her okulun bir zorbası olur. Yani Türk işi zorbalar. Bilirsiniz size abi gibi yaklaşır, her şeyi biliyormuş gibi gösterir ama sizi eğitmek ayağına ağzınıza sıçarlar. Ondan sonra da “ben senin abin değil miyim?” diye duygu sömürüsü yaparlar. işte ben daha 4. sınıftayken 8. sınıfta bir abim vardı. Her tenefüs heves yapar onun yanına giderdim. O da beni köle gibi kullanırdı ama bilmezdim. Sadece onun “aferin lan adam oluyon sen” lafına kanardım. Gerçekten adam oluyorum sanırdım. Bir gün beni okul çıkışı parka çağırdı. Ben de dediğini yapıp parka gittim. Yanında bir köpek vardı. Tabi korktuğum için uzak duruyordum. Ama o zamanlar bu kadar korkmuyordum.

    Abi-“Bak Bir Bine. Bunu da başarırsan tam anlamıyla erkek olacaksın. Benim de gözüme gireceksin. Şuradaki depoyu görüyor musun? Orada bu köpek ile duracaksın. Bütün öğle orada durursan seni erkek adam ilan edeceğim.” Düşünün erkek adam ilan edilmek ne büyük bir şeref. Tabi o zamanlar benim için öyleydi. Ama yine de korkuyordum.

    b-“Abi ben korkarım köpekten.”

    Abi-“Erkek adam korkar mı lan? Sen nasıl erkeksin?”

    b-“Erkeğim işte.”

    Abi-“Erkeksen köpekle depoda kilitli durursun. Yoksa seni bir daha yanıma almam bak. Gördüğüm yerde döverim seni.”

    b-“Ama abi…”

    Abi-“Aması maması yok LAN. Gir içeriye.”

    b-“Hayır.” Desem de çocuk benim 2 katım. Beni tuttuğu gibi attı depoya ve köpeği de oraya itti. Kapıyı da üzerime kilitledi. Sonra da gitti. Köpek kapının önünde olduğu için hem ağlıyor hem de yardım için bağırıyordum. Köpek en başta sakindi. Sonra yanıma yaklaşmaya başladı. Ama ben çok korkuyorum. Kaçmak istiyorum çok dar. Köpek yanıma kadar geldi ve ben de onu ittim. Köpek yanıma gelmekte ısrar ediyordu. Ben de çığlık atmaya başladım. Ama beni o depoda duyan kimse yoktu. En son köpeğe çok sert vurmuş olacağım ki köpek geri çekildi. Ama o bakışını hiç unutmuyorum. Hissettim herhalde. Nefret dolu gözlerle bakıyordu. Yine. Bir hayvan yine bana böyle bakıyor. Depoda büzülüp kaldım. Saatlerce bağırdım ve ağladım. Sadece öğle arası kadar sürecekti ama bütün gün hatta gece o depoda kaldım. Sesim kısıldı bağırmaktan, halsiz düştüm açlıktan. Artık bağırmaya mecalim bile kalmamıştı. Sadece köpeğe bakıp bir şeyler fısıldıyordum. Ama o bana nefret dolu gözlerle bakmaya ve uzakta durmaya devam ediyordu.

    Daha sonra biri kapıyı açtı. Açan yaşlı bir adamdı. Beni görünce hemen birine seslendi. O da buraya koştu. Seslendiği kişi Talat abimdi. Köpek zaten kapı açılır açılmaz dışarı çıkmıştı. Abim de içeri girip beni kucağına aldı ve ne olur ne olmaz diye hastaneye zütürdü.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    +1
    Sofrada yemeğe başladık.

    Talat-“Sevim. Unutturma seni kollarından yatağa bağlayacağım. Kaç kere dedim hareket etmeyeceksin diye? Ve ev niye bu kadar temiz görünüyor? Yine temizlik mi yaptın sen?”

    Sevim-“Ne yapayım canım sıkılıyor valla. Müge Anlı bitince izleyecek bir şey kalmıyor ben de temizlik ve yemek yapıyorum.”

    Talat-“Aşkım sen iste sana dizi çekeyim ama yeter ki sen ayağa kalkma. Yat dinlen. Zaten hamilelik sporu mudur nedir ona izin verdim. Bir de canım sıkılıyor temizlik yapıyorum diyorsun.”

    Deniz-“Yemeğimi bitirdim. Köpük ile oynayabilir miyim?”

    Talat-“Hayır kızım. Akşam oldu. Şimdi çıkamazsın.”

    Deniz-“Yaaa. Ama yemekten sonra oynarsın demiştin.”

    Talat-“Öyle demiştim ama akşam oldu. Babanın işleri var, annen kardeşini taşıdığı için dışarı çıkamaz.”

    b-“Ben onunla çıkarım. Çocuk heves etmiş oynasın.” Talat başını kaşıdı. Genelde istemediği bir şey olduğunda ve zor durumda kaldığında böyle yapar.

    Talat-“Tamam çıkın. Ama yarım saat.”

    b-“1 saat.”

    Talat-“45 dakika.”

    b-“Anlaştık.” Deniz bana sarıldı ve

    Deniz-“Amcaa. Teşekkürler.” Dedi. (Gökyüzü bulutlanır ve arkadan fon müziği “Bana amca dediler”)

    Sevim-“Ama önce ne yapıyoruz? Ellerimizi yıkıyoruz.”

    Deniz-“Tamam.” Dedi ve lavaboya yöneldi. Talat bana döndü ve:

    Talat-“Yine yaptın yapacağını. Akşam akşam dışarı mı çıkarılır çocuk?”

    b-“Abi, paronayaklaştın herhalde. Arka bahçene çıkıyoruz. Sanki sokağa mı bırakacağım? Bırak biraz serbest kalsın çocuk.”

    Sevim-“Evet yani arada beni de bıraksan güzel olur.”

    Talat-“Lan Bir Bine. inşallah evlenirsin de benim durumumu anlarsın.”

    b-“Ne beddua eder gibi söylüyorsun? Tabi evleneceğim.” Deniz geldi ve:

    Deniz-“Hadi amca çıkalım.”

    Talat-“Dediğim gibi. 45 dakika.”

    b-“Anladık.” Dedim ve sonunda bahçeye çıktık.
    ···
  12. 12.
    +1
    BiR BiNE

    Nereden düştüm ki böyle işe? Tamam ben sadece hortumu tutuyorum ama köpek tam bir facia. Havlıyor, kaçmaya çalışıyor. Yani yerinde durmuyor. Abim zar zor tutuyor.

    Talat-“Sudan korkuyor herhalde.”

    b-“ismi köpük ama sudan korkuyor. Deniz güzel isim seçmiş.”

    Talat-“Kaşınma valla salarım köpeği üzerine.”

    b-“Ne yaptım be şaka yaptım sadece.” Köpek birden sakinleşti. Neyse yıkayabiliriz artık.

    Köpük-“Geri geldim.” Talat bıraktı ve

    Talat-“Sonunda abla. Nerede kaldın? Şu köpeği yıkamak tam bir işkence. Şimdi işimiz kolaylaştı.”

    Köpük-“Zamanında Köpük’ü suyla zehirlemeye çalışmışlar. Onun için de sudan korkuyor. Sadece sokaktaki su birikintilerinden su içiyor.”

    b-“Dur tahmin edeyim. Köpeğin bedenine girince zihnini de okuyorsun değil mi?”

    Köpük-“E yani, doğal olarak.”

    b-“Ben içeriye geçiyorum. işimiz bittiyse eğer.”

    Talat-“Daha yıkamadık hatırlatırım.”

    b-“Ablam geldi işte durur orada sakin sakin yıkarsın. Hem hava da karardı.”

    Talat-“Abla istersen yıkandıktan sonra dışarıda kalma içeri…”

    Köpük-“Beni ablan olarak görme. Ben sadece bir köpeğim. Doğal olarak da dışarıda kalacağım. Ve Bir Bine. Yarına kadar kafanı toparla. Yarın seni hayvanlara alıştırmaya çalışacağım.” Bugünkü Pelinsu olayından sonra bir zahmet alışayım artık.

    Talat-“Valla abla ben yıllarca uğraştım alıştıramadım, sen nasıl alıştıracaksın merak ediyorum doğrusu.”

    Köpük-“Alışmak zorunda.” Dedi ve havladı.

    Talat-“Neden havladın?” Sevim yenge balkondan bağırdı:

    Sevim-“Talat. Bir Bine. Sofra hazır gelin.” Dedi ve içeriye girdi.

    Köpük-“Köpeklerin 6. hissi kuvvetlidir. Onun için genelde kedi veya köpek kalmayı tercih ediyorum. insan halim olsa belki daha güzel olabilirdi. Haa. Bir Bine. Gitmeden önce bir beni sev bakalım. Ablan gelmiş en azından kafamı sevebilirsin.”

    b-“Yarın yapmayacak mıydık ya?”

    Köpük-“Ben bugün istiyorum. Ablanı kıracak mısın?”

    b-“Tamam.” Gözlerini kapattı ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Kafama hafifçe dokundu. Sonra geri çektim.

    Köpük-“O nasıl sevmek öyle? Hissetmedim bile. Daha sert sev.” Eli ile daha sert bir şekilde dokundum ve çektim.

    b-“Yeter mi?”

    Köpük-“Tamam tamam yeter. Siz yemeğe gidin.”

    Talat-“Sana da yemek getiririz.”

    Köpük-“Benim yemeğim orada. Karının ismi neydi?”

    Talat-“Sevim.”

    Köpük-“Tamam. Bak Sevim bana da yemek hazırlamış. Ben şimdi onu bir güzel yer uyurum.” Orada köpek maması vardı.

    b-“Onu yemek sıkıntı olmaz mı?”

    Köpük-“Ne demiştim. Ben insan değilim şu anda. Hem bu vücudu en iyi o mama besler. Siz beni düşünmeyin. Gidin yemeğinizi yiyin.” Sevim tekrar balkona çıktı ve:

    Sevim-“Talat hadi.”

    Talat-“Geliyorum hayatım. Sana kaç kere söyledim ayağa kalkma diye.” Dedi ve söylene söylene içeri girdi. Ben de içeri girerken son bir kez arkama baktım. ilk önce bir silkelendi. Sonra da mamayı yemeye başladı. Gerçekten de köpek mamasını yiyor. Iyy. Bende mi böyle olacağım acaba?
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +1
    Binnur

    Gitmemin aileme kötü bir etki yaptığını hep biliyordum ve bunları da duymaya hazırım sanıyordum. Değilmişim. Sadece kendimi hazır sanıyormuşum. Öylece gelip onlara “ben geldim” demek isterdim. Ama kendi bedenimde bile gelemiyorum. Hatamın cezası bu kadar ağır olmamalıydı.

    “Nereye gidiyorsun?” Bu onun sesi mi? Hatırlıyorum. Bir ağaca kondum ve:

    Serçe-“Sadece yalnız kalmak istiyorum.”

    “Yalnız kalma hakkını çoktan kaybettin. Eğer onun ölmesine izin vermeseydin şu an ailenle vakit geçiriyor olacaktın.”

    Serçe-“Ama ben…”

    “Sessizlik.” Birden önümde belirdi. Altın bir kürk, aslan biçiminde biri. Bu Haylaus.

    Haylaus-“Eğer Hinn böyle bir şey rica etmeseydi kesinlikle kabul etmezdim.”

    Serçe-“Biliyorum efendim. Beni affetmeyeceğinizi de biliyorum. En azından kardeşimi eğitene kadar dünyada kalmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim.”

    Haylaus-“Senin de diğer insanlardan farkın yok. Sadece ruhunla hayvanlarımı kirletiyorsun. Eternal’den biraz da olsun uzaklaşmak istedin, ve bu yüzden de kardeşini eğitmeyi bahane ettin. Ama bu son ricandı. Bundan sonra Eternal’de kalacaksın.”

    Serçe-“Cezamdan razıyım efendim. Ama size sormak istediğim bir sorum var. Neden Bir Bine’yi tercih ettiniz? Talat bu iş için daha uygun. Bir Bine hayvanlardan korkar.”

    Haylaus-“Ve korkmalı da. Ancak bizden bu kadar korkan biri bize zarar vermeye cüret edemez.”

    “Yanılıyorsunuz efendim. Korkan biri korkusuna yenik düşüp tekrar korkmamak için hayvanları katlebilir.” Bu sesi de tanıyorum. Zaten gölgelerden çıktı. Gümüş renkte kürkü vardı ve kurta benziyordu.

    Haylaus-“Hinn. Sen de mi buradaydın?” Bu Haylaus’un yardımcısı Hinn.

    Hinn-“Efendim. Bir Bine’yi seçmenizin amacı insanları teste tabi tutmak istemenizdi değil mi? Gördüğümüz gibi kendi ablasından bile korkuyor. Başaracağına inanmasanız böyle bir görevi ona vermezdiniz.”

    Haylaus-“Başaramayacağını bildiğimden görevi ona vermek istedim. Sen ilgilenirsin burası ile. Ben gidiyorum.” Dedi ve kayboldu. Hinn bana döndü ve:

    Hinn-“Haylaus’un seni affetmeyeceğini bilmene rağmen özür dilemek adına Bir Bine’yi eğitmeyi kabul ettin. O Eternal’den kaçmak için bahane uydurduğunu söylese de o da içten içe biliyor. Bu emeğin karşılıksız kalmayacak. Merak etme.”

    Serçe-“Benim tek isteğim ailemin iyi olması. Benim hatama düşmemeleri. Kendi hatam yüzünden onlara acı çektirdim.”

    Hinn-“Şimdi telafi etmek için fırsat var elinde. Git Bir Bine’yi eğit. Eğitirken de eğlenmeyi unutma.” Dedi ve kayboldu. Artık geri dönmemin zamanı geldi. Kanatlarımı çırptım ve uçmaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +1
    Sinirli bir şekilde bana döndü ve:

    Talat-“Neden bundan bahsettin ki? Amacın ablamı üzmek miydi?”

    b-“Ne ablası? Nasıl inanabiliyorsun bu yaşananlara ya? Belki ablam değil. Belki onun zihnini almış başka biri. Hem ablam Eternal denen bir yerde değil mi? Hem Eternal ne?”

    Talat-“Daha fazla soru sorma. Eğer zamanında bu kadar korkak, pısırık olmasaydın onun ablam olduğunu bilirdin, Eternal neresi bilirdin, bize bakmak için ne kadar uğraştığını bilirdin. Ama sen hep korkmayı seçtin…”

    b-“Yeter. Ben seni düşündüğüm için bunları söyledim. Hatırlamıyor musun? Ablam gittikten sonra ne kadar ağladığını? Onu aylarca her yerde aradın. Ama bulamadın. Kullandığın antidepresanlardan bahsetmiyorum bile. Seni hayata döndüren Sevim yenge oldu. Şimdi o hayatını da mı çöpe atacaksın?”

    Talat-“Benim hayatımı çöpe attığım falan yok. Bundan sonra ablam gitse de ben o duruma düşmem. Sadece senden tek istediğim şey onu kabul etmen. En azından geri Eternal’e dönene kadar. Ondan sonra ne yaparsan yap. Eğer abin olarak üzerinde en küçük bir hatırım varsa onu öyle kabul et. Geri dönene kadar.” Neden bu kadar ileri gidiyor ki? Gerçekten de ablam mı ki? Evet, her şeyi benziyor ama gerçek mi bunlar? Bilmiyorum.

    b-“Tamam. Kabulleneceğim. Ama yine de buna alışmam için zamana ihtiyacım var.”

    Talat-“Tamam, zaman kolay. Ama onun yanında yaşadığımız kötü durumlardan bahsetmek kesinlikle yasak. Ne maddi sıkıntımızı bilecek, ne de benim antidepresan kullandığımı, ne de senin başına gelenleri. Anladın mı?”

    b-“Anladım abi.”

    Talat-“Anladıysan sıkıntı yok. Şimdi şu köpeği yıkayalım. Ablam gitmeseydi daha rahat yıkardık. Sen sadece hortumu tut. Ben temizlerim.”

    b-“Zaten ben yaklaşamam ona.” Dedim ve hortumun yanına gittim. Suyu açtım ve köpeği yıkamaya başladık.
    ···
  15. 15.
    +1
    BiR BiNE

    içeri girer girmez Deniz köpeğin üzerine koşmaya başladı.

    Deniz-“Aaa köpek.” Dedi ve köpeğe sarıldı. Eğer ki benimle konuşmasa derim ki normal köpek. Arada kaşınıyor falan. Ne bileyim dört ayak üzerinde durmak zor gelir bana. Hem de bu kadar süre.

    Sevim-“Hoş geldin Bir Bine. Ne zamandır gelmiyordun bize…”

    Talat-“Sen neden ayağa kalktın bakayım? Doktor ne dedi? Yatsın dinlensin demedi mi sana?”

    Sevim-“Yaa ama sıkıldım evde. Bak hem eve ne güzel köpek de getirmişsin. Biraz köpekle uğraşırım…”

    Talat-“Onun işi senin değil. Bir Bine’yi boşa getirmedim ben.”

    Sevim-“Ne kadar ayıp Talat. O misafir. Köpekle niye o ilgilensin? Hem Bir Bine hayvanlardan korkar.”

    b-“Beni daha iyi tanıyamazdın.” Diyince köpek… aman ablam havladı. Ben de yerimden sıçradım resmen. Kafam çok bulanık amk. Gıcıklığına yapıyor sanki. Ama sanki orada da ablam yokmuş gibi. Tamam ya. Ben rüyadayım. Ya da uyuşturucu falan mı çektim acaba? Dünkü partide içtiğim bir şey mi dokundu?

    Sevim-“ismi var mı köpeğin?”

    Talat-“Daha isim vermedim.”

    Deniz-“Köpük olsun.” Diyince ablam Deniz’i yalamaya başladı.

    Talat-“Hoşuna gitmiş gibi duruyor. Şimdi siz içeri geçin. Biz de köpeği yıkayıp geliyoruz.”

    Deniz-“Köpek değil o, Köpük.”

    Talat-“Tamam tamam. Köpük’ü yıkayıp geliyoruz. Yemekten sonra oynarsın.”

    Deniz-“Tamam.” Dedi ve içeri koştu.

    Sevim-“Bir Bine. istersen sen de gel içeriye.”

    b-“Yok yenge sen git. Biz hallederiz köpeğin temizliğini.”

    Sevim-“Tamam sen bilirsin.” Dedi ve içeriye girdi. Uzaklaştığını kontrol ettikten sonra tekrar konuşmaya başladı:

    Köpük-“Kızın çok güzelmiş. Hiç sana benzemiyor.”

    Talat-“Ha ha ha. Çok komik. Neyse seni bir yıkayalım. Bir Bine. Sen de ne kadar daha uzak kalacaksın?”

    b-“Köpek olmadığı zaman.”

    Talat-“Niye böylesin anlamıyorum ki. Normalde de hayvanların sana zararı yok. Bir de kendisi ablamız.”

    b-“Yani bu kadar hızlı kabullenmemi beklemiyorsun herhalde?”

    Talat-“O kadar soru sordun ya? Neyini kabul edemiyorsun?”

    b-“Şöyle düşün. Gözlerini kapatıyorsun, ve açtığında birden kendini ejderhaların olduğu bir diyarda buluyorsun. Sen direk gidip “aa ejderha diyarına geldim” mi dersin?”

    Talat-“Amma hayal gücün varmış seninde ha. Ejderha ne alaka?”

    b-“Bu da o kadar absürt işte. Köpek konuşuyor, ablam olduğunu söylüyor ve benden hem köpeklerin konuşup hem de ablam olmasını kabullenmemi bekliyorsun? Bu da o hikaye kadar mantıksız.”

    Talat-“Eğer hayvanlardan korkan biri olmasaydın sen de ablamın biz küçükken de böyle hayvan biçimde gelip benimle konuştuğuna şahit olurdun.”

    b-“Abi. Sen ablam kaybolduktan sonra yıllarca pgibolojik tedavi gördün. Benden gizledin ama biliyorum. Sonunda yeni bir hayat kurdun ve yine böyle bir şey olmasına izin veremem sana.” Köpek boynunu eğdi bir süre. Ve sonra:

    Köpük-“Talat. Sana yaşattıklarım için özür dilerim. Köpeğe sahip çıkabilir misin? Biraz yalnız kalmam gerekiyor.”

    Talat-“Abla o kadar kötü bir şey yaşamadım.” Dese de artık köpek konuşmuyordu. Hemen gökyüzüne baktı. Ben de onunla beraber baktım. Evin arka bahçesindeki ağaca konmuş bir serçe kanat çırpıp uzaklaşmaya başladı. Abim de onun arkasından izlemeye başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +1
    Köpük-“Gözlerimden mi? Ne alaka ya?”

    b-“Sanki her an bakışın değişecekmiş gibi.”

    Köpük-“Nasıl değişecek? Nefret mi edeceğim senden? Küçükken de bundan korkardın.”

    b-“Yani, öyle.”

    Köpük-“O depoda köpekle kapalı kaldığın için mi korkuyorsun? Bu kadar korkacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Hatta çoktan etkisinin geçmiş olması lazımdı. Veya sadece köpeklerden korkuyor olman lazımdı. Benim olduğum zamanlarda da hayvanlar bana nefretle bakıyorlar diyordun. Küçükken bir şey mi oldu?”

    b-“Küçükken bir hayvandan dolayı böyle korkuyorum ama hangi hayvandı hatırlamıyorum. O zamanlar çok küçüktüm.”

    Köpük-“Hmm. O zaman şöyle deneyelim. Gözlerime bakma. Bir kez daha sana yaklaşacağım.” Dedi ve bana yaklaşmaya başladı. Sakinleş sakinleş… Gözlerine bakma. Bakma. Bayağı bir yaklaşınca artık gözlerimi kapattım.

    Köpük-“Topu topu 2 adım kalmıştı. Acaba başka hayvan ile mi denesek? Senin korkmadığın bir hayvan var mı?”

    b-“Bilmiyorum ki.”

    Köpük-“Kuşlardan bile korkuyor musun? Mesela serçe?”

    b-“Serçeden belki korkmam. Neden sordun ki?”

    Köpük-“Hayvanlara olan korkunu yenmek için küçük şeylerden başlamak daha iyi olur diye düşündüm. Şimdi, Köpük’ü bağlayalım ve ben bir serçeye geçeyim.” Zaten abimin verdiği tasma yanımdaydı. Kulübenin yanındaki ağaca tasmasını bağladım. Birkaç kere kaçmaya çalıştı ve kaçamayacağından emin olduktan sonra bir serçe aramaya başladı. Serçeyi gördüğü anda ona doğru baktı ve onun vücuduna geçti. Daha sonra gelip omzuma kondu. Tamam. Korktum ama sakin kalmalıyım. Ablam sonuçta o.

    Serçe-“Serçeden bile korkuyor musun? Bence bir pgibologa gözükmelisin.”

    b-“Gözükeceğim zaten. Ama biraz pahalı yani, kenara koyduğum paraları buna harcamak da istemiyorum.”

    Serçe-“Sağlığın için önemli, bence para tarafından bakmamalısın.”

    b-“Böyle sesin çok şirin çıkıyor.”

    Serçe-“Teşekkür ederim. Şimdi sana olayı anlatayım. Bizim görevimiz hayvanlar ile insanlar arasında bir köprü kurmak. Yani senin köprü olabilmen için önce hayvanlara olan korkunu yenmen lazım. Sonra onların bedenine girmeye başlayabilirsin. Ama senin onların bedenine nasıl gireceğini anlatacağım. Birkaç alıştırma da yapacağız bugün.”

    b-“Bedenlerine mi gireceğim bugün yani?”

    Serçe-“ilk yapışta bedenine girebilirsen en iyi köprü sensindir. Daha kimse ilk yapışında karşısındaki hayvanın bedenine giremedi. Şimdi şöyle sana öğreteyim. ilk önce elinde bir yay hayal et. Yayı tut, ve oku çek. Ok ise senin ruhun olduğunu hayal et.”

    b-“Peki ya hedefi ıskalarsam?”

    Serçe-“Ölürsün.”
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +1
    Serçe-“Şaka şaka. ilk yapışların olduğu için ruhun bir zincir ile bedenine bağlı olacak ve sana belli bir mesafe koyacak. Eğer oku ıskalarsan zincir hemen seni geri çekecek. Buna beden-ruh kanunu deniyor. ileride zincirini de kıracaksın ama şu an sana o zincir çok lazım.” Defter kağıt mı alsaydım acep. Kanun falan ezberleyeceğim sanki.

    b-“Peki şimdi mi yapmaya başlamalıyım?”

    Serçe-“ilk önce imajine etmelisin. Yani hayal et. Gözlerini kapa ve elinde yay tuttuğunu hayal et.” Dediği gibi gözlerimi kapattım ve elimde yay tuttuğumu hayal ettim.

    Serçe-“Şimdi bir ok hayal ve içinde ruhunun olduğunu hayal et. Eğer başarabilirsen okun arkasındaki zincirin de bedenine bağlı olduğunu hissedersin.” Evet. Oku hayal ettim. Ruhumu da okun içinde hayal etmeye çalışıyorum ama çok zor. Zincir kafamı karıştırıyor.

    Serçe-“Şimdi gözlerini aç ve Köpük’e nişan al. Ve emin olduktan sonra da oku bırak.” Dediği gibi nişan aldım ve oku bıraktım. Lakin hiçbir şey olmadı.

    b-“Eee. işe yaramadı.”

    Serçe-“ilk deneyişindi bu. işe yaramaması çok normal. Ben bile bir ayda ustalaştım. Ama ben bunu öğrendiğimde 16 yaşındaydım. Babaannem bana öğretmişti. Tam öğretemeden vefat etti ben de tek başıma çalışmaya başladım ve ustalaştım. Sana 1 hafta, hayvan korkunu sayarsak 2 haftada öğrenebilmen lazım. Zaten asıl olay hayvanın bedenine girdikten sonra başlayacak.”

    b-“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete diyorsun yani.”

    Serçe-“Ohoo. Şimdiden öyle düşünürsen 5 senede anca öğrenirsin.”

    b-“Ne güzel işte. Eternal’e dönmek için acelen mi var?”

    Serçe-“Eternal hakkında ne biliyorsun?”

    b-“Sadece sonsuz demek olduğunu biliyorum.”

    Serçe-“Eternal hayvan cehennemidir. Orada aklına gelebilecek her türlü eziyete maruz kalırsın. “

    b-“Ve sen oraya mı gideceksin?”

    Serçe-“Evet. Orası artık benim evim.”

    b-“Eğer bunu öğrenirsem sen Eternal’e geri dönersin.”

    Serçe-“Dönmek zorundayım. Geri dönülmez bir hata yaptım çünkü.”

    b-“Ne yaptın peki?”

    Serçe-“Bu da başka bir günün konusu olsun.”

    b-“Öğrenmek istemiyorum. Seni cehenneme atmak istemiyorum.”

    Serçe-“Burası da şu an benim için cehennemden farksız. Baksana. Bir kuş ile ruhumu paylaşıyorum. Sürekli onu baskılamam gerekiyor. Eğer bir anlığına bozarsam ruhum hemen boşluğa gider ve yeni beden aramak zorunda kalırım.”

    b-“Peki insan bedenine geçemez misin?”

    Serçe-“Eğer geçebilseydim bir insan vücudu ile sizin yanınıza gelirdim. Şimdi bu muhabbeti bırakalım da çalışmaya devam et.”

    b-“Tamam” Ablam bana yalan söylemezdi, yine söylemedi. Gerçeği olduğu gibi anlattı. Şu an kendimi kötü hissediyorum. Sanki onu ateşe ben atıyormuşum gibi. Pek odaklanamıyorum sanki. Evet, yay elimde, oka ruhumu koyduğumu düşünüyorum ve yayı bırakıyorum, ok da gidiyor ama ruhum olduğu yerde kalıyor. Bunları çözmem gerekecek.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +1
    Talat-“Ne oldu? Önemli bir şey mi?”

    b-“Pek değil.”

    Köpük-“Önemli önemli. için sıkıldı bu konuşmadan sonra. Öyle arkadaşlar o kadar kolay küsmez. işe gittiğinde yanına git hiçbir şey olmamış gibi davranır merak etme. Hasta olayına da Talat hastaydı dersin. Talat sen bugün hastaydın, Bir Bine de sana baktı.”

    b-“Sen telefon konuşmamı nasıl duydun? Diye sormak istesem de köpeklerin kulağı hassas değil mi?”

    Köpük-“Evet, kulağım hassas ve senin hislerini de görebiliyorum. Fazla takılma bu konuya da.”

    b-“Anladım.”

    Talat-“Şimdi senin evine gidiyoruz değil mi?”

    b-“Evet. Evi toparlamamız lazım.”

    Köpük-“Tüh ya işe bak. Benim de kollarım yok. Ben evi toparlayamayacağım.”

    b-“Ağzın var, çöpleri çöpe atarsın.”

    Köpük-“Gelmediğim doğum günü partindeki eşyaları niye ben de topluyorum ya?”

    b-“Hele bir yardım etme. Valla seni odaya kapatırım, camlara da film çekerim kaçamazsın da.”

    Köpük-“Bir karınca bile mi giremeyecek içeriye? Ben her türlü kaçarım oradan.”

    b-“Tebeşirle odanın önüne çizgi çekerim karınca falan giremez. Hem karıncaya da mı girebiliyoruz? O hayvan mı ki?”

    Köpük-“insan dışındaki bütün canlı varlıklar Haylaus’un gözünde hayvan sınıfına girer. Bitkiler dışında.”

    Talat-“Bitkilerin de tanrısı falan var mı?”

    Köpük-“Ben nereden bileyim? Benim tek bildiğim tanrı Haylaus.” (Çarpılacam amk)

    Talat-“Eve geldik.”

    b-“Umarım kaosa hazırsınızdır.”

    Köpük-“Uzun zamandır evimizi görmüyordum. iyi ki satmamışsınız.”

    Talat-“Gir de eve anıların canlansın.”

    b-“Evin şu anki halinin anılarınızı canlandıracağını pek sanmıyorum. Neyse girelim bir apartmana.” Arabadan indik. Tam apartmana girecekken komşulardan biri bağırmaya başladı:

    Komşu-“Bir Bine, sen misin evladım?”

    b-“Evet benim Aysun teyze.”

    Komşu-“O pireli hayvanı içeri alma evladım. Bak sonra çocuklar hep hasta oluyor.” Sonra başka bir komşu çıktı:

    Komşu2-“Köpek falan sokma buraya. Melekleri kaçırır bu köpek bak. it giren eve melek girmez. iyice sataniste bağladın sen oğlum. Geçen de evinde parti mi ne vermişsin, gece uyutmadın bizi.” inanamıyorum. Gerçekten inanılmaz.
    ···
  19. 19.
    +1
    Panpa kalemin ve anlatımın çok güzel baya zevkli okuması. Yeni hikâye ne zaman? Olayları gene bağlayacak mısın?
    ···
    1. 1.
      0
      Bu yan hikaye olduğu için kesiştiği noktalar olacak ama bağlanma gibi bir durum olacağını sanmıyorum. Belli olmaz yani yazarken olayları bağlayabilirim :D

      Yeni hikaye de 3 ay içinde yazacağım, şimdilik ara verdim yazmaya. Beğenmene sevindim.
      ···
  20. 20.
    +1
    Tamam panpa teşekkürler çok güzel hikayeydi
    ···