/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +1
    Ahh. işte orada. Yine tam karşımda oturuyor. Pelinsu. (Laf etmeyin giberim. Az da modern isim kullanalım. (Aslında her isim özeldir ama yani genel olarak modern isim olarak geçiyor)) Kızıl saçları ile yine bilgisayarında. Sanki bütün ışık o kızıl saçları güzel göstermek için saçlarında birikiyor. Ve göz şöleni yaşatmak için etrafa dağılıyorlar. Tabi gerizekalı Mert de yanımdaki masada oturuyor.

    Mert-“Kanka 4 ay geçti hala şu Pelinsu’yu kendine ayarlayamadın. Ayarlayamadın değil konuşamadın bile. Sadece seni çağırıyor, bilgisayardaki işine yardım ediyorsun.”

    b-“Kapat lan çeneni. Zaten senin yüzünden boşu boşuna bir yığın masraf yaptım. Onların da acısını senden çıkaracağım.”

    Mert-“Aman be tamam. Ben de kızı öğle yemeğine davet etmiştim. Seni de davet edecektim. Ama istemiyorsun galiba…”

    b-“Sen ciddi misin lan? Vallaha mı lan?”

    Mert-“Sen beni ne sanıyorsun kardeşim. Ben kankamı satmam. Dünün telafisi olarak düşün bunu. Ama bu sefer kızla samimiyet kurman lazım. Bak bu büyük bir şans. Bunu da kaçırırsan…”

    b-“Kaçırmam lan. Çok saol be kanka.”

    Mert-“Neyse işine bak. Şimdi Musa abi bana kızacak yine.” işime odaklanırsam zaman hızlı geçer. Hemen öğle olsa keşke.
    ···
  2. 52.
    +1
    Saat 10.45. Bütün işlerim bitti. Ne yapacağım lan ben? Zaman geçmiyor. Musa abi de buraya yaklaşıyor. Bari söyleyeyim belki bana yeni bir iş verir.

    Musa-“Hayırdır Bir Bine. Neden boş boş duruyorsun?”

    b-“Bütün günün işini bitirdim. Abi bana iş vermen lazım. Şu an bilgisayar video birleştiriliyor ben de bekliyorum.”

    Musa-“Sen iyi misin? Normal biri bütün günde bitiremez bu işi. Hayırdır, önemli bir şey mi bekliyorsun?” Hemen anladı. Yaklaşmasını işaret ettim ve kulağına fısıldadım:

    b-“Pelinsu ile öğlenleyin yemeğe çıkacağız da.”

    Musa-“Anlaşıldı senin karın ağrın. Tamam. Şu an sana verecek bir işim yok. Zaten bilgisayarın şu an videoya uğraşıyor, iş olsa bile yapamazsın. Biraz takıl, ne bileyim başkalarına yardım et, ya da Mert gibi video falan izle.” Mert kulaklığını çıkarttı ve:

    Mert-“Hayırdır abi, bana mı seslendin?”

    Musa-“Hani diyorum Mert bey artık iş başına geçseniz diyorum.”

    Mert-“Abi, ben oradan bakınca 100. seviye boss’u gibi mi gözüküyorum? Veya Baron Nashor? Zaten işimi yapıyorum. Videonun ses ayarlarını hallediyordum.” Lan gerçekten de iş ile uğraşıyormuş. Musa abi bile şaşırdı.

    Musa-“Sende de bugün tuhaflık var, hayırdır?”

    Mert-“Aman abi. işi yapsam suç, yapmasam suç.”

    Musa-“Tamam, sen işini yap ta biz karışmayalım.” Birden bir çığlık sesi geldi. Bu ses Pelinsu’ya ait. Ve tabi ki birkaç tane daha kız çığlık atıyor. Musa abi hemen oraya doğru gitti ama çığlıklarının nedeni anlaşıldı. içeriye açık pencereden kuş girmiş. Musa abi de kuşu yakalamaya çalışmaya başladı. Beni görünce bana doğru uçmaya başladı. Hay amk. Neden ben?
    ···
  3. 53.
    +1
    resim neden böyle küçük çıktı ki 1920 ye 1080 di oysaki. neyse yerimizi alalım madem
    ···
  4. 54.
    +1
    Off. Şu saate bak. Yarım saate işte olmam lazım. Bir reklam ajansında çalışıyorum. Yani genelde reklamların video editlerini ben yapıyorum. Onun haricinde patron veya şef nereye git derse oraya yardıma gidiyorum. Mert de iş arkadaşım. Arkadaş için fazla vurdumduymaz biri. Evimi çöp etti. iş çıkışında onu evime sürüklemezsem namerdim. Evi toplamamda yardım edecek. Ajansa girdim ve son anda asansöre yetiştim. 25 e tıkladım ve asansör yukarı yönde hareket etmeye başladı. Asansörün saçma müziğini dinledikten ve in binlerle geçen 20 dakikanın ardından 25. kata vardım. Aslında asansör bu kadar yoğun olmaz normalde ama tam işe geliş saatleri. Saatime baktım ve olamaz. 25 dakika geç kaldım. Patron fark etmeden yerime geçerim ama ekip şefim kesin fark edecek. Ve dediğim de oldu. Ekip şefim Musa bey arkamda belirdi:

    Musa-“Bir Bine. Hiç geç kalmazdın. Hem de bu kadar süre. Hayırdır bir sorun mu var?” Aslında çok babacan bir adam. Ama yine de ona karşı kendimi mahçup hissediyorum. işe girdiğim ilk zamanlar bana çok yardımı dokundu. Hatta kaç tane hatamı kapattı ve suçu kendi üstüne aldı bir bilseniz…

    b-“Kusura bakma abi. Şu Mert’e uydum Allah’ımdan buldum resmen.”

    Musa-“Tamam tamam. Sen sorun etme. Ben çıtlatmam patrona. Zaten ilk kez geç kalıyorsun galiba?”

    b-“Evet abi.”

    Musa-“Tamam. Sen işinin başına geç, şimdi bizim patron buralarda gözükür. Mert de geç kaldı zaten.”

    b-“Daha gelmedi mi o?”

    Musa-“iti an çomağı hazırla. Geldi işte.” Mert o kadar sese rağmen duydu bunu.

    Mert-“Ayıp oluyor abi ya. Ne itliğimi gördün de çomak hazırlıyorsun? Hem it demişken valla dışarıda bizim iş yerinin kapısının önünde bir metre pitbull var. Ödüm koptu yemin ediyorum. içeri koşa koşa girdim. Köpeği yeni mi aldılar? Temiz de duruyordu.”

    Musa-“Patronundur belki. Hem sen niye geç kaldın onu söyle bakayım?”

    Mert-“Dünkü Bir Bine’nin doğum günü partisinde çok içmişim abi sorma.”

    Musa-“Sen hep böyle geç kalıyorsun zaten. Bir daha geç kalırsan derdini patrona anlatırsın. Bu arada Bir Bine kusuruma bakma. Partine gelemedim.”

    b-“Abi iyi ki gelmemişsin boşver. Zaten parti berbattı. Hiç sana ve bana göre değil. Bu ilk ve sondu. Ve Mert. iş çıkışı benimle eve geliyorsun. Evi toparlayacağız.”

    Mert-“Ama kanka benim işim…”

    b-“işin mişin yok senin. Benimle eve geliyorsun ve evi toparlıyoruz. Anladın mı?”

    Mert-“Aman be. Tamam tamam. Toparlarız.”

    Musa-“Sohbetinizi bölmek istemem ama işe başlasanız diyorum.” Sitem eder biçimde söylemişti.

    b-“Tamam abi. Tekrar saol.” Dedim ve bilgisayarıma geçtim.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +1
    devam et okuyorum
    ···
    1. 1.
      0
      Panpa hikaye burada bitti. Sonra başka bir başlıkta devam edecek. Diğer hikayelerimi de okumak istersen (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)
      ···
  6. 56.
    +1
    Dışarıya çıktık ve lokantaya yürümeye başladık. Herkes sohbet ediyor. Benim dışımda. Ben ise Pelinsu’ya öyle büyülenmiş gibi bakıyorum. Kız gerçekten çok güzel.

    Mert-“Senin adın neden Nejla, Necla değil?”

    Nejla-“TDK dan haberi olmayan bir asalak nüfus memuru olduğu için adım Nejla oldu. J ile yazmış ya. Kaç defa sorun yaşadım.”

    Pelinsu-“Keşke dava falan açsaydınız.”

    Nejla-“Babam uğraşmamış hiç. Hem artık alıştım yani değişmese de olur.”

    Mert-“Bir Bine, sen niye konuşmuyorsun?” Mert’in bu sözüyle kendime geldim.

    b-“Öyle dalmışım işte.”

    Pelinsu-“Senin ismin nereden geliyor? Yani çok garip bir isim.”

    b-“Benim ismimi rahmetli dedem koymuş. Kahvede iddiayı kaybetmiş ve bana bu ismi koydurmuş.”

    Nejla-“Senin durumun benden beter. Kahvede iddia kaybetti diye böyle isim mi konur? Annen baban bir şey demedi mi?”

    b-“Dedem hakkımı helal etmem, gözüm açık giderim diyince mecburen kabul ettiler.” O arada bir kedi üzerime doğru yürümeye başladı. Yavru bir kedi. Sevimli. Ama ben sevmem. Aman benden uzak dursun.

    Pelinsu-“Kusura bakma ama ailen biraz eski kafalıymış. Ayy. Kediye bak... ”

    b-“Kanka, kediyi alsana.”

    Nejla-“Kediden mi korkuyorsun?”

    b-“Hayvanlarla aram pek iyi değildir.”

    Pelinsu-“Aaa neden?” dedi ve eğilip kediyi kucağına aldı. “Bence sevimli, baksana şu tatlılığa. Bir sev.” O yaklaştırdıkça ben uzaklaşıyorum. Rezil oldum ya rezil. Bugün hayvanlar günü mü amk. Ofise kuş girer, dışarıda yavru kedi gelir…

    b-“Lütfen benden uzak tut.”

    Pelinsu-“Tamam tamam. Sen kaybedersin valla. Oyş. Yerim ben seni.” Dedi ve kediyi mıncıklamaya başladı. Rahatsız olmuş görünüyordu. Miyavlamaya başladı. Bana doğru hamle yapmaya çalışıyordu.

    Pelinsu-“Bak kedi de seni sevdi. Gel inat etme de sev şunu.”

    b-“Benim iştahım kaçtı, ben ofise geri dönüyorum.” Dedim ve geri dönmeye gittim.

    Mert-“Kanka, bekle.” Dese de dinlemedim. Tamam, Pelinsu’yu seviyorum ama hayvanlara karşı bir önyargım var. Neden bilmiyorum. Ne zaman bir hayvan görsem, sevimli bile olsa korkuyorum. içimi garip bir his kaplıyor. Oradan uzaklaşasım geliyor. Ve öyle de yapıyorum. Ama bu sefer yapmam pek iyi olmadı. Ne güzel Pelinsu ile aramda bir ilişki başlatabilecektim. Hayvanlardan nefret ediyorum. Bana beladan başka bir şey değiller. Ablam aklıma geldi şimdi. Yüzünü zar zor hatırlıyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    +1
    BiR BiNE (Bu isim bir baş karakterde olmazsa olmaz)

    Ahh. Dün akşam çok fenaydı. O salak Mert’e uymamalıydım. “KANKA EViNDE DOĞUM GÜNÜ PARTiSi YAPALIM BAK SENiNKiNi DE GETiRECEĞiM. HEM KIZLAR BÖYLE ŞEYLERDEN HOŞLANIR” Kız gelmedi bile. Boşa bir yığın masraf yaptım. Ve evi enkaz içinde bırakıp gittiler. Ve onları toplayacak vaktim bile yok. işe geç kalacağım. Üstümü giyindim ve dış kapıya doğru yürümeye başladım. Kapının önündeki masanın üzerindeki fotoğraf yere düşmüş. inanamıyorum. Çerçevesi kırılmış. Galiba bugün sinirden bir yerleri tekmeleyeceğim. Ailemle ilgili tek hatıram bu fotoğraf.

    Ablam, ben, babam, annem ve abim. Güzel günlerdi. Ama ben o zamanlar çok küçüktüm. Fotoğrafta 2 yaşımdaydım. Abim 11 yaşında ve ablam da 16 yaşındaydı. Babam kalp krizi ile ben 4 yaşındayken vefat etti. Annem de ondan 1 hafta sonra uyanamadı. Ne talihsizlik ama. 7 yaşıma kadar ablam bize baktı fakat daha sonra kayboldu. Abim ise ben 16 yaşıma gelene kadar bana baktı ve daha sonra evlendi. Beni de yanına almak istedi lakin ben kabul etmedim. Abim bana bakarken zaten yeterince zorluk çekmişti. Ablam gittikten sonra hem okuyup hem çalıştı, ben de 14 yaşımda hem çalışıp hem okumaya başladım. Abim gittikten sonra bayağı zorlanmıştım ama geçinebiliyordum işte. Şimdi ise 23 yaşındayım. Abim ise 32 yaşında. Hala görüşürüz. Ve ben bu düşüncelere dalarak iş saatimden yemeye devam ediyorum. Hemen dışarı çıktım.
    ···
  8. 58.
    +1
    Köpek-“Aslında sen köprü olsaydın daha iyi olabilirdi.”

    Talat-“Ama ben seçilmedim değil mi? Hayvanların tanrısının bildiği bir şey var ki köprü olarak Bir Bine’yi seçti.”

    Köpek-“Hayvanların tanrısı dediğin kişinin bir adı var. ismi Haylaus.”

    Talat-“Biliyorum. Seni görmek gerçekten çok iyi geldi abla. Ne zamandır karımın hamileliğinden dolayı dışarı çıkamıyordum.”

    Köpek-“Sen evlendin mi? Ve karın hamile mi?”

    Talat-“Evet. Hem de ikinci çocuğumuza. ilki kız oldu ve ismini Deniz Binnur koyduk. Normalde sadece senin ismin olan Binnur’u verecektim ama karım Deniz de olsun istedi. Onun için iki isim verdik.”

    Köpek-“Benim ismimi vermene gerek yoktu…”

    Talat-“Sen gittikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bir Bine iyice içine kapandı. Evlendikten sonra yanıma almayı bile istedim. Reddetti. Lise ve üniversiteyi kendi çabalarıyla okudu. Arada ben de ona yardım ettim ama onun çabası yanında gölde bir damla su kalır. Buraya ne için geldiğini tahmin edebiliyorum. Bir Bine’yi aramamı istiyorsun değil mi?”

    Köpek-“Keşke çocuğunu da görmeye gelebilseydim.”

    Talat-“Sorun değil. istediğin zaman çocuğumu görebilirsin. Kendisi hayvanları çok sever. Onu öyle yetiştirdik. Kalacak yerin var mı?”

    Köpek-“Ben bir sokak köpeğiyim. Bütün sokak benim kalacağım yer.”

    Talat-“Benimle kalsana birkaç gün. Hem bu köpeğe o arada sahip de bulurum. Hem de sen kalacak yer bulmuş olursun. Hem de karım ve kızımla tanışmış olursun. Bir Bine ile konuşman daha kolay olur.”

    Köpek-“Tamam da karın köpeğe bir şey demesin…”

    Talat-“Demez demez. Zaten ne zaman sokak köpeği bulsa bahçemize getiriyor, sahiplendirene kadar da bırakmıyor. Yani onun da hayvanlarla arası iyi.”

    Köpek-“Öyle diyorsan. Tamam o zaman geliyorum.” Hemen eğilip sarıldım.

    Talat-“Hay yaşa be ablam. O zaman gel gidelim.” Dedim ve yürümeye başladım. O da yanımda yürümeye başladı.
    ···
  9. 59.
    +1
    BiNNUR

    Arabaya bindik. Bana kapıyı açtı ve ön koltuğa atladım. Talat da sürücü koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı. (Şimdi kararsız kaldım. Hangi hayvanda olduğunu belirtmek için köpek mi desem yoksa direk Binnur mu desem. Neyse bakalım. Ben köpek diyeceğim.)

    Köpek-“Araban güzelmiş.”

    Talat-“Teşekkür ederim. Dur gitmeden önce Bir Bine’yi arayayım.” Telefonunu çıkardı. Tuşlu telefon görmemek garipti. Ne zamandır acaba Eternal’deyim? Dokunarak menülere falan giriyor. Dokununca ekran kirlenmez mi? Ne anlamı var dokunmatiğin? Ama arama sesi değişmemiş. Hala ararken dıııt dıııt diye bekliyorsun. Hoparlöre almıştı. Telefonu açtı.

    b-“Efendim abi.”

    Talat-“BB. Nasılsın?”

    b-“Abi, bana BB dememeni kaç kere söyledim? Benim adım Bir Bine. Biz Amerika’da yaşamıyoruz.”

    Talat-“Tamam tamam. Anladık. Ne yapıyorsun?”

    b-“Eve gidiyordum.”

    Talat-“Ne taraftasın? Seni de alayım.” Fısıltılı bir şekilde:

    Köpek-“Şimdi mi?” Eliyle onaylama işareti yaptı.

    b-“Abi, gerçekten hiç halim yok. Daha evi toparlayacağım.”

    Talat-“Lan sen gel bir. Beraber toparlarız. Sana bir sürprizim de var.”

    b-“Gerçekten yorgunum…”

    Talat-“Uzatma lan. 40 yılda bir çağırdık ret mi edeceksin?”

    b-“Tamam abi. Beni Aksoy bulvarından al.”

    Talat-“Tamamdır. 10 dakikaya oradayım. “ dedi ve telefonu kapattı. Arabayı çalıştırdı ve gaza bastı.

    Köpek-“Bu sence iyi bir fikir miydi? içinde ben varken korkup arabaya binmeyebilir.”

    b-“Biner biner sen merak etme.”

    Bir süre sonra vardık. Bir Bine de söylediği yerde bekliyordu. Arabayı kenara çekti ve:

    Talat-“Hadi çabuk bin. Burada fazla duramam.” Beni görünce kaçma isteğini hemen anladım. Köpeklerin özelliğinden dolayı korktuğunda vs. anlayabiliyorum. Ve o gerçekten de korkuyor.
    ···
  10. 60.
    0
    Sabah kalktığımda kedi yanımda yoktu. Erken kalktı o da galiba. Aslında kedilerin belli bir uyku düzeni yoktur. En azından internette öyle okumuştum. Kafalarına esince uyurlarmış. Yine saat 6 da kalkmışım. Neyse kahvaltı falan hazırlayayım. Salona geçtiğimde Mert’i görünce dünkü olayı hatırladım. Ablam Mert’i tüm gece kovalamış amk. Dün komik gelmemişti ama bugün komik geldi. Kedi de Mert’in yanına yatmış. Kahvaltıyı hazırladım ve Mert’i uyandırdım. Mert uyanıp oturur pozisyona geçince kedi de uyandı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltıya geldi.

    Mert-“Ablan bu akşam da gelirse ona ne yapacağımı biliyorum kanka. Haberin olsun.”

    b-“Lan kötü bir şey yapma.”

    Mert-“Oradan bakınca acımasız bir katile mi benziyorum? Tabii ki de kötü bir şey yapmayacağım.”

    b-“Ablamdan bu kadarını da beklemiyordum.” Kedi masaya çıktı ve ben de onu aşağı indirdim. Tekrar çıktı ve ben de tekrar indirdim.

    b-“Kanka, bedenime sahip çık şunun derdi neymiş öğreneyim.” Dedim ve hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Neden durmadan masanın üzerine çıkıyorsun?”

    “Ben de yemek yemek istiyorum.”

    b-“Senin yemeğin odanda ya zaten.”

    “Oradaki yemekler daha güzel kokuyor. Hem sizinle yemek yemek istiyorum.”

    b-“Bende bizimle yemeni istiyorum ama senin tüylerin bizim ciğerimiz için zararlı. Eğer yemeğe tüy düşer ve biz de onu yersek gözümüzü hastanede açabiliriz.” Bunu da internette okumuştum. Muhtemelen abartıdır da tedbiri elden bırakmamak lazım.

    “Hastane nedir?”

    b-“Hastalandığımızda bizi iyileştiren yer.”

    “O zaman siz hastalanırsınız, hastaneye gidip iyileşirsiniz. Bir şey olmaz.”

    b-“Hadi iyileşmezsek?”

    “Hani hastane iyileştirirdi?”

    b-“iyileştirmeye de bilir. Onun için sen masaya çıkma, ben masadan bir şeyler sana veririm. Anlaştık mı?”

    “Tamam. Ve gerçekten çok güçsüzsün. Bedenimi hala kaplamaya çalışıyorsun biliyorum ama anca gıdıklıyor.” Dedi ve ben de o arada bedenini kaplamayı deniyordum. Yine işe yaramadı. Bu ne lan? Uyum sağlıyorum olmuyor, zorluyorum olmuyor… Bedenimde gözlerimi açtım.

    Mert-“Eee? Ne oldu? Bana bir şey söyledi mi?”

    b-“Yok. Masadan yemek vereceğiz ona. O da bir daha yukarı çıkmayacak.” Mert salamı aldı ve yere koydu. Kedi de kokladı ve salamı yemeye başladı.
    ···
  11. 61.
    0
    b-“Kutsal hayvanın mı?”

    Güvercin-“Her köprünün kutsal hayvanı olur. Babaanneminki kanaryaydı. Benimki ise Anadolu Parsı’ydı.”

    b-“Anadolu Parsı mı? ilk kez duyuyorum.”

    Mert-“Ben duymuştum. En son Anadolu Pars’ı 1974 yılında öldürülmüş deniyordu. Beypazarı ilçesinde bir köyde kadına saldırırken vurulmuş.”(Bu gerçek bilgidir bu arada.)

    b-“Ve sen bunu nereden biliyorsun?”

    Mert-“Zootekni okumak istediğim zamanlar oldu diyelim. Hem hayvanlar ilgimi çekerdi ben de araştırırdım.”

    b-“Peki sonra ne oldu?”

    Güvercin-“insanlara karşı kini vardı. Sadece bana saldırmazdı. O da bağımızdan dolayı. Onu yalnız bırakmamak için her gün yanına giderdim. Kaybolmamın bir süresi bu yüzdendi. Yani kaybolduğum zaman direk Eternal’e gitmedim. Pars ile de Haylaus’un bir görevinde karşılaştım. O an bir bağ hissettim. Ve bedenimle de yanında olmam gerekiyordu. Aslında geri yanınıza dönecektim, bir süreliğine gitmiştim.”

    b-“O zaman neden bize haber vermedin?”

    Güvercin-“Veremezdim. Gitmeme izin vermeseydiniz ben de gidemezdim. Veya siz de yanımda gelmek isteseydiniz sizi koruyamazdım. Onun için birkaç gün gidip geri gelecektim.”

    b-“Peki sonra ne oldu?”

    GEÇMiŞ (BiNNUR)

    Köyün dışındaki ormana vardığımda Pars karşımdaydı. Aslında ondan biraz korkuyordum. Ama ne de olsa bağı hissettim. O benim kutsal hayvanım. Bana zarar vereceğini sanmıyorum. Yanına yaklaştım. O da yanıma yaklaştı. Düşündüğüm gibi zarar vermedi. Bana doğru bir kere kükredi. O an korktum kabul ediyorum. Sonra inine gitti. Ben de onu takip ettim ve inine girdim. Pek güzel kokuyor demeyeceğim. Yattı ve bana doğru baktı. Ne dediğini az çok anlıyorum artık bedenine girmeden. Ama o beni anlamadığı için bedenine girmem gerekiyor. Artık zihnine girmem için elimle ok yapmama bile gerek yok. Zihnimden bir ok hayal edip direk bir hayvanın bedenine girebiliyorum. Bunu da babaannemden görmüştüm. Ölmeden önce anlatmıştı. Pars’ın zihnine girdim:

    Pars-“Neden buradasın?”

    Binnur-“Senin için geldim.”

    Pars-“Benim için gelmene gerek yoktu. insanlardan hoşlanmadığımı biliyorsun.”

    Binnur-“Ama benden hoşlanıyorsun değil mi?”

    Pars-“insan olmasaydın net bir cevap verebilirdim.”

    Binnur-“insanlardan neden bu kadar nefret ediyorsun? Bana hiç anlatmadın. Bak yanına kadar bile geldim.”

    Pars-“Benim için bu kadar uzaktan gelmene gerek yoktu.”

    Binnur-“Sen bana Haylaus tarafından emanetsin. Seni bırakamazdım.”

    Pars-“Ama Haylaus bizi bıraktı. Bütün ailem ölürken izledim. insanlar silahlarıyla sırf kürklerimiz için bizi nesillerdir avladılar. Çocuklarımızı zütürdüler, kafeslerde büyütüp derilerini soydular. Sonra da kenarda ölmelerini izlediler. Ve sen de onların türündensin.”

    Binnur-“Biliyorum. Sana ne söylersem söyleyeyim kalbini ısıtmayacak ama her insan böyle değil.”

    Pars-“HAYIR. BÜTÜN iNSANLAR BÖYLE. SEN DE ONLARDANSIN.”

    Binnur-“O zaman ben de burada seninle kalacağım. Bütün insanların aynı olmadığını anlayacaksın.”

    Pars-“Burada kalmanı istemiyorum.”

    Binnur-“O zaman beni öldürmen lazım.” Bir süre hırladı.

    Pars-“Ne kadar inatçı birisin. Ne yaparsan yap.” Dedi ve beni zihninden kovdu. Normalde baskı yapardım ama çok ani kovunca baskı yapmaya vaktim kalmadı. O da yerinden kalktı ve ormanın içine doğru gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    0
    b-“Neden bedenime geri döndüm?”

    Kuzgun-“Muhtemelen başaramayacağını düşündün. O yüzden de bedenine geri döndün.”

    b-“Ne yani? Bedene dönmek bu kadar kolay mıydı? Boşuna mı o kadar shoryuken yedim.”

    Kuzgun-“Şor ne?”

    b-“Herneyse. Yarın devam edeceğiz. Sen abimin yanına geri dön. Ben de Mert’i uyandırayım evine gitsin.”

    Kuzgun-“Tamam. Sen de yarına alıştırma yap. Aslında pitbulldayken görmüştüm bu çocuğu o an kolunu ısırmalıydım.”

    Mert-“Sonra bir hayvan senin yüzünden karantinaya alınsaydı.” Dedi ve yattığı yerden kalkıp genleşti.

    Mert-“Oradaki pitbullun sen olduğunu bilseydim hayvan barınağını falan arar yollardım seni oraya.”

    Kuzgun-“Bana bak sen kaşınıyorsun ha. Valla köpek olur seni sokak sokak kovalarım çocuk.”

    b-“Gerçekten şu kavgayı kesecek misiniz? Ben yatacağım. Hadi ikiniz de evinize. Beni uğraştırmayın.”

    Kuzgun-“Hadi bu seferlik öyle olsun.”

    Mert-“Sen ısrar ettin diye bir şey demiyorum kanka.” Dedi ve Mert ayağa kalktı, ablam da kanadını çırpıp uçmaya başladı. Balkonun kapısını açıp ablamı çıkardım, sonra da Mert’i kapıya kadar yolcu ettim. Artık gönül rahatlığıyla uyuyabilirim. Sonunda. Pijamalarımı giyindim ve yatağa kafamı gömdüm. Kedi de arkamdan içeri girdi ve yanıma yattı.

    b-“Hani içeride uyuyacaktın?” dedim ve tepki vermedi. Normal. Dediğimi anlamıyor zaten.

    Gecenin bir yarısı kapı çaldı. Kim gelir ki bu saatte amk? Saate baktım gece 2. Ben yataktan kalktığımda Kedi hemen dış kapının önüne gitmişti bile. Geleni biliyor gibiydi. Kapıyı açtığımda şaşırdım. Mert gelmiş. Kan ter içindeydi.

    b-“Ne oldu lan niye bu saatte geldin?” Nefes nefeseydi.

    Mert-“Senin ablan… huh… tam bir kaçık. Evimin kapısının önünde yine o 1 metre pitbull ile bekledi… huh… Sonra beni buraya kadar kovaladı… huh… ablan olmasa çok fena söverdim. Yani uzun lafın kısası bu gece sende kalsam sorun olur mu?”

    b-“Kal tabi. Çok fena terlemişsin. Üstünü çıkart ve duş al. Ben de sana pijama ayarlayayım.”

    Mert-“Tamam. Güzel olur… huh” dedi ve içeri girdi. Salona geçip koltuğa oturdu. Biraz soluklandıktan sonra üstünü çıkardı ve duşa girdi. Çıktığında ben de pijama verdim ve kirlilerini makineye atıp yıkadım. Ne zamandır annemden kalan birkaç çarşaf, yorgan, yastık falan vardı. Onlardan birer tane Mert’e verdim ve Mert de salonda kafasını yastığa koyduğu gibi uyudu. Ben de bana olan biteni anlatır diyordum. Sonra ben de yatağıma yattım, Kedi de yanıma eşlik etti.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    Gözlerimi açtığımda karşımda bir kedi görünce ilk 0.25 saniye bir korku yaşadım. Fakat daha sonra hatırlayınca tüm korkum geçti gitti. Yataktan yavaş kalkmak için bayağı uğraşsam da uyandı ve mırlamaya başladı.

    b-“Sana da günaydın.” Dedim ve ayağa kalkıp üstümü giyinmeye başladım. Kedi de bana uzun uzun baktıktan sonra tekrar gözlerini kapattı ve uykusuna devam etti. Saate baktım ve daha saatin 6 olduğunu görünce sevindim. Kahvaltı yapabilirim. Tabi dolapta bir şeyler kalmış olsaydı. Ve cebimde de fazla para kalmadı. Bunu yapmak istemezdim ama birikmişimi kullanacağım. Birikmişim dediğime de bakmayın topu topu 10 bin tl var. Sağda solda çalışıp kenara koyduğum paralar. Aslında küçükken çoğunu har vurup harman savurmasaydım şu an kenarda ne param olurdu var ya. Bankaya da gitmem gerekecek. Ve maaş gününe daha 10 gün var. Daha 23 yaşından bütün işleri bırakıp sahil kasabasına yerleşesim var amk. Ahh ah. Neyse dışarıda yiyeceğim artık. Kapıyı açtım ve tam dışarı çıkacakken kedi benden erken davranıp dışarı çıktı. Şimdi bedenine girip soru sorardım ama apartmanda yerde yatmak da istemiyorum.

    b-“Nereye gidiyorsun?” dedim ve bana boş boş baktı. Aslında bir şeyler söylüyor ama ben anlamıyorum. Yapacak bir şey yok. Duvara yaslandım ve merdivene oturdum. Yine ona hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Nereye gidiyorsun?”

    “Kaçacağımdan falan mı korkuyorsun? Sen gelene kadar dışarıda dolaşacağım ben de. istersen sen de bugün işe gitme bütün gün benim bedenimde kal. Hem bizim hakkımızda fikir sahibi olursun.”

    b-“Yok, gerçekten bu sefer işe gitmem gerekiyor.”

    “Peki, sen bilirsin. Akşam gelirim.”

    b-“Sokaktakilere dikkat et. Ve geldiğinde direk apartmana girme, seni kovmaya falan çalışırlar. Kapının önünde bekle, sana zarar vermek isteyen biri olursa da saklan. Ben seni alır eve çıkarırım.”

    “Benim hakkımda bu kadar endişelenmene gerek yok. Ben sokakta büyüdüm, hatırladın mı? Bunların hepsini biliyorum. Sen işine git. Akşam görüşürüz.” dedi ve tam beni yollayacak iken:

    b-“Yavaş yollama. Hızlı yolla. Yavaş yollanmak daha çok canımı yakıyor.” Dedim. O da beni fazla hızlı yolladı. Acısı taşaklarıma kadar vurdu amk. Nefes nefese kalktım ayağa. Kesinlikle ruh baskısını öğrenmem lazım.
    ···
  14. 64.
    0
    Kuzgun-“Bu imkansız bir şey. O bedenin asıl sahibi o. Biz bir nevi parazitiz. Kaplayacağımız alan sınırlı. Evet, bedenin çoğunu kaplarsın ama tamdıbını kaplamayazsın.”

    b-“Bunu duyduğuma sevindim. Sonra abartıp kediyi yanlışlıkla bedeninden atarım diye korkuyordum.”

    “Sanki öyle bir şey olsa izin veririm de.”

    Kuzgun-“Bu dediğimi uygulamanı istiyorum. Şimdi onu itmeye çalış. Kedi, sen de bedeni kapla ve onu sıkıştır. Ama dışarı atma.” Dediği anda bedenin tüm kontrolünü kaybettim. Sanki yalnızca izleyici gibiyim. Hiçbir kontrol bende değil.

    b-“itiyorum ama ittiğimi nasıl anlayacağım?”

    Kuzgun-“Mantığınla değil hissinle hareket et.”

    b-“Tamam. itiyorum…”

    “itmek dediğin bu mu yani? Gıdıklamıyorsun bile.”

    b-“Tüm gücümü kullanıyorum ama. Neden itemiyorum?”

    Kuzgun-“Çünkü tüm gücünü kullanıyorsun. Daha çok bedene uyumlu olmaya çalış. itmekten kastım o. Kaba kuvvet anca onu gıdıklar.”

    Kedi-“Gıdıklamıyor bile.”

    b-“Dışından söyleme bari.”

    “Ben hep zihninden konuşuyorum zaten. Sen de zihinden konuşsana o zaman.”

    b-“Nasıl zihinden konuşulduğunu bilsem konuşurdum herhalde.”

    Kuzgun-“Bir Bine. Dikkatin dağılmasın. Sen sadece bedeni nasıl kaplayabilirsin ona odaklan.” Dedi. Ben de uyum içinde olmaya çalıştım. Lakin işe yaramıyor.

    “Ah. Bir şeyler oluyor. Hah pardon. Gıdıklandım.” Koduğumun kedisi. Ablam bitti sen başladın. “Bilerek zorluyorsundur kaplamamam için kesin.”

    “Yoo. Bilerek zorlamıyorum.”

    b-“Ama ben bunu aklımdan geçirmiştim? Nasıl duydun?”

    “Zihinden yanlışlıkla konuştun. Tebrikler. Ben uyuyacağım. Sen de ruh baskısı yapmaya devam et.”

    b-“Ama sen uyursan ben de uyurum.”

    “Ne güzel işte. Beraberce dinlenmiş oluruz.” Dedi ve yattı. Gözlerini kapattı. Eğer uyursa bedenime geri dönemem. Uyum sağla, uyum sağla, kapla, kapla… olmuyor. Gerçekten çok zor, hatta imkansız. Birden bedenimde gözlerimi açtım.
    ···
  15. 65.
    0
    Kuzgun-“Önce yürümeyle başlayalım.”

    “Yürümek istiyorsan önce sağ arka adım, sonra sağ ön adım, sonra sol arka adım, sonra da sol ön adım atacaksın. Bu şekilde yürüyeceksin.” Dedi ve dediği gibi de yaptım. Ama arada kuyruğu karıştırıp yere düşüyorum. Kuyruk çok farklı bir şey.

    “Neden durmadan kuyruğumu oynatıyorsun ki?”

    b-“Ne yapayım. Bende kuyruk yok onun için kuyrukla ayağı karıştırıyorum bazen.”

    “O zaman alışana kadar yürüyüş yapacağız.” Dedi ve ben de alıştırmaya devam ettim.

    Sonunda yürümeye alışabildim. Gerçekten kuyruk olayı karıştıran bir etmen. Ama kendimce bir çözüm buldum. Ne zaman kuyruğu yanlışlıkla oynatsam kuyruğu ayağıma değdiriyorum ve yanlışlıkla oynattığımı anlıyorum. Güzel fikir aslında.

    Saatler sonra koşmayı bile çözdüm. Onda da arka iki ayak, ön iki ayak şeklinde ve ne kadar hızlı bunu tekrarlarsan o kadar hızlı koşuyorsun. Birkaç kere kafamı duvara vurduğum oldu tabi ama sonuç olarak koşmaya ve küçük manevralara da alıştım.

    Kuzgun-“iyi bari. Bunları hızlı öğrendin.”

    b-“Hocam iyiydi.”

    “Sahibin.”

    b-“Hadi be oradan sende.”

    “Bak. Haylaus’u çağırtma bana.”

    b-“Ben seni sahibim olarak göremem. istediğin kişiyi çağır. Sen benim yakın arkadaşımsın.” Biraz sessiz kaldı.

    “Tamam. Senin yakın arkadaşınım ama onun sahibiyim.”

    b-“Hahaha. Tamam tamam. O zaten dünden kabul etti.” Mert de zaten çoktan uyuya kalmıştı. Zaten bizim dediklerimizi anlamıyordu.

    Kuzgun-“Öyleyse bir sonraki alıştırmaya geçelim. Bunlar temel için yeterli. Konuşmayı vs. kendin geliştireceksin. Şimdi sana ruh baskısını öğreteceğim.”

    b-“Öğrettiğin anda mı kaybolacaksın peki?”

    Kuzgun-“Elbette ki hayır. Size veda etmeden bir yere gitme gibi bir niyetim yok. Ama zincirin olsaydı işimiz aylarca sürerdi.”

    b-“O zincir neden yok acaba?”

    Kuzgun-“Ben de bilmiyorum. Ama nadiren de olsa ruh zincirsiz olabiliyormuş. Şimdi sana baskıyı anlatayım. Baskı dediğin şey bir ruhu itme gibi düşün. Mesela ben bu kuşun içindeyken durmadan onun ruhunu kenara itip kendi ruhumu önde tutuyorum. Ama sen kedinin içindeyken kedi sana yer veriyor. Eğer vücudun kontrolünü seni atmadan eline almak isterse senin ruhunu bir kenara sıkıştırıp kendi ruhunu daha büyük bir alana kaplıyor. Eğer seni tamamen atmak isterse de ruhu bütün vücudunu kaplıyor ve seni böylelikle dışarı atmış oluyor. Anladın mı?”

    b-“Peki eğer ben ruhumla bütün vücudunu kaplarsam ne olur?”
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    0
    Sonunda eve girdim. Koltuğuma kıçım değmeden balkondan tık tık ses geldi. Ben de mecburen balkonun kapısını açtım ve içeriye ablam yine kuzgun olarak girdi.

    b-“Hoş geldin abla.”

    Kuzgun-“Hoş buldum da nerede kaldınız? Bu saate kadar sizi bekledim.”

    Mert-“işlerimiz fazlaydı. Hem dün Bir Bine işe gelmediği için 2 günün işini yaptı.”

    Kuzgun-“Hmm anladım. Sahibiniz sizden yemek bekliyor.”

    Mert-“Aaa doğru unuttum.” Dedi ve poşetteki yaş mamayı çıkardı. Yaş mama kabını görünce miyavlaya miyavlaya Mert’i takip etti.

    Kuzgun-“Bir kedinin evcil insanı olmayı başardınız yani sizi tebrik ediyorum.”

    b-“Abla. Rica ediyorum Mert’in yanında iğneleme yapıp durma. Çocuk daha alışma aşamasında.”

    Kuzgun-“Ama senden hızlı olaya adapte oldu. Seni ikna etmemiz 3 günümüzü aldı.”

    b-“Hee hızlı alıştı. Sabah geldi yaşadıklarımızı rüya diye anlattı. Başkasına anlatsa taku yerdik.”

    Kuzgun-“Gerçekten de ruh ikizini bulmuşsun seni tebrik ediyorum.”

    Mert-“O benim ruh ikizim de senin ablası olduğundan şüpheliyim. Böyle ciddi abi kardeşe bir o kadar aşırı ciddiyetsiz, durmadan dalga geçen bir abla. Sen kesin şaka niyetine hayvan halindeyken Bir Bine’yi de kovalamışsındır.” Yaptı amk. Valla yaptı.

    Kuzgun-“Ne yaptığım beni ilgilendirir.”

    Mert-“Eğer arkadaşıma yapılıyorsa beni de ilgilendirir. Hem bu sözden yola çıkarak kimin benim sahibim olduğu beni ilgilendirir.” Aralarında gerçekten buzdan bir duvar var. Oysa ki ben iyi anlaşırlar diyordum.

    b-“Neyse kavgayı bir kenara bırakın. Bana ruh baskısını öğretecektin.”

    Kuzgun-“Biliyorsun, bunu öğrendikten sonra benim artık burada kalmam gerekmeyecek.”

    b-“Biliyorum. Ama daha hayvanların bedeninde konuşamıyorum bile. Konuşmayı geçtim yürümem bile zor. Senin daha buradan gitmene çok var.”

    Kuzgun-“isim verdin mi ona?”

    b-“Kedi işte. isme ihtiyacı mı var?”

    Kuzgun-“O sana insan mı diyor Bir Bine mi?”

    b-“Bir Bine.”

    Kuzgun-“O zaman ona güzel bir isim ver.” Dedi. Tamam. Düşüneceğim. Kediye nişan aldım ve yine bedenindeydim. En azından artık ayakta durabiliyorum.

    b-“Sana bir isim vermenin zamanı geldi.”

    “Ne ismi? Benim bir ismim var zaten.”

    b-“Aa. Gerçekten mi? ismin ne?”

    “Sen de biliyorsun. Kedi benim ismim.”

    b-“Bu çok genel bir isim ama. Biz insanlar senin türüne kedi diyoruz. Yani sokakta başka bir senin türünde hayvan görsek de kedi deriz.”

    “Olsun. Ben bu ismi sen bana ilk böyle seslendiğinden beridir seviyorum. Başka bir isme ihtiyacım yok. Benim ismim kedi.”

    b-“Peki, sen bilirsin.”

    Kuzgun-“Hazırsan başlayalım mı?”

    b-“Tamam. Başlayalım.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Alfa diyeydin ya
      ···
      1. 1.
        0
        Yeter herkese de Alfa demeyelim :D
        ···
    2. 2.
      0
      ejderhaya Ejderha dedin kediye Kedi dedin kota doluyor yavaştan ben diyim. ana karakterin adı zaten sabit. oylama yap da biz bulalım ad istersen
      ···
  17. 67.
    0
    b-“Bedenin kontrolünü bana bırak.”

    “Anladım.” Dedi ve kontrolü bana verince yere düştüm. Ve Mert’e doğru yuvarlanmaya başladım. Ben yuvarlandıkça kedi sinirleniyor ve korkuyordu.

    b-“Sakin ol. Zarar vermez o bize.”

    “Ona güvenmiyorum.”

    b-“O zaman bana güven.” Diyince sakinleşti. Ben ve Mert’in ayağına vardım. Dev gibi lan. ilk kez bir insanın ayağının dibine geldim. Gerçekten kocaman amk. Mert beni kucağına aldı ve:

    Mert-“Gerçekten sen misin Bir Bine?” dedi ve ben de başımı salladım. Beni yukarıdan yere bıraktı. Yere çakılacağım sandım ama dört ayak üzerine düştüm. Anam ne güzel. Sanki vücudum refleks gibi kendi başına hareket etti. Ve pekekent. Niye beni yukarıdan bırakıyorsun? Ödüm koptu aq.

    “Şimdi yaş mamamı alsan iyi olur.” Dedi ve beni geri yolladı. Bu lanet ruh baskısını öğrenene kadar canım yanmaya devam edecek demek ki. Bedenime geçince:

    b-“Şimdi inandın mı?” dedim ve kedi hemen geri kaçtı tekrar Mert’e tıslamaya başladı. Mert çok sessizdi. Acaba inanmadı mı?

    b-“Mert. Cevap versene.”

    Mert-“Bir Bine. Ne diyeceğimi bilemiyorum.” Bir Bine mi? Hep bana kanka derdi ilk kez adımla seslendi. Gerçekten ciddi ve bana inanmadı.

    Mert-“ÇOK HAVALI LAN. Çok manyak bir şey bu. Nasıl öğrendin bunu? Sen şimdi Marvel’dekiler gibi süper kahraman falan olabilirsin.”

    b-“Ne saçmalıyorsun? Bundan kimsenin haberi olmamalı.”

    Mert-“Vayy gizli kimlik saklama olayı ha…”

    b-“Hayır. Bu yeteneği senden başka bir kişi daha öğrenirse Haylaus ağzıma sıçar çünkü.”

    Mert-“Ha şu bahsettiğin hayvanların tanrısı. Bana söylemene izin mi vermişti ki?”

    b-“Hayır. Ama sana söylemek istedim. Bunun da sonuçları olacak. Birazdan buraya gelecek.”

    Mert-“Umarım az zararla çıkarsın kanka. Neyse ben gidiyorum.” Omzundan tuttum.

    b-“Nereye gidiyorsun peki? Birazdan Haylaus burada olacak ve benim ağzıma sıçacak. Bu esnada sen de yanımda olacaksın.”

    Mert-“Imm Kanka. Önemli bir işim vardı ama…” Arkadan bir kükreme geldi. ikimiz de irkildik ve yavaş adımlarla arkamıza döndük. Düşündüğüm gibi. Haylaus hemen duymuş haberi. Arkamızda sırtı evin tavanına değen ve bize sinirli bakan altın kürklü bir aslan var.
    ···
  18. 68.
    0
    Saatler geçti ve öğle arasına geldik. Mert hala çalışıyordu. Ve tabii ben de.

    Nejla-“Biz yemeğe gidiyoruz. Siz geliyor musunuz?”

    b-“Benim işim var bayağı. Akşama anca yetişir gibi. Siz gidin isterseniz Mert’i alıp.” Pelinsu ile gidemeyişim içimi her ne kadar yaksa da bu bir gerçek, işim çok.

    Nejla-“Mert. O zaman sen gel gidelim.”

    Mert-“Benim işim Bir Bine’den fazla. Siz gidin. Ben bugünü pas geçeceğim.” Dedi. Töbe bismillah. Çocuk korkudan evrim geçirdi. işine 4 elle asılıyor. Arada dikkat de ettim hiç işin başından kalkmadı. Normalde arkadan video falan izlerdi izlemedi bile. Demek ki buna bunca zamandır Haylaus lazımmış.

    Nejla-“Siz bilirsiniz. Biz gidiyoruz.” Dediler ve gittiler. Cam kenarına bir kuzgun kondu. Ayağa kalktım ve camı açtım. Kimsenin olmadığını kontrol ettikten sonra da kuzgunun yanına gittim:

    b-“Abla, sen misin?” dedim. O da cevap vermedi. Yani kuzgun çok da buralarda uçan bir kuş değil. “Sensen geç içeri.” Dedim ve o da içeri uçtu. Gerçekten de ablam.

    b-“Abla konuşabilirsin. O her şeyi biliyor.”

    Kuzgun-“SEN APTAL MISIN? NASIL SÖYLERSiN ONA YETENEĞiNi? Haylaus duymuştur kesin.” Mert elindeki işe ara verdi ve:

    Mert-“Evet, duydu ve tanıştık.”

    Kuzgun-“O zaman hala nasıl yaşıyorsunuz?” Başımızdan geçen olayların hepsini anlattım ve gaklamaya başladı.

    Mert-“Ablan neden gaklıyor?”

    b-“Kahkaha atıyor şu an.”

    Kuzgun-“Yani… Siz… Evci insan olduğunuz.” Gaklamaya devam etti.

    b-“Rica ediyorum gülmeyi kes. Ömrümden ömür gitti.”

    Kuzgun-“Sen kaşınmışsın.”

    b-“Beni sıkıştırmasaydı söylemezdim.”

    Mert-“Bilseydim seni sıkıştırmazdım.”

    Kuzgun-“Yapacak bir şey yok evcil in san” dedi ve tekrar gaklamaya başladı.

    Mert-“Kanka, ben sapanı hazırlayıp geliyorum. Sen onu sabit tut.” Dedi ve ayağa kalktı.

    Kuzgun-“Saçmalama. Benim tüyüme zarar gelse Haylaus seni yaşatmaz.”

    b-“Ben test ettim onayladım.”

    Mert-“Zaten ciddi söylemedim. Bunu anlamanızı beklerdim. Bir daha Haylaus ile karşılaşmak istemiyorum.” Dedi ve yerine oturdu.

    b-“Eee abla, niye geldin?”

    Kuzgun-“Senin için endişelenip gelmiştim ama görüyorum ki… artık… sahibiniz izin size… bakar.” Dedi ve tekrar gaklamaya başladı. Mert ani bir hareketle kuzgunu eline aldı ve:

    Mert-“Geldiğin için teşekkürler. Hadi işimiz var selametle” dedi ve pencereden dışarı salacak iken ablam:

    Kuzgun-“Akşam eve geleceğim ve sana ruh baskısını öğreteceğim.” Dedi ve Mert onu dışarı salıp pencereyi kapattı. Normalde ablamı dışarı attı diye kızardım, ama bu sefer hak verdim.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    0
    Pars bizi takip ediyordu. Hissedebiliyorum. Beni korumak istiyor. Ama ben iyiyim zaten. Kendini koruması lazım. Keşke inden çıkmasaydı. Arabaya vardığımızda bir çocuk aşağı indi. Ani anda Pars’ın öfkesini hissettim. Bana anlattığı olay aklıma geldi. Küçük olanları da avlayıp onları kafeste besleyip büyütüp, derilerini soyup atmışlardı. O çocuğu öldürmek istiyordu. intikdıbını almak istiyordu. Çocuğu hedef alıp üzerine koştu. Ben son anda çocuğu itmiştim ve benim omzumu ısırdı. Ve öyle sert ısırdı ki kemik kırıldı. Ağlamaya başladım.

    Binnur-“Eğer sen o çocuğu öldürürsen o sevmediğin insanlardan ne farkın kalır?” diyebildim. Bu dediğimi anlamış gibiydi. O da sakince dişlerini çekecekken bir el atış sesi geldi. Ve Pars vurulmuştu. Sonra bir kere daha, ve bir kere daha… En sonunda ise Pars’ın son kez bana baktığını gördüm. Özür dilerim diyordu. Benim hatamdı. Eğer onun kalbini insanlara karşı ısıtabilseydim bunlar olmayacaktı. Ve birden herkes dondu. Her yer siyah beyaz bir hal aldı. Haylaus gelmişti. Ve Pars’ın da ruhu yerden kalkmıştı. Canım yanıyor. Öldü. içimdeki sanki büyük bir parçamı kaybetmiş gibiyim.

    Haylaus-“Çok acı çektin. Artık huzur içinde dinlenebilirsin.”

    Pars-“Peki ya Binnur ne olacak?”

    Haylaus-“O bize ihanet etti.”

    Pars-“O bize ihanet etmedi. Ben ona ihanet ettim. O her insanın kötü olmadığını bana göstermeye çalışıyordu. Ben ise bencilce onların genç insanına saldırdım. O ise onu kurtardı. Eğer onu öldürürsem onlardan bir farkım kalmayacağını söyledi. Asıl ben ona ihanet ettim.”

    Haylaus-“Peki söyle bana. Şimdi ne olacak? Sen öldün. Kürkünü soyacaklar ve ceplerine para denen kağıdı atacaklar. Sonra eğlene eğlene o parayı bitirip tekrar para kazanmanın yollarını arayacaklar. Sen son parstın. Ve seni koruyamadı. O çocuğu korumayı seçti. Ve bu seçimiyle de yaşayacak. Onun yeri artık Eternal.”

    Pars-“Lütfen bunu yapma. En azından beni de Eternal’e gönder.”

    Haylaus-“Senin yerin benim ormanım. Onun yeri ise Eternal. Bu kural ona büyüğü tarafından öğretildi.” Dedi ve Pars’ın arkasında orman, benim arkamda da Eternal belirdi.

    Haylaus-“ikiniz de içeri girin. Ve sen insan. Senden büyük beklentilerim vardı. Beni hayal kırıklığına uğrattın.” Dedi. ve kayboldu. Pars ormana girmemek için gayret gösterse de elektrik süpürgesi gibi içine çekiyordu. Ben ise kendi rızam ile Eternal’e yürümeye başladığım için zorlamıyordu.

    Pars-“Binnur. Lütfen oraya gitme. Orası senin yerin değil.”

    Binnur-“Hayır. Ben burayı hak ettim Pars. Yaşadığımız her şey çok güzeldi ve çok eğlendim. Keşke böyle bitmeseydi. Daha seni kardeşlerimle de tanıştırmak isterdim.” Dedim ağlamaya başladım.

    Pars-“Seni oradan kurtarmak için gerekirse Haylaus’a meydan okuyup Eternal’e gideceğim. Seni oradan kurtaracağım.”

    Binnur-“Bunu yapma lütfen. Sen de Eternal’e gelirsen bu omzumdaki yaradan daha çok acıtır. Elveda.” Dedim ve portalden içeri girdim.

    Pars-“Dur, bekle.” Derken de portal kapandı ve eziyetim başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    0
    GÜNÜMÜZ

    Güvercin-“Benim hikayem de böyle. Daha sonra seni eğitmek için ben seçildim ve buraya geri geldim.” içimden Haylaus’a karşı bir öfke dalgası yükseliyordu. Ama hiç beklemediğim bir anda:

    Mert-“Bu Haylaus şaka mı yapıyor? Pars’ı korumadın ve çocuğu korudun diye cehenneme göndermek de ne demek? Hiç mi aklı yok bu hayvanın? Bu kadar mı insanlar karşı kör?”

    Binnur-“Lütfen onu öyle düşünme. O daha çok hayvanlara baba gibi. Bana verilen görev onu hayatım pahasına korumamdı. Ve ben bu görevi yerine getiremedim. Kutsal hayvanımı koruyamadım. O yüzden de…”

    b-“NASIL HALA ONU SAVUNABiLiYORSUN?”

    Binnur-“Ben de babaanneme derdim hep nasıl onu savunabiliyorsun diye. Onun bizi çocukları gibi sevdiğini ve her babanın yapacağı gibi bizi yeri geldi mi cezalandırıp yeri geldi mi de ödüllendirdiğini söylerdi.”

    b-“Bunun neresi ödül?”

    Binnur-“Söyleme öyle. Binlerce hayvanla konuştum. Onlarla yakın dostluklar kurdum, annem ve babam öldüğünde benim ayakta durmamı ve size bakmamı sağlayan onlardı. Onların da annesi babası ölüyorlardı ama hayatlarına devam ediyorlardı. Ben de öyle yaptım. Devam ettim. En çok sizi bıraktığım için pişmanlık duydum. Ve bu pişmanlığım hiçbir zaman da dinmeyecek. Arkadaşlarınız geliyor. Ben gidiyorum.” Dedi ve camdan uçup gitti.

    Nejla içeri girdi ve:

    Nejla-“Ne bu haliniz? ikiniz de ağlamışsınız.” Söyleyene kadar anlamamıştım bile ağladığımı. Mert burnunu çekti ve:

    Mert-“Yok bir şey. Duygusal bir film izledik de erken gelip.”

    b-“Aynen aynen.”

    Pelinsu-“Ne izlediniz bakalım?”

    Mert-“Titanik.”

    Pelinsu-“Yaa Mert. Doğruyu söyleyin ya ne izlediniz?”

    Mert-“Söylemem banane. Sonra buna mı ağladın diye dalga geçersiniz. Bizi boş verin de işinize bakın.”

    Nejla-“Lafı atan işi yapan olsa keşke.” Dedi ve gözü bana döndü. Ben ondan tarafa bile bakmıyordum. Bakacak kadar kendimi iyi hissetmiyordum. işe odaklanmam daha iyi olur. Ve öyle de yaptım.
    ···