/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 91.
    +1
    Okuyacam bunları
    ···
  2. 90.
    +1
    Panpa kalemin ve anlatımın çok güzel baya zevkli okuması. Yeni hikâye ne zaman? Olayları gene bağlayacak mısın?
    ···
    1. 1.
      0
      Bu yan hikaye olduğu için kesiştiği noktalar olacak ama bağlanma gibi bir durum olacağını sanmıyorum. Belli olmaz yani yazarken olayları bağlayabilirim :D

      Yeni hikaye de 3 ay içinde yazacağım, şimdilik ara verdim yazmaya. Beğenmene sevindim.
      ···
  3. 89.
    +1
    Tamam panpa teşekkürler çok güzel hikayeydi
    ···
  4. 88.
    +1
    devam et okuyorum
    ···
    1. 1.
      0
      Panpa hikaye burada bitti. Sonra başka bir başlıkta devam edecek. Diğer hikayelerimi de okumak istersen (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)
      ···
  5. 87.
    +1
    güzel hikaye reserved
    ···
  6. 86.
    +1
    Hmm yeni
    ···
  7. 85.
    +1
    ben buralarda biraz daha takılayım o zaman arada gelen giden olur
    ···
  8. 84.
    +1
    Yazdığın hikayelere başladığım zaman bırakamıyorum ve bırakmakda istemiyorum gerçek hayattan kopuyorum ve hayatım anlam kazanıyor nolur hikaye yazmaya devam et ve hikaye yazdığın zaman beni haberdar et seviliyorsun
    ···
    1. 1.
      +1
      Sana haber vermedim mi ben?
      ···
  9. 83.
    +1
    rezerved
    ···
  10. 82.
    0
    Hinn-“Aklını mı kaçırdın sen? Orası tatil cenneti değil. Orada azaptan başka bir şey yok.”

    b-“Evet. Aklımı kaçırdım. Böyle adaletsiz bir şekilde Eternal’e giden ablam varken elbette ki aklımı kaçırdım. Eğer ablam o parsı öldürseydi ve Eternal’e gitseydi tamamdı. Ama saçma bir sebepten gitti. Senden sadece tek bir şey istedim. Beni Eternal’e gönder. Hangi kuralı çiğnemem gerekiyorsa çiğnerim Eternal’e gitmek için.”

    Hinn-“O zaman Kedi’yi öldür.”

    “Eğer ablanı kurtarmak içinse beni öldürebilirsin.”

    b-“HAYIR. Bu sefer sizin kurallarınıza göre oynamayacağım. Birinin ölmesi gerekmeyecek, veya birinin haksız yere suçlanması. Kimse bu işten zarar görmeyecek. Eternal’e gideceğim, ablamı alıp çıkacağım oradan.”

    “Öyleyse ben de Eternal’e gitmek istiyorum. Seni yalnız bırakmayacağım.”

    b-“Sen burada kalacaksın. Mert’e göz kulak ol. Biliyorsun, onu eğitecektin. Ama daha bir kere bile eğitmeye çalışmadın.”

    Hinn-“Bu sanırım doğru cevaptı. Eğer kediyi öldürecek olsaydın seni direk cehenneme bırakacaktım. Aslında şu an acelem var. Bu akşam Haylaus’un sevdiği bir kurtun yanına gideceğiz. Orada Haylaus onuruna yemek veriyorlarmış, aslında o kurtlardan da şüpheleniyordum. Hem şüphem de dinmiş olur.”

    b-“Ne diyorsun anlamıyorum. Ne kurtu ne sürüsü? Beni Eternal’e gönderecek misin?”

    Hinn-“ Dışımdan düşündüm kusura bakma. Zaten Haylaus bunu soracağını biliyordu. Ve ben de seni göndereceğim. Binnur’u bu yarımyamalak bilgin ile Eternal’den nasıl çıkaracaksın?”

    b-“Bilmiyorum. Sadece denemek istiyorum.”

    Hinn-“Hahaha. Gerçekten de bütün Bir Bine’ler aynısınız. O zaman bedenine geç seni Eternal’e göndereyim.” Dedi ve

    “Geri geleceksin değil mi?”

    b-“Tabii ki. Yakın arkadaşımı burada bırakır mıyım?” dedim ve bedenime geçtim.

    b-“Hadi beyler ben kaçtım. Ablamı alıp geliyorum.”

    Talat-“Gelsen iyi olur. Yoksa Eternal’i başına yıkarım.”

    Mert-“Hadi kanka. işe senin yerine rapor bırakırım artık. Geldiğinde bayağı iş birikmiş olacak.” Dedi ve kayboldum…
    ---

    VE BiR HiKAYEYi DAHA BiTiRMiŞ BULUNUYORUZ. ŞiMDi BU SEFER KAÇ SAYFA OKUDUNUZ? 48 SATIR VE 88 SAYFALIK BiR HiKAYE OKUDUNUZ. UMARIM OKURKEN EĞLENMiŞSiNiZDiR.

    EN GEÇ 3 AY iÇiNDE YENi HiKAYE GELiR. BEN HiKAYEYi BiTiRiNCE TARiH BELiRLER (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) ALTINDA REZ ALANLARA YAYINLAYACAĞIM TARiHi MESAJ ATARIM. KENDiNiZE iYi BAKIN.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 81.
    0
    Mert-“Ananı… Bu ne lan?”

    b-“Bu ne lan değil. Haylaus’un yardımcısı Hinn.” (Hinn’in dediklerini insanlar anlamıyor. Hatırlatma olsun.)

    Hinn-“Binnur. Gitmek istediğine emin misin? Hala kalma şansın var.”

    Kedi-“Sen söylemiştin değil mi? Bedenim daha fazla o hayvanda kalırsa insanlığımı kaybedebilirim diye. Benim seçimim bu. Beni Eternal’e geri zütür.”

    Kedi-“Gitmeden önce sizinle son bir kez vedalaşmak istiyorum. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Talat. Sen çok iyi biri olarak büyümüşsün. Karına olan düşkünlüğün ve kızına olan sevginden dolayı sana teşekkür etmek istiyorum. Gözüm arkada kalmadan gidebileceğim. Hatta aldatıyor olabileceğini bile düşünmüştüm. Auran hiçbir zaman şaşmadı. Köpekler auraları görebilir biliyorsun. Hiçbir zaman yalan söylemedin, en başından en sonuna kadar. Sadece benden bir şeyler sakladın, o da benim üzülmemem için. Hatta ben geldiğimden beri sigara bile içmedin.”

    Talat-“Aman be abla. Seninki de büyütülecek şeyler mi? Her insanın doğal hali bunlar.”

    Kedi-“Değil Talat. Buraya kadar gelirken pek çok insan gördüm. Neredeyse hepsi kötü niyetli aura yayıyordu. Hatta Bir Bine bile. Muhtemelen onunki lanetinden de. Köpüğe iyi bak. O sizi çok sevdi. Sizi ailesi olarak görmeye başladı bile. Onu istersen başkasına verme. Sizinle yaşasın.”

    Talat-“Zaten o senden bana kalan son şey.”

    Kedi-“Bir Bine. Bana resmen eziyet çektirdin. Eğitilene kadar zütüm çatladı yani. Ama güzel zamanlardı. Olur da bir daha gelme şansım olursa seni köpekle kovaladığımda artık saklanıp ağlama. Direk dur karşısında ve emin adımla ona yaklaş. Zaten emin adımla yaklaşan birini köpek kolay kolay ısırmaz. Ve Pelinsu ile olan olayı gördüm. Senin adına üzüldüm.”

    b-“Boşver be abla. O kaybetti.” Cesaret etsem o şeyi söyleyeceğim. Sadece cesaret et. Cesaret…

    Kedi-“Ve sen Mert. Bayağı gıcık birisin. Ama kardeşime sahip çıktığın için teşekkür ederim. Bunca zamandır hep birbirinizin iyiliğini düşünerek hareket ettiniz. Böyle arkadaşlık kolay bulunmaz.”

    Mert-“Sen hele bir Eternal’den gel de. Bu veda değil ha haberin olsun. Böyle saçma veda mı olur?”

    Kedi-“Gidiyorum ben ciddiyim.”

    Mert-“Eee. Nereye gidersen git. Ama geri döneceksin. Bu kaçınılmaz.” Teşekkür ederim be kanka. Bana cesaret verdin.

    b-“Tabii ki geri dönecek. Hatta onu ben getireceğim. Seni Eternal’den kurtaracağım.” Sessiz kaldı ve:

    Kedi-“Lütfen…” dedi ve ruhu kayboldu. Hinn de tam gidecekken ona dokundum:

    b-“Kanka bedenime sahip çık.” Dedim ve onunla anlaşabilmek için kediye geçtim.

    b-“Beni de Eternal’e gönder.”
    Tümünü Göster
    ···
  12. 80.
    0
    Başımı hiç işten kaldırmadım. Kafamı dağıtmak istedim ama yeterli gelmiyor ki. Convert i beklerken yine kederleniyorum. Mert de üzerime gelmemek için bana bir şey sormuyor. Pelinsu geldiğinde hemen Mert geldi mi diye sormuştu. Ben de gelmedi dedim. Ona çaktırmadım hiçbir şey bildiğimi ama biliyorum. Direk dobra dobra yüzüne söylemeli miydim? Kafam ve kalbim çok karışık. Tam ablama ihtiyacım olan anda da gidecek. Yarın da onu uğurlayacağım. iyi bir yere gitseydi keşke de iyi düşüncelerle uğurlasaydım.

    iş çıkış saatine geldim. Ama bugün Pelinsu benden yardım istemedi. isteseydi ona içimi dökmeyi planlıyordum ama istemedi. işi bitince direk çıktı gitti. Nejla da peşinden gitti.

    Mert-“Biz de gidelim kanka. Kedi’yi bekletmek istemeyiz.”

    b-“Haklısın. Gidelim.” Dedim ve eve doğru yola çıktık.

    Eve vardığımızda kedi aşağıda bizi bekliyordu. Tabi ki mamasını da aldık gelirken. Eve girdik. Kapı direk açıldı. Normalde kilitler çıkardım. içeri girdiğimde abim salonda oturuyordu. Ve yanında da bir güvercin vardı.

    b-“Hayırdır benim evde mi toplanacaktık?”

    Talat-“Bugün son gece. Yarın ablam gidecek. Ailecek oturalım dedik.”

    Mert-“Ailecekse ben gideyim…”

    Güvercin-“Sen de kal burada. Sahibin endişelenir falan.”

    Mert-“izin verin şunu dışarı atayım.” Uçtu ve dışarı gitti.”

    Mert-“Sonunda gitti be.”

    Kedi-“Ben buradayım.” Hasgibtir. Kedi’ye mi girdi? (Yuh lan. Tekar okurken tilt oldum)

    b-“Bunu yapacağını tahmin etmiştim.”

    Mert-“Kedi’yi rahat bırak. Çık içinden onun.”

    Kedi-“Rahatsız hissetmiyor merak etme. Şimdi benim son gecemde her şey güzel olsun istiyorum. Öncelikle ıslak mamayı dök kabıma köle. Ahh.”

    b-“Ne oldu?”

    Kedi-“Köle dememe kızdı.”

    Mert-“Helal be Kedi.”

    Kedi-“Ona bir tek o köle diyebilirmiş.”

    Mert-“O dese de olur. Sen deme de.”

    b-“Hadi hadi. Bugün kavga yok. Sadece eğlence var bu akşam.” Dedim ve gece boyunca bir sürü oyun oynadık. Tamam, ablam Kedi’nin vücudunda olabilir ama doğruluk cesaretlilik oynayabilir değil mi? Veya monopoly? Tabi zarı biz atıyoruz ve taşı da biz hareket ettiriyoruz. O da “satın al” veya “satın alma” diyor. Bütün gece buna benzer eğlenceli şeylerle geçirdik. Ve sabah oldu. Gece uyumadık ama buna değerdi. Ve oyunun ortasında Hinn ortaya çıktı.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 79.
    0
    Lokantaya vardık. Burası Pelinsu ile gittiğim ev yemeği yapan restoran. Mert Pelinsu’yu görünce direk saklandı. Biz devam edebiliriz ama. Benden şüphelenmezler.

    b-“Se n bura da bek le.”

    Mert-“Kendini bayağı geliştirmişsin ha kanka.”

    b-“Se nin ile şit kette bul uş uruz.”

    Mert-“Tamam. Şitkette buluşuruz hahaha.” Dedi ve yine de dinlemek için o da beklemeye başladı. Biz de Pelinsu’ya yaklaşmaya başladık. Pelinsu bizi görünce tabi otomatik kucağına aldı.

    Pelinsu-“Ayy. Çok şirin değil mi şu kedi?”

    Nejla-“Bana yaklaştırma da ne yaparsan yap. Çöplere falan giriyordur o.” Aslında ona doğru gidesim geldi ama Pelinsu bana sarılıp göğsünün arasına sıkıştırınca bütün kötü düşünceler uçtuuuu gittiii…

    Nejla-“Sen sorumdan kaçma. Ne zamandır Bir Bine’nin seni kesmesine izin veriyorsun. Sen de mi ondan hoşlanıyorsun yoksa?” Oha o kadar kolay mı anladılar lan kızı kestiğimi? Demek ki gizli yaptığımı sanarken dana gibi bakıyorum kıza. Utandım lan.

    Pelinsu-“Pardon da benim o köylü kılıklı çocukla ne işim olur? Geçen de doğum günü partisi yapmış Allah’ım hasta ziyaretine gittiğimizde bile evini toparlayamamış. Temizlikçi tutacak parası da yoktur onun.” Çok koydu lan. Gerçekten benden bu kadar mı tiksiniyormuş?

    Nejla-“Parası olan adama mı bakıyorsun sen anca?”

    Pelinsu-“Yoo. Mesela Mert de yakışıklı. Parası yok onun da ama tam benim tipim. O salak da ikimizin arasını yapmaya çalışıyor ya. Ona o kadar pas attım hiç yüz vermedi.”

    Nejla-“O zaman Bir Bine’ye söyle onunla olamayacağını. Boşuna ümitlendirme çocuğu.” Olmayacağına üzülsem de Nejla haklı. Söylemesi lazım bana. Bugün adam akıllı söylerse aramız da bozulmaz boşu boşuna. Ama içime oturdu ya. Yeminle sigaraya başlayacağım bu gidişle.

    Pelinsu-“Saçmalama. Altın kazı mı kaçırayım elimden? Tüm işimi o yapıyor neredeyse. Eğer onu sevmediğimi söylersem bana bir daha yardım etmez.” Beni kullandığı amaca bak. içimden bir sinir dalgası yükseliyordu. Ama bana ait değil bu. Kedi’ye ait.

    b-“Kedi. Sakın dokunma ona.”

    “Neden. Senin de içten içe üzüldüğünü ve sinirlendiğini hissedebiliyorum.”

    b-“Ben öyle biri değilim. Beni sinirlendirene veya beni üzene zarar verecek biri değilim.”

    “Peki.” Dedi ve kucağından inmeye çalıştı. Ama Pelinsu bırakmaya niyetli değildi. Tam o anda Mert saklandığı yerden çıktı ve Pelinsu’nun başına dikildi.

    Mert-“O kedi bana ait. Geri verir misin?”

    Pelinsu-“Aaa Mert. Hoş geldin. Geç otur.”

    Mert-“Bir daha seninle değil aynı masaya, aynı ofise bile oturmaya niyetim yok. Sadece ona seni sevmiyorum desen bile yeterliydi onun için. Ama sen ne yaptın? Onu parmağında oynatmayı seçtin. Ama asıl hata bende. Bir süredir farkındaydım ama mutlu olduğu için bir şey söyleyemedim. Ama artık yeter. Ha bu arada. Senin gibi dışı güzel içi bataklık olanlar insanlar benim tipim değil. Şimdi ne konuşuyorsanız konuşun.” Dedi ve biz kucağındayken avucunu sıkıyordu. Uzaklaştıktan sonra ağlamaya başladı.

    Mert-“Kanka. Özür dilerim. Sana söylemeliydim.” Tarihin en kötü gününü geçiriyorum galiba. Ruhum sakinleşene kadar kediden çıkmaya niyetim yok.

    b-“Sen in bir suç çun yok.”

    Mert-“Hayır var. Eğer sana erkenden söyleseydim bu kadar şey üst üsteyken altında ezilmene gerek kalmazdı.”

    Mert anlamıyor buraları:

    b-“Kedi. Sen de güvenli bir yere git. Evde buluşuruz.”

    “Tamam. Sen de kendini üzmeyi bırak. Böyle şeylere neden üzülürsünüz anlamıyorum ama yine de kendini üzme.”

    b-“Peki.” Dedim ve bedenime geri döndüm. Galiba bugün hayat bana karşı.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 78.
    0
    Öğle arası oldu. Kızlar bu sefer bize sormadan direk yemeğe gittiler. Mert ise:

    Mert-“Ben aşağıdaki marketten birkaç atıştırmalık alıp geliyorum kanka. istediğin bir şey var mı?”

    b-“Yok. Benim iştahım yok. Sen git. Ben biraz yalnız kalmak istiyorum zaten.” Dedim. O da

    Mert-“Tamam kanka. Ama sana da bir şeyler alacağım. Aç kalma.” Dedi ve asansöre bindi. Ben de kendimle baş başa kaldım. Haylaus neden böyle bir şey yapar ki? Kendisi bir tanrı sonuçta. Neden böyle saçma bir şekilde ceza verir? Anlamıyorum. Anlamıyorum… derken telefonum çaldı. Arayan Mert’ti. Telefonu açtım:

    b-“Bir şey istemiyorum dedim ya.”

    Mert-“Kedi gelmiş. Herhalde bir şey söyleyecek. Oradan bir hedef alıp buraya gelsene.” Dedi. Kedi niye gelmiş ki buraya kadar? Camdan aşağı baktım ve gerçekten de bayağı aşağıdalar aq. Hedef alıp nasıl tutturayım o kadar uzağa? Aslında iş kafada bitiyor. Okun ona isabet ettiğini düşünürsem isabet eder. Oku bıraktım ve isabet ettiğini düşündüm. Ve evet. işe yaradı. Bedenindeyim.

    b-“Ne oldu?”

    “Sana göstermem gereken bir şey var. Kötü bir şey mi değil mi bilmiyorum ama sana göstermem gerektiğini hissettim.”

    b-“Peki, göster bakalım.”

    “içinde bir huzursuzluk var. iyi misin?”

    b-“Pek değil. Sen bana ne göstermek istiyorsan göster. Akşam evde konuşuruz.” Ve Mert’in bizi bırakması için ayağıyla elini itti. Mert de yavaşça bizi yere bıraktı ve koşmaya başladık. Mert de arkamızdan koşuyordu.
    ···
  15. 77.
    0
    GÜNÜMÜZ

    Güvercin-“Benim hikayem de böyle. Daha sonra seni eğitmek için ben seçildim ve buraya geri geldim.” içimden Haylaus’a karşı bir öfke dalgası yükseliyordu. Ama hiç beklemediğim bir anda:

    Mert-“Bu Haylaus şaka mı yapıyor? Pars’ı korumadın ve çocuğu korudun diye cehenneme göndermek de ne demek? Hiç mi aklı yok bu hayvanın? Bu kadar mı insanlar karşı kör?”

    Binnur-“Lütfen onu öyle düşünme. O daha çok hayvanlara baba gibi. Bana verilen görev onu hayatım pahasına korumamdı. Ve ben bu görevi yerine getiremedim. Kutsal hayvanımı koruyamadım. O yüzden de…”

    b-“NASIL HALA ONU SAVUNABiLiYORSUN?”

    Binnur-“Ben de babaanneme derdim hep nasıl onu savunabiliyorsun diye. Onun bizi çocukları gibi sevdiğini ve her babanın yapacağı gibi bizi yeri geldi mi cezalandırıp yeri geldi mi de ödüllendirdiğini söylerdi.”

    b-“Bunun neresi ödül?”

    Binnur-“Söyleme öyle. Binlerce hayvanla konuştum. Onlarla yakın dostluklar kurdum, annem ve babam öldüğünde benim ayakta durmamı ve size bakmamı sağlayan onlardı. Onların da annesi babası ölüyorlardı ama hayatlarına devam ediyorlardı. Ben de öyle yaptım. Devam ettim. En çok sizi bıraktığım için pişmanlık duydum. Ve bu pişmanlığım hiçbir zaman da dinmeyecek. Arkadaşlarınız geliyor. Ben gidiyorum.” Dedi ve camdan uçup gitti.

    Nejla içeri girdi ve:

    Nejla-“Ne bu haliniz? ikiniz de ağlamışsınız.” Söyleyene kadar anlamamıştım bile ağladığımı. Mert burnunu çekti ve:

    Mert-“Yok bir şey. Duygusal bir film izledik de erken gelip.”

    b-“Aynen aynen.”

    Pelinsu-“Ne izlediniz bakalım?”

    Mert-“Titanik.”

    Pelinsu-“Yaa Mert. Doğruyu söyleyin ya ne izlediniz?”

    Mert-“Söylemem banane. Sonra buna mı ağladın diye dalga geçersiniz. Bizi boş verin de işinize bakın.”

    Nejla-“Lafı atan işi yapan olsa keşke.” Dedi ve gözü bana döndü. Ben ondan tarafa bile bakmıyordum. Bakacak kadar kendimi iyi hissetmiyordum. işe odaklanmam daha iyi olur. Ve öyle de yaptım.
    ···
  16. 76.
    0
    Pars bizi takip ediyordu. Hissedebiliyorum. Beni korumak istiyor. Ama ben iyiyim zaten. Kendini koruması lazım. Keşke inden çıkmasaydı. Arabaya vardığımızda bir çocuk aşağı indi. Ani anda Pars’ın öfkesini hissettim. Bana anlattığı olay aklıma geldi. Küçük olanları da avlayıp onları kafeste besleyip büyütüp, derilerini soyup atmışlardı. O çocuğu öldürmek istiyordu. intikdıbını almak istiyordu. Çocuğu hedef alıp üzerine koştu. Ben son anda çocuğu itmiştim ve benim omzumu ısırdı. Ve öyle sert ısırdı ki kemik kırıldı. Ağlamaya başladım.

    Binnur-“Eğer sen o çocuğu öldürürsen o sevmediğin insanlardan ne farkın kalır?” diyebildim. Bu dediğimi anlamış gibiydi. O da sakince dişlerini çekecekken bir el atış sesi geldi. Ve Pars vurulmuştu. Sonra bir kere daha, ve bir kere daha… En sonunda ise Pars’ın son kez bana baktığını gördüm. Özür dilerim diyordu. Benim hatamdı. Eğer onun kalbini insanlara karşı ısıtabilseydim bunlar olmayacaktı. Ve birden herkes dondu. Her yer siyah beyaz bir hal aldı. Haylaus gelmişti. Ve Pars’ın da ruhu yerden kalkmıştı. Canım yanıyor. Öldü. içimdeki sanki büyük bir parçamı kaybetmiş gibiyim.

    Haylaus-“Çok acı çektin. Artık huzur içinde dinlenebilirsin.”

    Pars-“Peki ya Binnur ne olacak?”

    Haylaus-“O bize ihanet etti.”

    Pars-“O bize ihanet etmedi. Ben ona ihanet ettim. O her insanın kötü olmadığını bana göstermeye çalışıyordu. Ben ise bencilce onların genç insanına saldırdım. O ise onu kurtardı. Eğer onu öldürürsem onlardan bir farkım kalmayacağını söyledi. Asıl ben ona ihanet ettim.”

    Haylaus-“Peki söyle bana. Şimdi ne olacak? Sen öldün. Kürkünü soyacaklar ve ceplerine para denen kağıdı atacaklar. Sonra eğlene eğlene o parayı bitirip tekrar para kazanmanın yollarını arayacaklar. Sen son parstın. Ve seni koruyamadı. O çocuğu korumayı seçti. Ve bu seçimiyle de yaşayacak. Onun yeri artık Eternal.”

    Pars-“Lütfen bunu yapma. En azından beni de Eternal’e gönder.”

    Haylaus-“Senin yerin benim ormanım. Onun yeri ise Eternal. Bu kural ona büyüğü tarafından öğretildi.” Dedi ve Pars’ın arkasında orman, benim arkamda da Eternal belirdi.

    Haylaus-“ikiniz de içeri girin. Ve sen insan. Senden büyük beklentilerim vardı. Beni hayal kırıklığına uğrattın.” Dedi. ve kayboldu. Pars ormana girmemek için gayret gösterse de elektrik süpürgesi gibi içine çekiyordu. Ben ise kendi rızam ile Eternal’e yürümeye başladığım için zorlamıyordu.

    Pars-“Binnur. Lütfen oraya gitme. Orası senin yerin değil.”

    Binnur-“Hayır. Ben burayı hak ettim Pars. Yaşadığımız her şey çok güzeldi ve çok eğlendim. Keşke böyle bitmeseydi. Daha seni kardeşlerimle de tanıştırmak isterdim.” Dedim ağlamaya başladım.

    Pars-“Seni oradan kurtarmak için gerekirse Haylaus’a meydan okuyup Eternal’e gideceğim. Seni oradan kurtaracağım.”

    Binnur-“Bunu yapma lütfen. Sen de Eternal’e gelirsen bu omzumdaki yaradan daha çok acıtır. Elveda.” Dedim ve portalden içeri girdim.

    Pars-“Dur, bekle.” Derken de portal kapandı ve eziyetim başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 75.
    0
    Uyandığımızda Pars hemen ayağa kalktı ve vücudunu genleştirdi. Artık benim de vücuduma dönme vaktim geldi diye düşündüm ve geri döndüm. Allahımmm. Ölüyorum galiba. Her yerim uyuşmuş. Kılımı kımıldatamıyorum. Üzerime gerçekten yatmasına gerek yoktu. Bir dahaki sefere kesin dille söyleyeceğim yatmamasını. Pars bana doğru baktı ve bir şeyler söylemeye çalıştı. Bu sefer ben de anlamadım. Bedenine girdim ve resmen rahatladım.

    Pars-“Bugün bedenimden ayrılma. Sana avlanmayı göstereceğim.” Dedi.

    Binnur-“Zaten kedinin, bedeninde çok avlandım.”

    Pars-“Kedi mi? Hahahaha. Onlarla ne avladın böcek mi? Bizim avlanmamız çok farklı, zaten farkı anlayacaksın.” Dedi ve bedenimi bırakıp inden çıktık. Ne şans ki bir tavşan ile karşılaştık. Aniden sessizleşti.Çalıların arasından onu izlemeye başladı. Tavşanın her yaptığı hareketi görüyordu. Her kas hışırtısını duymaya çalışıyordu. Kediler gibi değildi gerçekten de. Ve birden üzerine atladı. Tavşan daha ne olduğunu anlamadan onu ısırdığı gibi sağa sola vurmaya başladı. Tavşan hala çırpınmaya çalışsa da faydasız. Onun ağzından kurtulmasına imkan yok. Sonunda artık kaçacak hali kalmayınca da Pars onu yere bıraktı ve etini yemeye başladı. Normal bedenimde olsaydım kesinlikle bu sahneye kusardım ama eğlenceli geliyordu. O adrenalin, o yorgunluk, o yorgunluğun sonundaki büyük ödül olan tavşan… Ama bunlar benim duygularım değil. Onun duyguları. Bir tavşan yese de doymasına yetmedi. Başka avlar aramaya başladı. O anda karşısına bir ceylan çıktı.

    Pars-“Uzun süredir Ceylan eti yemiyordum.” Dedi ve ağzı sulanmaya başladı bile. Ama bir sorun var. Köylü halka sorduğumda ormanda hiç ceylan kalmadığını kesin dille belirtmişti. Şimdi burada ceylan olması bir sorun. Üstelik ceylanın hareketini hissetmiyorum. O da hissetmiyor ama gözünü açlık bürümüş. Hemen ruh baskısı yaptım ve kaçmaya başladım.

    Pars-“NE YAPIYORSUN?”

    Binnur-“Bu bir tuzak. insanların tuzağı.” Dedim ve onu kaçırmaya çalışsam da arkamızdan kurşun sesleri gelmeye başladı. Hatta biri sağ arka ayağımızı sıyırdı. Acı bir kükreme ile kaçmaya devam ettik. ine yaklaştık ama hala peşimizden geliyorlar.

    Binnur-“Sen ine gir ben onları oyalarım.” Dedim ve bedenime geçip inden çıktım. O da ine girdi. Avcılar da beni gördüler. Her tarafım kan içinde görünce:

    Avcı-“Burada bir bayan var. Galiba kaçırdığımız pars yaralamış.” Dedi. Diğer avcılar da yanıma geldiler.

    Binnur-“Ben iyiyim. Sadece kayboldum. Aç kaldığım için de tavşan avladım ve çiğ tavşan yerken üstüm kan oldu. Sonunda birileri beni bulabildi.”

    Avcı2-“Ee Pars ne olacak?”

    Binnur-“Pars mı? Kaplan gördüm ben sanki ama.”

    Avcı2-“Nereye doğru gitti?”

    Binnur-“Şu tarafa gitti.” Dedim ve inin tam zıttı yeri gösterdim.

    Avcı-“Siz onun peşinden gidin. Kürkü iyi para ediyor onun. Ben de bu bayanı köye zütüreyim. Çok zorluk yaşamış olmalısınız.” Ağlama taklidi yaptım ve:

    Binnur-“Teşekkürler.” Dedim. Ve inden uzaklaşmaya başladım. Umarım iyidir. Daha sonra gelip yaralarını saracağım.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 74.
    0
    Akşama kadar inde bekledim. Ben ne yapıyorum? Ailem varken neden buraya geldim ki? Kardeşlerim benim için endişelenmiştir. Belki de onu korumam gerektiğini hissettim. Kendinden. Onun için de buraya geldim. Daha sonra karşıda Pars gözüktü. Ağzında 3 tane tavşan vardı. Ormanda avladı muhtemelen. inine girdi ve tavşanın birini benim önüme attı. Hala can çekişiyordu.

    Pars-“Ye.” Dedi ve kendi köşesine geçip diğer iki tavşanı yemeye başladı. Aslında kraker yemiştim ve tavşanı yemeye ihtiyacım yoktu. Tavşanlarını bitirdikten sonra bana baktı ve kükredi. Muhtemelen bu “Niye yemedin?” demekti.

    Binnur-“Ben böyle şeyler yiyemem.” Desem de anlamadı. Zihnine girdim.

    Pars-“Neden yemiyorsun? Yoksa sana göre çok mu vahşice bu? Bir de benimle kalacağını iddia ediyorsun.”

    Binnur-“Aslında ben aç değilim.”

    Pars-“Yani ikramımı yemeyecek misin? Tabi siz insanlar ikrama alışık değilsiniz. Hep kendiniz yemek istediğiniz için başkaları ile paylaşmazsınız. Senin de diğer inanlardan farkın yok…”

    Binnur-“Tamam ya. Yiyeceğim.” Dedim ve bedenime döndüm. Gözlerimi kapatıp ısırdım. Tadı berbat. Ama hepsini yemem lazım. Her tarafım da kan oldu. Iyy.

    2 saatin sonunda az az yiyerek hepsini bitirdim. Tek kemikleri kaldı. Onu da Pars’a verdim artık. Dayanamadım. Ağzımdan bu iğrenç tat gidene kadar Pars ın vücudunda kalacağım muhtemelen. Zihnine girdim ve:

    Binnur-“Verdiğin yemeği yedim. Mutlu musun şimdi?”

    Pars-“Bunun neden beni mutlu etmesi gerekiyor ki? Avımın üçünü de yemek varken birini sana vermek zorunda kaldım.”

    Binnur-“Sana geri verecektim sen istemedin ya?”

    Pars-“O ikramdı. Mecburi bir şeydi. Sen de artık bu inde yaşayacaksan bir şeyler avlasan iyi olur. Tek başıma ikimizi doyuramam.”

    Binnur-“Ben zaten aç değildim ki… Off ya. Boşuna yedim tavşanı.”

    Pars-“Tadı nasıldı peki?”

    Binnur-“Eti sertti ve tadı acıydı.”

    Pars-“Bence de etin yumuşaklığı ve tadı önemli değildi. Sadece vücudum beslenmek istedi ve beslendim. Şimdi anlıyor musun insanlarla bizim aramızdaki farkı. Siz insanlar zevk için öldürüyorsunuz, ama biz beslenmek için öldürüyoruz.”

    Binnur-“Ama ben hiç öldürmedim. Hem tadını sen bana sordun.”

    Pars-“Cevap vermeyebilirdin.”

    Binnur-“Gerçekten bilerek yapıyorsun değil mi? Beni bilerek mi kızdırmaya falan çalışıyorsun?”

    Pars-“Kızsan ne kadar kükreyebilirsin ki?”

    Binnur-“Sana göstereyim.” Dedim ve bedeninden çıkıp inin dışına kafamı çıkarıp tüm gücümle bağırdım. O da bana “bu da kükreme mi?” diye baktı ve o da kafasını çıkarıp kükredi. Gerçekten sesli bir kükremeydi.

    Binnur-“Bu sayılmaz. Tekrar.” Dedim ve kafamı çıkarıp tekrar bağırdım. O da tekar kükredi. Tamam. Onu geçmeme imkan yok. Desibel olarak geçiyorum ama korkutuculuk oranım 0. Bütün gece bunu yaptın. Sonunda artık boğazım ağrıdı.

    Binnur-“Tamam. Pes ediyorum.” Dedim ve yere yattım. Artık uyuyabilirim. Tam uyuyacakken geldi ve üzerime yattı.

    Binnur-“Ne yapıyorsun?” desem de anlamdı. Bedenine girdim ve:

    Binnur-“Ne yapıyorsun?” dedim. O da:

    Pars-“Sizin kürkünüz yok. Bu soğukta üşürsün.” Dedi.

    Binnur-“Ama şimdi de eziliyorum.”

    Pars-“O zaman bedenimde kal. Bedeninin ezildiğini hissetmezsin.” Dedi. Mecburum zaten. Üzerimde bu kadar ağırlık varken imkansız uyuyamam. Gözlerini kapattı ve uykuya daldı. Otomatikman ben de uykuya daldım
    Tümünü Göster
    ···
  19. 73.
    0
    b-“Kutsal hayvanın mı?”

    Güvercin-“Her köprünün kutsal hayvanı olur. Babaanneminki kanaryaydı. Benimki ise Anadolu Parsı’ydı.”

    b-“Anadolu Parsı mı? ilk kez duyuyorum.”

    Mert-“Ben duymuştum. En son Anadolu Pars’ı 1974 yılında öldürülmüş deniyordu. Beypazarı ilçesinde bir köyde kadına saldırırken vurulmuş.”(Bu gerçek bilgidir bu arada.)

    b-“Ve sen bunu nereden biliyorsun?”

    Mert-“Zootekni okumak istediğim zamanlar oldu diyelim. Hem hayvanlar ilgimi çekerdi ben de araştırırdım.”

    b-“Peki sonra ne oldu?”

    Güvercin-“insanlara karşı kini vardı. Sadece bana saldırmazdı. O da bağımızdan dolayı. Onu yalnız bırakmamak için her gün yanına giderdim. Kaybolmamın bir süresi bu yüzdendi. Yani kaybolduğum zaman direk Eternal’e gitmedim. Pars ile de Haylaus’un bir görevinde karşılaştım. O an bir bağ hissettim. Ve bedenimle de yanında olmam gerekiyordu. Aslında geri yanınıza dönecektim, bir süreliğine gitmiştim.”

    b-“O zaman neden bize haber vermedin?”

    Güvercin-“Veremezdim. Gitmeme izin vermeseydiniz ben de gidemezdim. Veya siz de yanımda gelmek isteseydiniz sizi koruyamazdım. Onun için birkaç gün gidip geri gelecektim.”

    b-“Peki sonra ne oldu?”

    GEÇMiŞ (BiNNUR)

    Köyün dışındaki ormana vardığımda Pars karşımdaydı. Aslında ondan biraz korkuyordum. Ama ne de olsa bağı hissettim. O benim kutsal hayvanım. Bana zarar vereceğini sanmıyorum. Yanına yaklaştım. O da yanıma yaklaştı. Düşündüğüm gibi zarar vermedi. Bana doğru bir kere kükredi. O an korktum kabul ediyorum. Sonra inine gitti. Ben de onu takip ettim ve inine girdim. Pek güzel kokuyor demeyeceğim. Yattı ve bana doğru baktı. Ne dediğini az çok anlıyorum artık bedenine girmeden. Ama o beni anlamadığı için bedenine girmem gerekiyor. Artık zihnine girmem için elimle ok yapmama bile gerek yok. Zihnimden bir ok hayal edip direk bir hayvanın bedenine girebiliyorum. Bunu da babaannemden görmüştüm. Ölmeden önce anlatmıştı. Pars’ın zihnine girdim:

    Pars-“Neden buradasın?”

    Binnur-“Senin için geldim.”

    Pars-“Benim için gelmene gerek yoktu. insanlardan hoşlanmadığımı biliyorsun.”

    Binnur-“Ama benden hoşlanıyorsun değil mi?”

    Pars-“insan olmasaydın net bir cevap verebilirdim.”

    Binnur-“insanlardan neden bu kadar nefret ediyorsun? Bana hiç anlatmadın. Bak yanına kadar bile geldim.”

    Pars-“Benim için bu kadar uzaktan gelmene gerek yoktu.”

    Binnur-“Sen bana Haylaus tarafından emanetsin. Seni bırakamazdım.”

    Pars-“Ama Haylaus bizi bıraktı. Bütün ailem ölürken izledim. insanlar silahlarıyla sırf kürklerimiz için bizi nesillerdir avladılar. Çocuklarımızı zütürdüler, kafeslerde büyütüp derilerini soydular. Sonra da kenarda ölmelerini izlediler. Ve sen de onların türündensin.”

    Binnur-“Biliyorum. Sana ne söylersem söyleyeyim kalbini ısıtmayacak ama her insan böyle değil.”

    Pars-“HAYIR. BÜTÜN iNSANLAR BÖYLE. SEN DE ONLARDANSIN.”

    Binnur-“O zaman ben de burada seninle kalacağım. Bütün insanların aynı olmadığını anlayacaksın.”

    Pars-“Burada kalmanı istemiyorum.”

    Binnur-“O zaman beni öldürmen lazım.” Bir süre hırladı.

    Pars-“Ne kadar inatçı birisin. Ne yaparsan yap.” Dedi ve beni zihninden kovdu. Normalde baskı yapardım ama çok ani kovunca baskı yapmaya vaktim kalmadı. O da yerinden kalktı ve ormanın içine doğru gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 72.
    0
    Kahvaltı bittikten sonra dışarı çıkmaya hazırız. Mert’in üstü kurumamış. Kendi kıyafetlerimden birini verdim ve o da mecbur giyindi. işe gitmek için hazırız artık. Kapıyı açtım ve kedi dışarı çıktı.

    Mert-“Dışarı çıkması iyi mi?”

    b-“Evde sıkılıyor. Bırakalım dışarıda dolaşsın. En azından yediğini yakar.”

    Mert-“Ablan iş yerine gelirse camı açmayacağım bilmiş ol. Hatta ciddi ciddi bir sapan hazırlamayı bile planladım dün gece o sinirle.”

    b-“istersen zarar vermeyi dene. Ama sadece Haylaus’u kızdırmakla kalırsın.”

    Mert-“Bir de Haylaus vardı değil mi? Onu nasıl unuttum ben ya?”

    b-“Gerçekten, evin tavanına kadar değen altın kürklü aslanı nasıl unuttun ben de merak ettim şimdi. Neyse hadi işe geç kalacağız.” Dedim ve yola çıktık.

    iş yerine vardığımızda yine erken gelmişiz. Lan saat bu sefer de 07.45. Kahvaltı fazla kısa sürdü galiba. Bilgisayarı açtım. Mert de öyle. Tabi Mert doğal olarak internette takıldı, ben de işimin başına geçtim.

    Mert-“Kanka daha iş saati gelmedi ki? Neden işe başlıyorsun?”

    b-“Erken başlayınca gibmiyorlar Mert. Hem erken başlayınca işim erken bitiyor. Sana da tavsiye ederim.”

    Mert-“Zaten mecbur çalışmam lazım. işten atılırsam ve Kedi’nin mamasını alamazsam Haylaus beni daldan dala hoplatır.”

    b-“Hahahaha. Daldan dala hoplatır ne lan. Durduk yere güldürdün.” Camdan tıklatma sesi geldi. Hah. işte ablam da geldi. Başlasın şamata. Camı açmaya gidiyordum ki:

    Mert-“Açma. Kalsın orada.”

    b-“Lan belki önemli bir şey söyleyecek.”

    Mert-“Bana gülecek işte. Ne önemli bir şey söyleyecek.” Yine de açtım camı. içeriye uçtu. Bu sefer güvercin ile gelmiş. Mert’in önüne kondu.

    Güvercin-“Evet. Sana da gülmeyi planlıyordum ama önce sizinle bir şey konuşmam lazım.

    b-“Ne oldu?”

    Güvercin-“Hinn ile konuştum. Bedenim pek iyi durumda değilmiş. Onun için ondan rica ettim ve yarın gidiyorum.”

    b-“Yarın mı? Neden? istediğin zaman gidebilirdin?”

    Güvercin-“Eternal’de bile olsam insanlığımı kaybetmek istemiyorum. Hem belli mi olur, belki Haylaus ileride beni affeder ve cennete gidebilirim.”

    b-“Ormanına gidemez misin ki?”

    Güvercin-“Oraya hiçbir insan gidemez. insanlar için yasak bölge orası. Köprü olman bir şey değiştirmez. Görevini tamamlayınca cennete gidersin. Ama yine de ormana girmen yasaktır.”

    b-“Anladım. Peki sen neden Eternal’e gittin? Bana onun nedenini anlat.”

    Güvercin-“Anlatmanın zamanı geldi demek. Kutsal hayvanım öldü. O yüzden de cezalandırıldım.”
    Tümünü Göster
    ···