/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 71.
    0
    Sabah kalktığımda kedi yanımda yoktu. Erken kalktı o da galiba. Aslında kedilerin belli bir uyku düzeni yoktur. En azından internette öyle okumuştum. Kafalarına esince uyurlarmış. Yine saat 6 da kalkmışım. Neyse kahvaltı falan hazırlayayım. Salona geçtiğimde Mert’i görünce dünkü olayı hatırladım. Ablam Mert’i tüm gece kovalamış amk. Dün komik gelmemişti ama bugün komik geldi. Kedi de Mert’in yanına yatmış. Kahvaltıyı hazırladım ve Mert’i uyandırdım. Mert uyanıp oturur pozisyona geçince kedi de uyandı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltıya geldi.

    Mert-“Ablan bu akşam da gelirse ona ne yapacağımı biliyorum kanka. Haberin olsun.”

    b-“Lan kötü bir şey yapma.”

    Mert-“Oradan bakınca acımasız bir katile mi benziyorum? Tabii ki de kötü bir şey yapmayacağım.”

    b-“Ablamdan bu kadarını da beklemiyordum.” Kedi masaya çıktı ve ben de onu aşağı indirdim. Tekrar çıktı ve ben de tekrar indirdim.

    b-“Kanka, bedenime sahip çık şunun derdi neymiş öğreneyim.” Dedim ve hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Neden durmadan masanın üzerine çıkıyorsun?”

    “Ben de yemek yemek istiyorum.”

    b-“Senin yemeğin odanda ya zaten.”

    “Oradaki yemekler daha güzel kokuyor. Hem sizinle yemek yemek istiyorum.”

    b-“Bende bizimle yemeni istiyorum ama senin tüylerin bizim ciğerimiz için zararlı. Eğer yemeğe tüy düşer ve biz de onu yersek gözümüzü hastanede açabiliriz.” Bunu da internette okumuştum. Muhtemelen abartıdır da tedbiri elden bırakmamak lazım.

    “Hastane nedir?”

    b-“Hastalandığımızda bizi iyileştiren yer.”

    “O zaman siz hastalanırsınız, hastaneye gidip iyileşirsiniz. Bir şey olmaz.”

    b-“Hadi iyileşmezsek?”

    “Hani hastane iyileştirirdi?”

    b-“iyileştirmeye de bilir. Onun için sen masaya çıkma, ben masadan bir şeyler sana veririm. Anlaştık mı?”

    “Tamam. Ve gerçekten çok güçsüzsün. Bedenimi hala kaplamaya çalışıyorsun biliyorum ama anca gıdıklıyor.” Dedi ve ben de o arada bedenini kaplamayı deniyordum. Yine işe yaramadı. Bu ne lan? Uyum sağlıyorum olmuyor, zorluyorum olmuyor… Bedenimde gözlerimi açtım.

    Mert-“Eee? Ne oldu? Bana bir şey söyledi mi?”

    b-“Yok. Masadan yemek vereceğiz ona. O da bir daha yukarı çıkmayacak.” Mert salamı aldı ve yere koydu. Kedi de kokladı ve salamı yemeye başladı.
    ···
  2. 70.
    0
    b-“Neden bedenime geri döndüm?”

    Kuzgun-“Muhtemelen başaramayacağını düşündün. O yüzden de bedenine geri döndün.”

    b-“Ne yani? Bedene dönmek bu kadar kolay mıydı? Boşuna mı o kadar shoryuken yedim.”

    Kuzgun-“Şor ne?”

    b-“Herneyse. Yarın devam edeceğiz. Sen abimin yanına geri dön. Ben de Mert’i uyandırayım evine gitsin.”

    Kuzgun-“Tamam. Sen de yarına alıştırma yap. Aslında pitbulldayken görmüştüm bu çocuğu o an kolunu ısırmalıydım.”

    Mert-“Sonra bir hayvan senin yüzünden karantinaya alınsaydı.” Dedi ve yattığı yerden kalkıp genleşti.

    Mert-“Oradaki pitbullun sen olduğunu bilseydim hayvan barınağını falan arar yollardım seni oraya.”

    Kuzgun-“Bana bak sen kaşınıyorsun ha. Valla köpek olur seni sokak sokak kovalarım çocuk.”

    b-“Gerçekten şu kavgayı kesecek misiniz? Ben yatacağım. Hadi ikiniz de evinize. Beni uğraştırmayın.”

    Kuzgun-“Hadi bu seferlik öyle olsun.”

    Mert-“Sen ısrar ettin diye bir şey demiyorum kanka.” Dedi ve Mert ayağa kalktı, ablam da kanadını çırpıp uçmaya başladı. Balkonun kapısını açıp ablamı çıkardım, sonra da Mert’i kapıya kadar yolcu ettim. Artık gönül rahatlığıyla uyuyabilirim. Sonunda. Pijamalarımı giyindim ve yatağa kafamı gömdüm. Kedi de arkamdan içeri girdi ve yanıma yattı.

    b-“Hani içeride uyuyacaktın?” dedim ve tepki vermedi. Normal. Dediğimi anlamıyor zaten.

    Gecenin bir yarısı kapı çaldı. Kim gelir ki bu saatte amk? Saate baktım gece 2. Ben yataktan kalktığımda Kedi hemen dış kapının önüne gitmişti bile. Geleni biliyor gibiydi. Kapıyı açtığımda şaşırdım. Mert gelmiş. Kan ter içindeydi.

    b-“Ne oldu lan niye bu saatte geldin?” Nefes nefeseydi.

    Mert-“Senin ablan… huh… tam bir kaçık. Evimin kapısının önünde yine o 1 metre pitbull ile bekledi… huh… Sonra beni buraya kadar kovaladı… huh… ablan olmasa çok fena söverdim. Yani uzun lafın kısası bu gece sende kalsam sorun olur mu?”

    b-“Kal tabi. Çok fena terlemişsin. Üstünü çıkart ve duş al. Ben de sana pijama ayarlayayım.”

    Mert-“Tamam. Güzel olur… huh” dedi ve içeri girdi. Salona geçip koltuğa oturdu. Biraz soluklandıktan sonra üstünü çıkardı ve duşa girdi. Çıktığında ben de pijama verdim ve kirlilerini makineye atıp yıkadım. Ne zamandır annemden kalan birkaç çarşaf, yorgan, yastık falan vardı. Onlardan birer tane Mert’e verdim ve Mert de salonda kafasını yastığa koyduğu gibi uyudu. Ben de bana olan biteni anlatır diyordum. Sonra ben de yatağıma yattım, Kedi de yanıma eşlik etti.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 69.
    0
    Kuzgun-“Bu imkansız bir şey. O bedenin asıl sahibi o. Biz bir nevi parazitiz. Kaplayacağımız alan sınırlı. Evet, bedenin çoğunu kaplarsın ama tamdıbını kaplamayazsın.”

    b-“Bunu duyduğuma sevindim. Sonra abartıp kediyi yanlışlıkla bedeninden atarım diye korkuyordum.”

    “Sanki öyle bir şey olsa izin veririm de.”

    Kuzgun-“Bu dediğimi uygulamanı istiyorum. Şimdi onu itmeye çalış. Kedi, sen de bedeni kapla ve onu sıkıştır. Ama dışarı atma.” Dediği anda bedenin tüm kontrolünü kaybettim. Sanki yalnızca izleyici gibiyim. Hiçbir kontrol bende değil.

    b-“itiyorum ama ittiğimi nasıl anlayacağım?”

    Kuzgun-“Mantığınla değil hissinle hareket et.”

    b-“Tamam. itiyorum…”

    “itmek dediğin bu mu yani? Gıdıklamıyorsun bile.”

    b-“Tüm gücümü kullanıyorum ama. Neden itemiyorum?”

    Kuzgun-“Çünkü tüm gücünü kullanıyorsun. Daha çok bedene uyumlu olmaya çalış. itmekten kastım o. Kaba kuvvet anca onu gıdıklar.”

    Kedi-“Gıdıklamıyor bile.”

    b-“Dışından söyleme bari.”

    “Ben hep zihninden konuşuyorum zaten. Sen de zihinden konuşsana o zaman.”

    b-“Nasıl zihinden konuşulduğunu bilsem konuşurdum herhalde.”

    Kuzgun-“Bir Bine. Dikkatin dağılmasın. Sen sadece bedeni nasıl kaplayabilirsin ona odaklan.” Dedi. Ben de uyum içinde olmaya çalıştım. Lakin işe yaramıyor.

    “Ah. Bir şeyler oluyor. Hah pardon. Gıdıklandım.” Koduğumun kedisi. Ablam bitti sen başladın. “Bilerek zorluyorsundur kaplamamam için kesin.”

    “Yoo. Bilerek zorlamıyorum.”

    b-“Ama ben bunu aklımdan geçirmiştim? Nasıl duydun?”

    “Zihinden yanlışlıkla konuştun. Tebrikler. Ben uyuyacağım. Sen de ruh baskısı yapmaya devam et.”

    b-“Ama sen uyursan ben de uyurum.”

    “Ne güzel işte. Beraberce dinlenmiş oluruz.” Dedi ve yattı. Gözlerini kapattı. Eğer uyursa bedenime geri dönemem. Uyum sağla, uyum sağla, kapla, kapla… olmuyor. Gerçekten çok zor, hatta imkansız. Birden bedenimde gözlerimi açtım.
    ···
  4. 68.
    0
    Kuzgun-“Önce yürümeyle başlayalım.”

    “Yürümek istiyorsan önce sağ arka adım, sonra sağ ön adım, sonra sol arka adım, sonra da sol ön adım atacaksın. Bu şekilde yürüyeceksin.” Dedi ve dediği gibi de yaptım. Ama arada kuyruğu karıştırıp yere düşüyorum. Kuyruk çok farklı bir şey.

    “Neden durmadan kuyruğumu oynatıyorsun ki?”

    b-“Ne yapayım. Bende kuyruk yok onun için kuyrukla ayağı karıştırıyorum bazen.”

    “O zaman alışana kadar yürüyüş yapacağız.” Dedi ve ben de alıştırmaya devam ettim.

    Sonunda yürümeye alışabildim. Gerçekten kuyruk olayı karıştıran bir etmen. Ama kendimce bir çözüm buldum. Ne zaman kuyruğu yanlışlıkla oynatsam kuyruğu ayağıma değdiriyorum ve yanlışlıkla oynattığımı anlıyorum. Güzel fikir aslında.

    Saatler sonra koşmayı bile çözdüm. Onda da arka iki ayak, ön iki ayak şeklinde ve ne kadar hızlı bunu tekrarlarsan o kadar hızlı koşuyorsun. Birkaç kere kafamı duvara vurduğum oldu tabi ama sonuç olarak koşmaya ve küçük manevralara da alıştım.

    Kuzgun-“iyi bari. Bunları hızlı öğrendin.”

    b-“Hocam iyiydi.”

    “Sahibin.”

    b-“Hadi be oradan sende.”

    “Bak. Haylaus’u çağırtma bana.”

    b-“Ben seni sahibim olarak göremem. istediğin kişiyi çağır. Sen benim yakın arkadaşımsın.” Biraz sessiz kaldı.

    “Tamam. Senin yakın arkadaşınım ama onun sahibiyim.”

    b-“Hahaha. Tamam tamam. O zaten dünden kabul etti.” Mert de zaten çoktan uyuya kalmıştı. Zaten bizim dediklerimizi anlamıyordu.

    Kuzgun-“Öyleyse bir sonraki alıştırmaya geçelim. Bunlar temel için yeterli. Konuşmayı vs. kendin geliştireceksin. Şimdi sana ruh baskısını öğreteceğim.”

    b-“Öğrettiğin anda mı kaybolacaksın peki?”

    Kuzgun-“Elbette ki hayır. Size veda etmeden bir yere gitme gibi bir niyetim yok. Ama zincirin olsaydı işimiz aylarca sürerdi.”

    b-“O zincir neden yok acaba?”

    Kuzgun-“Ben de bilmiyorum. Ama nadiren de olsa ruh zincirsiz olabiliyormuş. Şimdi sana baskıyı anlatayım. Baskı dediğin şey bir ruhu itme gibi düşün. Mesela ben bu kuşun içindeyken durmadan onun ruhunu kenara itip kendi ruhumu önde tutuyorum. Ama sen kedinin içindeyken kedi sana yer veriyor. Eğer vücudun kontrolünü seni atmadan eline almak isterse senin ruhunu bir kenara sıkıştırıp kendi ruhunu daha büyük bir alana kaplıyor. Eğer seni tamamen atmak isterse de ruhu bütün vücudunu kaplıyor ve seni böylelikle dışarı atmış oluyor. Anladın mı?”

    b-“Peki eğer ben ruhumla bütün vücudunu kaplarsam ne olur?”
    Tümünü Göster
    ···
  5. 67.
    0
    Sonunda eve girdim. Koltuğuma kıçım değmeden balkondan tık tık ses geldi. Ben de mecburen balkonun kapısını açtım ve içeriye ablam yine kuzgun olarak girdi.

    b-“Hoş geldin abla.”

    Kuzgun-“Hoş buldum da nerede kaldınız? Bu saate kadar sizi bekledim.”

    Mert-“işlerimiz fazlaydı. Hem dün Bir Bine işe gelmediği için 2 günün işini yaptı.”

    Kuzgun-“Hmm anladım. Sahibiniz sizden yemek bekliyor.”

    Mert-“Aaa doğru unuttum.” Dedi ve poşetteki yaş mamayı çıkardı. Yaş mama kabını görünce miyavlaya miyavlaya Mert’i takip etti.

    Kuzgun-“Bir kedinin evcil insanı olmayı başardınız yani sizi tebrik ediyorum.”

    b-“Abla. Rica ediyorum Mert’in yanında iğneleme yapıp durma. Çocuk daha alışma aşamasında.”

    Kuzgun-“Ama senden hızlı olaya adapte oldu. Seni ikna etmemiz 3 günümüzü aldı.”

    b-“Hee hızlı alıştı. Sabah geldi yaşadıklarımızı rüya diye anlattı. Başkasına anlatsa taku yerdik.”

    Kuzgun-“Gerçekten de ruh ikizini bulmuşsun seni tebrik ediyorum.”

    Mert-“O benim ruh ikizim de senin ablası olduğundan şüpheliyim. Böyle ciddi abi kardeşe bir o kadar aşırı ciddiyetsiz, durmadan dalga geçen bir abla. Sen kesin şaka niyetine hayvan halindeyken Bir Bine’yi de kovalamışsındır.” Yaptı amk. Valla yaptı.

    Kuzgun-“Ne yaptığım beni ilgilendirir.”

    Mert-“Eğer arkadaşıma yapılıyorsa beni de ilgilendirir. Hem bu sözden yola çıkarak kimin benim sahibim olduğu beni ilgilendirir.” Aralarında gerçekten buzdan bir duvar var. Oysa ki ben iyi anlaşırlar diyordum.

    b-“Neyse kavgayı bir kenara bırakın. Bana ruh baskısını öğretecektin.”

    Kuzgun-“Biliyorsun, bunu öğrendikten sonra benim artık burada kalmam gerekmeyecek.”

    b-“Biliyorum. Ama daha hayvanların bedeninde konuşamıyorum bile. Konuşmayı geçtim yürümem bile zor. Senin daha buradan gitmene çok var.”

    Kuzgun-“isim verdin mi ona?”

    b-“Kedi işte. isme ihtiyacı mı var?”

    Kuzgun-“O sana insan mı diyor Bir Bine mi?”

    b-“Bir Bine.”

    Kuzgun-“O zaman ona güzel bir isim ver.” Dedi. Tamam. Düşüneceğim. Kediye nişan aldım ve yine bedenindeydim. En azından artık ayakta durabiliyorum.

    b-“Sana bir isim vermenin zamanı geldi.”

    “Ne ismi? Benim bir ismim var zaten.”

    b-“Aa. Gerçekten mi? ismin ne?”

    “Sen de biliyorsun. Kedi benim ismim.”

    b-“Bu çok genel bir isim ama. Biz insanlar senin türüne kedi diyoruz. Yani sokakta başka bir senin türünde hayvan görsek de kedi deriz.”

    “Olsun. Ben bu ismi sen bana ilk böyle seslendiğinden beridir seviyorum. Başka bir isme ihtiyacım yok. Benim ismim kedi.”

    b-“Peki, sen bilirsin.”

    Kuzgun-“Hazırsan başlayalım mı?”

    b-“Tamam. Başlayalım.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Alfa diyeydin ya
      ···
      1. 1.
        0
        Yeter herkese de Alfa demeyelim :D
        ···
    2. 2.
      0
      ejderhaya Ejderha dedin kediye Kedi dedin kota doluyor yavaştan ben diyim. ana karakterin adı zaten sabit. oylama yap da biz bulalım ad istersen
      ···
  6. 66.
    +1
    Sonunda akşam iş çıkış saatine geldi. Hatta geçti bile. işim anca bitti. Dünün işiyle bugünün işini bitirdim neyse ki. Mert de klavyeyi bıraktı ve rahatlamış görünüyordu. ilk kez bir işi bitirdi yani. işyerinde kimse kalmamış lan. Saat baktığımda 7 idi. Şimdi eve gidip kediyi almam gerekiyor. Ama önce eve alışveriş yapmalıyım. Mert de isteksiz de olsa benimle geldi.

    Alışveriş merkezine girdik. Mert hemen hayvan reyonuna gidip mamayı aldı. Ben ise o arada ekmek, peynir, zeytin gibi temel ihtiyaçları aldım ve kasaya gittik. Yine para cebimden uçtu gitti. Güya bankaya gidecektim. Off…

    Mahalleye girdiğimizde kedi kapının önünde bekliyordu. Ona doğru yürürken kedinin üstüne su döküldü ve kedi başka bir yere kaçtı. Hangi pekekent su döktü lan? Yukarıya baktım ve sonuç beni pek şaşırtmadı. Aysun teyze tabii ki. Sinir bozucu karı. Taktı hayvana. Salmaz daha. Ama ben sana ne yapacağımız biliyorum.

    b-“Aysun teyze ne yaptın?”

    Aysun-“Sen alıştırıyorsun eve böyle pireli kedileri oğlum. Bak geçen Faruk amcan da evine kedi almıştı uyuzlanmış. Sen de mi onun gibi olacaksın?” gibtirin gidin lan. O numarayı bir kere yerler. Bir kere bu yüzden kedi öldürdüm başıma gelmedik kalmadı. Bir daha asla öyle bir şey yapmam.

    b-“Aysun teyze onu demiyorum haklısın da niye kaynar su döktün?”

    Aysun-“Kaynar su değildi oğlum, soğuktu su.”

    b-“Olur mu Aysun teyze. Kaynar su dökmüşsün, hala dumanı tütüyor. Akşam cinler sokakta yemek yer, bismillah diyip dökmezsen sana dadanırlar, bunu bilmiyor muydun? Hatta Süleyman amca ölmeden önce inme indi dedilerdi ya. Cinler yapmış aslında onu. O da kaynar su dökmüştü gece. Ondan sonra sabah inme indi dedilerdi.” Bunu az kişiden duymadım. Annem de söylerdi hep cin sofrasına kaynar su dökülmez diye. En azından abimden duymuştum. Kendi silahı ile vurmak buna denir işte. Gerçekten korkmuş gözüküyordu.

    Aysun-“Oğlum bilerek yapmadım…”

    b-“Ben çözümünü biliyorum. Hani biliyorsun köpek giren haneye melek girmez derler. Kedi giren haneye de cin dadanmazmış. Onun için bu kediyi içeri alıyorum. Aysun teyze sen her gün farkında olmadan sıcak su döküyorsun diye kediyi eve alıyordum. Sırf cinler sana dadanmasın diye.”

    Aysun-“Tamam oğlum al içeri ama bana yanaştırma kediyi.”

    b-“Yok yok yanaştırmam.” Dedim ve kediyi yanıma çağırdım. Biraz temkinli de olsa yanıma geldi. Kucağıma aldım ve eve doğru çıktık.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 65.
    0
    Saatler geçti ve öğle arasına geldik. Mert hala çalışıyordu. Ve tabii ben de.

    Nejla-“Biz yemeğe gidiyoruz. Siz geliyor musunuz?”

    b-“Benim işim var bayağı. Akşama anca yetişir gibi. Siz gidin isterseniz Mert’i alıp.” Pelinsu ile gidemeyişim içimi her ne kadar yaksa da bu bir gerçek, işim çok.

    Nejla-“Mert. O zaman sen gel gidelim.”

    Mert-“Benim işim Bir Bine’den fazla. Siz gidin. Ben bugünü pas geçeceğim.” Dedi. Töbe bismillah. Çocuk korkudan evrim geçirdi. işine 4 elle asılıyor. Arada dikkat de ettim hiç işin başından kalkmadı. Normalde arkadan video falan izlerdi izlemedi bile. Demek ki buna bunca zamandır Haylaus lazımmış.

    Nejla-“Siz bilirsiniz. Biz gidiyoruz.” Dediler ve gittiler. Cam kenarına bir kuzgun kondu. Ayağa kalktım ve camı açtım. Kimsenin olmadığını kontrol ettikten sonra da kuzgunun yanına gittim:

    b-“Abla, sen misin?” dedim. O da cevap vermedi. Yani kuzgun çok da buralarda uçan bir kuş değil. “Sensen geç içeri.” Dedim ve o da içeri uçtu. Gerçekten de ablam.

    b-“Abla konuşabilirsin. O her şeyi biliyor.”

    Kuzgun-“SEN APTAL MISIN? NASIL SÖYLERSiN ONA YETENEĞiNi? Haylaus duymuştur kesin.” Mert elindeki işe ara verdi ve:

    Mert-“Evet, duydu ve tanıştık.”

    Kuzgun-“O zaman hala nasıl yaşıyorsunuz?” Başımızdan geçen olayların hepsini anlattım ve gaklamaya başladı.

    Mert-“Ablan neden gaklıyor?”

    b-“Kahkaha atıyor şu an.”

    Kuzgun-“Yani… Siz… Evci insan olduğunuz.” Gaklamaya devam etti.

    b-“Rica ediyorum gülmeyi kes. Ömrümden ömür gitti.”

    Kuzgun-“Sen kaşınmışsın.”

    b-“Beni sıkıştırmasaydı söylemezdim.”

    Mert-“Bilseydim seni sıkıştırmazdım.”

    Kuzgun-“Yapacak bir şey yok evcil in san” dedi ve tekrar gaklamaya başladı.

    Mert-“Kanka, ben sapanı hazırlayıp geliyorum. Sen onu sabit tut.” Dedi ve ayağa kalktı.

    Kuzgun-“Saçmalama. Benim tüyüme zarar gelse Haylaus seni yaşatmaz.”

    b-“Ben test ettim onayladım.”

    Mert-“Zaten ciddi söylemedim. Bunu anlamanızı beklerdim. Bir daha Haylaus ile karşılaşmak istemiyorum.” Dedi ve yerine oturdu.

    b-“Eee abla, niye geldin?”

    Kuzgun-“Senin için endişelenip gelmiştim ama görüyorum ki… artık… sahibiniz izin size… bakar.” Dedi ve tekrar gaklamaya başladı. Mert ani bir hareketle kuzgunu eline aldı ve:

    Mert-“Geldiğin için teşekkürler. Hadi işimiz var selametle” dedi ve pencereden dışarı salacak iken ablam:

    Kuzgun-“Akşam eve geleceğim ve sana ruh baskısını öğreteceğim.” Dedi ve Mert onu dışarı salıp pencereyi kapattı. Normalde ablamı dışarı attı diye kızardım, ama bu sefer hak verdim.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 64.
    0
    Mert geldiğinde normal gözüküyordu aslında. Bu kadar hızlı mı kabullendi?

    Mert-“Günaydın kanka.”

    b-“Günaydın.”

    Mert-“Kanka dün çok garip bir rüya gördüm. Anlatsam kahkaha atarsın. Güya sen işe gelmemişsin dün, yani sen işe gelmemişsin inanabiliyor musun, sonra biz seni ziyarete geliyoruz Nejla, Pelinsu ben, ve sen evinde kedi besliyordun ya. Ama komedi burada başlamıyor. Sonra kızlar gidiyor ben de sende terslik olduğu için sorguya çekiyorum. Sen de hayvanların içine mi ne girebiliyormuşsun ve lanetliymişsin o kedi de sadece seni kabul edenmiş o yüzden böyle garip davranıyormuşsun falan. Ondan sonra bana anlattığın için altın renkli bir aslan bize işkence edeceğini söylüyor ve sonra senin kedi seni kurtarıyor. Ben de kedine yalvarıyorum ve beni evcil insanı yapıyor. Beni eğiteceğini söylüyor ve karşılığında da her gün ona yaş mama getirecekmişim. Hahaha. Çok komik değil mi?” Tamamen rüya moduna geçmiş bile. Benim yaşadığım ilk aşama.

    b-“Kanka. Seni korkutmak istemezdim ama hepsi gerçek. Evimdeki kedi akşama senden yaş mama bekliyor haberin olsun.”

    Mert-“Yaa kanka. Gerçekten rüyamla dalga geçmek için söylüyorsun. Neyse işe dönelim.”

    b-“Lan saçmalama. Doğruyu söylüyorum. Bunu başka kimseye anlattın mı?”

    Mert-“Yoo. Anlatmadım.”

    b-“Sakın da anlatma ha. Başımızı belaya sokma durduk yere.”

    Mert-“Kanka dalga geçmeyi bırak…”

    b-“giberim şimdi kankanı. Rüya değildi diyorum. O zaman şöyle söyleyeyim ben bir hayvanın bedenine girmek için elimde yay ve ok tutuyor gibi yapıyordum. Onu hatırladın mı?” diyince ter dökmeye başladı. Ve birden yakama yapıştı:

    Mert-“Kanka Allah aşkına rüyaydı de. Rüyaydı de de şu kabus bitsin.” Eline sertçe vurdum

    b-“Değildi amk. Ben de seninle aynı durumdayım. Onun için akşam bendesin. Ve artık her akşam muhtemelen bendesin.”

    Mert-“Ben mamayı alsam sadece olmaz mı ya?”

    b-“Sen beni eğit dedin ona. Senin hatan. Merak etme sen de. Evimize her akşam Haylaus gelmiyor. Eğer öyle olsaydı ben de kafayı yerdim. Bu arada sana söylemek istediğim başka bir şey var. iş performansın iyi yönde gitmiyormuş. Şirket küçülmeye giderse işten atılabilirmişsin. Kanka, senden ricam şu işe 4 elle sarılman. Yoksa valla işten atılacaksın.”

    Mert-“Sen ciddi misin ya? Bir kedinin evcil insanı oldum, hayvanların tanrısıyla tanıştım, sen hayvanların bedenine giriyorsun ve tek sorun şirket küçülünce benim işten atılmam mı?”

    b-“Eğer işten atılırsan ona her gün mama zütüremezsin. O zaman ne olacak? Haylaus tepende bitmeyecek mi?” diyince şöyle 10 saniye kadar boş boş düşündü. Sonra:

    Mert-“Kanka. Beni bugün rahatsız etme, işim var.” Dedi ve işine döndü.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 63.
    0
    Dışarıda simitimi bitirip işyerine vardım. işyerinde fazla kişi yoktu. 25. kata çıktım. Tek ben gelmişim buraya. Saat daha 07.30. iyi bari. Zaten bir yığın birikmiş işim vardı. Bilgisayarımı açtım ve çalışmaya başladım.

    Yaklaşık yarım saat sonra Musa abi geldi.

    Musa-“Bir Bine sen burada mıydın? Ne zaman geldin?” işten başımı kaldırmayarak:

    b-“Saat 7.30 gibi geldim. Bayağı da iş varmış harbiden.”

    Musa-“Vaktimiz bu kadar kısıtlı olmasa sizi sıkıştırmam. Lakin…”

    b-“Biliyorum abi senin canını sıkmana gerek yok. Akşama kadar yarının işini bile bitiririm.”

    Musa-“Arada keşke Mert de sana benzese diyorum. Patron yavaş yavaş kıllanmaya başladı zaten. Şirket küçülmeye giderse Mert direk işten atılır. Ona da söyle az daha özenli çalışsın.”

    b-“Peki abi. Şansımı denerim. Başka kimler var buradan? Mesela ben var mıyım?”

    Musa-“Seni öpüp başlarına koyarlar. Tabi senden önce Nejla’yı. Sen çok çalışıyorsun ama Nejla senden daha tecrübeli. Bir de buradan Pelinsu var. O da işten atılabilir.”

    b-“Niye ki? O çalışmıyor mu?”

    Musa-“Çalışmıyor değil ama bilmiyor. Kaç kere anlatılmasına rağmen anlamıyor. Durmadan senden yardım istiyor. Şirket böylelerini affetmez. Direk kovar.”

    b-“Anladım abi. Artık ben elimden geleni yapacağım o zaman.”

    Musa-“Sen iş akışını bozma onlara yardım edeceğim diye. Çok iyi gidiyorsun.”

    b-“Yok abi olur mu? ikisi de sevdiğim kişiler. ikisinden birinin işten atılması beni çok üzer.”

    Nejla-“Kim işten atılıyor ne oluyor?” dedi. Ha doğru Musa abi ile beraber geliyorlardı. Ne ara geldi, ne ara lavaboya girdi anlamadım bile. işe çok dalmışım.

    b-“Şirket küçülmeye giderse Mert ile Pelinsu atılabilirmiş de onu konuşuyorduk.”

    Nejla-“Ben yalan söylemeyi sevmem Bir Bine. Seninle dobra dobra konuşacağım. Pelinsu ve Mert işten atılmayı hak ediyorlar. Bu grubun bütün işini sen ve ben yapıyoruz. 4 kişilik işi 2 kişi bitiriyoruz neredeyse.”

    b-“Öyle de yine de Pelinsu işten atılsa üzülmez misin?”

    Nejla-“Niye üzülesin? Burası üniversite değil. Profesyonel bir ortam. Buranın şartlarına kendilerine hazırlamaları lazımdı. Burada herkes eşit. Az çalışan atılır, çok çalışan ödüllendirilirsin. Bu kadar basit. Sen erken gelip işinin başına geçtiysen proje geride kalmasın diye. Ama onlar şu an evlerinde uyuyorlar belki de. Birileri için kendini feda etmeyi bırak.”

    b-“Bu fedakarlık değil. Sadece arkadaşıma yardım ediyorum. Eğer işten atılırlarsa da karşı çıkamam zaten. Ama yine de Mert ve Pelinsu için elimden geleni yapacağım.”

    Nejla-“Pelinsu’yu bana bırak. Sen Mert ile ilgilen. Onun aklını başına tek sen getirebilirsin.”

    b-“Umarım.” Dedim ve işe geri döndüm. Nejla da bilgisayarına geçti.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 62.
    0
    Gözlerimi açtığımda karşımda bir kedi görünce ilk 0.25 saniye bir korku yaşadım. Fakat daha sonra hatırlayınca tüm korkum geçti gitti. Yataktan yavaş kalkmak için bayağı uğraşsam da uyandı ve mırlamaya başladı.

    b-“Sana da günaydın.” Dedim ve ayağa kalkıp üstümü giyinmeye başladım. Kedi de bana uzun uzun baktıktan sonra tekrar gözlerini kapattı ve uykusuna devam etti. Saate baktım ve daha saatin 6 olduğunu görünce sevindim. Kahvaltı yapabilirim. Tabi dolapta bir şeyler kalmış olsaydı. Ve cebimde de fazla para kalmadı. Bunu yapmak istemezdim ama birikmişimi kullanacağım. Birikmişim dediğime de bakmayın topu topu 10 bin tl var. Sağda solda çalışıp kenara koyduğum paralar. Aslında küçükken çoğunu har vurup harman savurmasaydım şu an kenarda ne param olurdu var ya. Bankaya da gitmem gerekecek. Ve maaş gününe daha 10 gün var. Daha 23 yaşından bütün işleri bırakıp sahil kasabasına yerleşesim var amk. Ahh ah. Neyse dışarıda yiyeceğim artık. Kapıyı açtım ve tam dışarı çıkacakken kedi benden erken davranıp dışarı çıktı. Şimdi bedenine girip soru sorardım ama apartmanda yerde yatmak da istemiyorum.

    b-“Nereye gidiyorsun?” dedim ve bana boş boş baktı. Aslında bir şeyler söylüyor ama ben anlamıyorum. Yapacak bir şey yok. Duvara yaslandım ve merdivene oturdum. Yine ona hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Nereye gidiyorsun?”

    “Kaçacağımdan falan mı korkuyorsun? Sen gelene kadar dışarıda dolaşacağım ben de. istersen sen de bugün işe gitme bütün gün benim bedenimde kal. Hem bizim hakkımızda fikir sahibi olursun.”

    b-“Yok, gerçekten bu sefer işe gitmem gerekiyor.”

    “Peki, sen bilirsin. Akşam gelirim.”

    b-“Sokaktakilere dikkat et. Ve geldiğinde direk apartmana girme, seni kovmaya falan çalışırlar. Kapının önünde bekle, sana zarar vermek isteyen biri olursa da saklan. Ben seni alır eve çıkarırım.”

    “Benim hakkımda bu kadar endişelenmene gerek yok. Ben sokakta büyüdüm, hatırladın mı? Bunların hepsini biliyorum. Sen işine git. Akşam görüşürüz.” dedi ve tam beni yollayacak iken:

    b-“Yavaş yollama. Hızlı yolla. Yavaş yollanmak daha çok canımı yakıyor.” Dedim. O da beni fazla hızlı yolladı. Acısı taşaklarıma kadar vurdu amk. Nefes nefese kalktım ayağa. Kesinlikle ruh baskısını öğrenmem lazım.
    ···
  11. 61.
    +1
    Rezzzzzzzzzz
    ···
  12. 60.
    0
    “Neden hala oturuyorsunuz? Yemeğimi koysanıza.”

    b-“Aldığımız şeyler bayağı ağırdı. E haliyle yorulduk. Senin bedenine geçmem iyi oldu aslında. Bütün yorgunluğum kayboldu oh ne güzel.”

    “Ama açlığımı hissediyorsun değil mi?”

    b-“Evet. Ama biraz sabret.” Mal Mert hala oturuyor amk. Valla tırnağı geçireceğim. Gerçi kuyruğumla karıştırmazsam. Mert ile konuşmaya çalıştım. insanların dilini hayvanlardan konuşmak gerçekten çok zor. Sanırım birkaç şey söyleyebilirm.

    b-“M e t.” Bu kadar mı çıktı Mert’den? Ve bir o kadar da boğazım ağrıdı.

    “Daha yürümesini bilmiyorsun ama dili kullanmaya çalışıyorsun. Boşuna boğazımı ağrıtma. Seni geri göndereyim de mamamı koy.” Dedi ve geri gönderdi. Ananı gibiyim. Çok acıyor lan. Ruhuma shoryuken atıyor sanki. O da yetmedi yorgunluğuma ve kas ağrılarıma geri döndüm.

    b-“Mert. Tam bir malsın sen.”

    Mert-“Yine ne oldu?”

    b-“Lan biz ne anlaştık? Ben onu yatıştıracaktım sen de mamasını koymayacak mıydın? Oyalamaktan ciğerim soldu. En son vücudundan attı beni.”

    Mert-“Valla kılımı kımıldatacak halim yok kanka.”

    b-“Hay o kankan senin dıbına koysun. Ben hallediyorum o zaman.” Dedim ve ayağa kalktım. Hanım evladı lan bu. Mama kabını çıkardım ve bir tarafa kuru mamayı, diğer tarafa da yaş mamayı koydum. Zaten bizimki hemen yemeğe girişti. Kedi kumunu da çıkardım, aldığım kedi kumu kabına döktüm ve üstünü kapattım. Hepsini bir tane boş oda vardı, oyuncakları falan oraya koydum. Kediyi de oraya koyup kapıyı kapattım. Sonunda bir şey kalmadı. Rahat rahat içeriye geçebilirim artık. Mert uyuya kalmış bile. Onu uyandırdım ve evine gönderdim. Sonunda, evde yalnızım. Artık gönül rahatlığıyla uyuyabilirim derken miyavlama sesi geldi. Kapının arkasından miyavlamaya devam ediyordu. Off. Ne oldu ya. Ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Yine hedef aldım ve bedenine girdim.

    b-“Ne oldu?”

    “Odada daraldım. Biraz evde dolaşmak istedim.”

    b-“Senden bir ricam var. Uyuyacağım. Lütfen miyavlama. Gerçekten uyumam lazım.”

    “Tamam tamam. Sesimi çıkarmam. Çok zor durumda kalmadıkça seni uyandırmayacağım.”

    b-“Güzel olur.” Dedim ve bedenime geri gönderttirdim. Tam uykuya dalacaktım ki tekrar miyavladı. Töbe töbe. Ayağa kalktım ve yine ona hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Ne anlaşmıştık. Hani miyavlamayacaktın?”

    “Odamın kapısı kapandı.”

    b-“Tamam tamam anladım.” Dedim ve bedenime geri gönderttim. O shoryuken leri yiye yiye karnıma ağrılar girdi artık. Kapının önüne direk sandalyeyi koydum. Hayatta kapı kapanmaz artık. Umarım beni yine uyandırmaz. Tam yine dalacaktım yine miyavladı. Yeter lan. Kapıyı sinir küpü bir şekilde açtım ve bedenine girmeye çalıştım ama başaramadım. Sakinleşmem lazım. Sakinleş. Yine hedef aldım ve bedenine girmeyi başardım.

    b-“YiNE NE OLDU?”

    “Yanında uyumak istiyordum sadece.”

    b-“Tamam ama lütfen sana yalvarıyorum miyavlamayı bırak. Yarın işe gideceğim.”

    “iş de nedir?”

    b-“Senin ihtiyaçlarını ve kendi ihtiyaçlarımı alabilmek için zamanımdan yaptığım fedakarlık.” Daha güzel anlatamazdım.

    “Peki. Bir daha sen uyanana kadar bir şey istemeyeceğim. Çok kızdın mı?”

    b-“Biraz. Sadece uyumak istiyorum. Ve senin bedeninden her çıktığımda canım yanıyor. Onun için miyavlama da dinlenebileyim.”

    “Tamam. Seni yavaşça göndermeye çalışacağım.” Dedi ve beni gönderdi. Yavaşça. Keşke hızlı gönderseydin. Yavaş yavaş gönderince de fırında pişen yemek gibi oldum. Şu an tek istediğim uyumak. Kedi de yanıma geldi. Aslında korkmam lazım ama ondan korkmuyorum. Yani bana dost gibi. Baksana. Mert’ten bir farkı yok gözümde. Bir birey gibi. Belki de bütün hayvanlara böyle bakabilirsem korkumu yenebilirim. Ama bu sefer de Haylaus tekrar hatırlatır. Hah. Süper. Bunları düşünürken uyuyakaldım.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 59.
    0
    Mamayı aldım. Ve başka şeyler de aldım. Kedi kumu, ucuz kuru mamalardan, birkaç oyuncak vs. En azından evde canı sıkılmasın hayvanın diye aldım. O yaş mamaların tanesi 5 tl. Her gün 1 tane yiyeceğini hesaplarsak ayda eder 150 tl. Zaten o yaş mama işi Mert’te. Ayda bir de kedi kumunu değiştirsem, her kum 8 tl. Bayağı ucuz aslında. Asıl sorun kuru mamalarda. 15 kiloluğu 75 tl. Ama bayağı büyük. Acaba sever mi? Umarım sever çünkü şimdilik çok masrafım var. Pahalı mama alacak param yok. 30 lira da kedi kumu kabına verdim. Oyuncaklara 50 lira verdim. Kedi yemek kabına da 10 lira verdim. Kasiyerin tutarında 179 tl yi görünce biraz kötü olmadım değil. Aslında çoğu tek seferlik alışveriş. Oyuncakları vs. bir daha almayacağım. Poşetleri elime aldım ve alışveriş merkezinden çıktık.

    Mert-“Ben eve gidiyorum. Bu olayın şokunu atlatmam lazım.”

    b-“Eve falan gitmiyorsun. Bu kadar şeyi kim taşıyacak? Benimle geliyorsun.”

    Mert-“Kanka valla iyi değilim…”

    b-“Ben mükemmelim zaten. Ahan merak ettin züte geldin işte. Bir daha böyle depresif olursam karşıma geçip beni ciddi ciddi sorguya çekme. taka batmışım demektir.”

    Mert-“Sana bir daha selam verenin amk.”

    b-“O kadar da değil lan yavşak. Allah aşkına eve gidelim.” Dedim ve kedi mamasını kaldırdım. O de geriye kalan poşetleri aldı ve evime gittik. Eve vardığımızda ikimiz de yorgunluktan ölüyorduk. Ne ara kapıyı açtık, ne ara içeri girdik, ne ara koltuklara yerleştik hatırlamıyorum. Nefes almak bile acı veriyor. Kedi de bize miyavlıyor.

    Mert-“Ne istiyor… Huh …”

    b-“Tahmin ediyorum… huh… mamasını koymamızı.”

    Mert-“Mama elinden öper.”

    b-“Lan 15 kiloluğu ben taşıdım yol boyunca. Sen bir kabı çıkarıp mamayı koysan ne olur?” Kedi miyavlama şiddetini artırdı.

    b-“Ben kediyi sakinleştirmek için içine giriyorum. Sen de o arada mamayı hazırla. Sonra karşımızda Haylaus’u bulmayalım.” Dedim ve hedef alıp bedenine girdim.
    ···
  14. 58.
    0
    Mert-“Yü Yü Yüce Haylaus.” Dedi ve diz çöktü. Amk yalakası. Güzel fikir aslında. züt korkusu olunca hızlı çalışıyor kafası.

    Haylaus-“insan. Ne zamandan beridir bana inanıyorsun da şimdi önümde diz çöküyorsun? BENi APTAL MI SANIYORSUN? SENiN GiBi DÜŞÜK BiR VARLIĞI BANA DiZ ÇÖKEREK YANIMA KABUL EDER MiYiM SANIYORSUN?”

    Mert-“Özür dilerim.” Dedi ve hızlıca ayağa kalktı. Ve bakışları bana döndü.

    Haylaus-“APTAL. ESKi KÖPRÜ SANA SÖYLEMEDi Mi KiMSEYE ANLATMAYACAKSIN DiYE?”

    b-“Evet, söyledi ama…”

    Haylaus-“NE AMASI? ZATEN SENiN HAYVANLARI KiRLi RUHUNLA KiRLETMENE iZiN VERiYORUM. BiR DE BUNU HERKESE ANLATIP iNANCIMI MI KiRLETECEKSiN? BU NE CÜRRET!”

    b-“Ona ben kefilim. Kimseye anlatmaz.”

    Haylaus-“SEN KEFiL OLSAN NE OLACAK? HEM ANLATAMAYACAKSINIZ DA. ÖLÜMDEN BÜYÜK ACILAR YAŞATACAĞIM ŞiMDi SiZE.” Tam ikimiz de korkup kaçacak iken arkadan kedi içeriye girdi:

    Kedi-“Yüce Haylaus. Beni bağışlayın. Araya girmek istemezdim ama sizden bir ricam olacaktı.”

    Mert-“Aa. Kedi konuştu.” Sus işareti yaptım Mal. Önünde kocaman aslan konuşuyor. Bu kedinin konuşmasına takmış. Haylaus ortamda olduğundan dolayı hayvanların ne konuştuğunu biz de duyabiliyorduk.

    Haylaus-“Seni dinliyorum.”

    Kedi-“Diğerine ne istediğinizi yapabilirsiniz, lakin Bir Bine’yi bu seferlik affedin. Onu ben eğitip size uygun hale getireceğim.”

    Haylaus-“O zaman diğerine ne yapacağımı biliyorum. Bu olanları unutana kadar işkence edeceğim sana insan.” Mert kedinin önünde ani bir şekilde diz çöktü ve:

    Mert-“Kedi abi. Lütfen beni de eğit.” Hahaha. Amk. züt korkusu adama neler yaptırıyor. Aslında ben de onun yerinde olsam aynısını yapardım galiba.

    Kedi-“Neden seni yanıma kabul edeyim?”

    Mert-“Lütfen beni de kabul et. Yoksa neler olacağını kestiremiyorum.”

    Kedi-“Pekala. Bana her gün Bir Bine’nin bahsettiği yaş mamadan alırsan seni de evcil insanım olarak kabul edebilirim.”

    Mert-“Peki peki. Nasıl istersen.”

    Kedi-“Öyleyse seni de eğiteceğim. ikinizle de işim bitince her hayvan tarafından sevileceksiniz ve hayvanlara zarar vermek aklınızdan bile geçmeyecek.”

    Haylaus-“Oğlum böyle bir şey istemese sizi bu kadar kolay bırakmazdım. Bir daha kimseye bu yeteneğinden bahsetme. Sen de.” Dedi ve kayboldu. Zaten Mert diz üstüne çökmüştü ben de kendimi yere attım. Kan ter içinde kaldım. Kedi bize doğru dönüp miyavlamaya başladı. Biraz toparlanınca Mert yerden kalktı ve:

    Mert-“Neden konuşmuyor?” dedi.

    b-“Haylaus gittiği için artık dilini anlamıyoruz. Zaten ne dediğini tahmin edebiliyorum. Ne dikiliyorsunuz yemeğimi alın diyordur.”

    Mert-“Hemen gidip alalım. Ben de eve geçip bütün bu olanları unutmak istiyorum.”

    b-“Benim dünyama hoş geldin. istediğin gibi unutabilirsin ama her gün yaş mama getirmeyi unutma.” Dedim ve ayağa kalkıp üstümü giyindim. Mert ile beraber dışarı çıktık.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 57.
    0
    b-“Bedenin kontrolünü bana bırak.”

    “Anladım.” Dedi ve kontrolü bana verince yere düştüm. Ve Mert’e doğru yuvarlanmaya başladım. Ben yuvarlandıkça kedi sinirleniyor ve korkuyordu.

    b-“Sakin ol. Zarar vermez o bize.”

    “Ona güvenmiyorum.”

    b-“O zaman bana güven.” Diyince sakinleşti. Ben ve Mert’in ayağına vardım. Dev gibi lan. ilk kez bir insanın ayağının dibine geldim. Gerçekten kocaman amk. Mert beni kucağına aldı ve:

    Mert-“Gerçekten sen misin Bir Bine?” dedi ve ben de başımı salladım. Beni yukarıdan yere bıraktı. Yere çakılacağım sandım ama dört ayak üzerine düştüm. Anam ne güzel. Sanki vücudum refleks gibi kendi başına hareket etti. Ve pekekent. Niye beni yukarıdan bırakıyorsun? Ödüm koptu aq.

    “Şimdi yaş mamamı alsan iyi olur.” Dedi ve beni geri yolladı. Bu lanet ruh baskısını öğrenene kadar canım yanmaya devam edecek demek ki. Bedenime geçince:

    b-“Şimdi inandın mı?” dedim ve kedi hemen geri kaçtı tekrar Mert’e tıslamaya başladı. Mert çok sessizdi. Acaba inanmadı mı?

    b-“Mert. Cevap versene.”

    Mert-“Bir Bine. Ne diyeceğimi bilemiyorum.” Bir Bine mi? Hep bana kanka derdi ilk kez adımla seslendi. Gerçekten ciddi ve bana inanmadı.

    Mert-“ÇOK HAVALI LAN. Çok manyak bir şey bu. Nasıl öğrendin bunu? Sen şimdi Marvel’dekiler gibi süper kahraman falan olabilirsin.”

    b-“Ne saçmalıyorsun? Bundan kimsenin haberi olmamalı.”

    Mert-“Vayy gizli kimlik saklama olayı ha…”

    b-“Hayır. Bu yeteneği senden başka bir kişi daha öğrenirse Haylaus ağzıma sıçar çünkü.”

    Mert-“Ha şu bahsettiğin hayvanların tanrısı. Bana söylemene izin mi vermişti ki?”

    b-“Hayır. Ama sana söylemek istedim. Bunun da sonuçları olacak. Birazdan buraya gelecek.”

    Mert-“Umarım az zararla çıkarsın kanka. Neyse ben gidiyorum.” Omzundan tuttum.

    b-“Nereye gidiyorsun peki? Birazdan Haylaus burada olacak ve benim ağzıma sıçacak. Bu esnada sen de yanımda olacaksın.”

    Mert-“Imm Kanka. Önemli bir işim vardı ama…” Arkadan bir kükreme geldi. ikimiz de irkildik ve yavaş adımlarla arkamıza döndük. Düşündüğüm gibi. Haylaus hemen duymuş haberi. Arkamızda sırtı evin tavanına değen ve bize sinirli bakan altın kürklü bir aslan var.
    ···
  16. 56.
    0
    Mert-“Karşımdaki koltuğa geç.” Dedi.

    b-“Ne diyon amk.”

    Mert-“Dediğimi yap.” Dedi. Sesi de ciddi çıkıyordu. Ne oldu amk? Ciddi halini ilk kez görüyorum. Karşısına geçtim ve oturdum. Gözlerimin içine bakıyordu.

    Mert-“Şimdi burada bana her şeyi anlatıyorsun.”

    b-“Her şeyi derken?”

    Mert-“Her şeyi. Partiden beridir kafan başka yerlerde. Hayvanlardan korkan birisin ve evinde kedi beslemeye başladın. Geçen gün de ormana gittin durduk yere. Senin hiç yapmayacağın şeyler bunlar. Şimdi bana her şeyi anlat. Neler oluyor?”

    b-“Anlatsam da…”

    Mert-“inanıp inanmamak bana kalmış. Sen sadece anlat.” Yumruğumu sıktım. Anlatamam. Anlatmamalıyım. Aslında anlatmama diye bir kural yok, bunu ablan küçükken bize göstermiş hatta ama ona anlatmam doğru mu? Ondan şu ana kadar hiçbir şey saklamadım. Umarım kural falan çiğnemiyorumdur.

    Başımdan geçen olayları anlattım. Beni dikkati bozulmadan dinledi. Daha sonra da:

    Mert-“Beni kandırmıyorsun değil mi? Eğer dalga geçiyorsan seni affetmem.”

    b-“Şu an kediyle tam olarak yürüyemiyorum ama ancak ayağa kalkabiliyorum. inanmıyorsan kedi ile yanına yuvarlanarak geleyim?”

    Mert-“Bunu görmek istiyorum. Bir denesene.” Odaya gittim ve kapıyı açtım. Kedi odadan dışarı çıktı ve salona geldi. Mert’i görünce tıslamaya başladı. Ben de ona hedef alıp zihnine girdim.

    “O neden hala burada?”

    b-“Ona her şeyi anlattım.”

    “NE? APTAL MISIN SEN? HAYLAUS BU HABERi DUYAR DUYMAZ BURAYA GELECEKTiR.”

    b-“Bunu zaman gösterecek.”

    “Haylaus sana çok kızacak.”

    b-“Neden bana kızacak ki? Ablam da bana ve abime yeteneğini göstermişti küçükken.”

    “O başka bu başka. Siz ikiniz köprü adayıydınız. Ama bu insan kim bilir kim. Ya hayvanlara zulmeden biriyse? Ya hayvanları kendi amaçları için kullanan biriyse?”

    b-“Ben kendi cezama razıyım. Ben Haylaus’un görevlerine çıkarken bedenime bakacak birine ihtiyacım olacak. O da bu arkadaşım.”

    “Peki. Sen güveniyorsan sana kalmış bir şey ama beni karıştırma.”

    b-“Ama ona bu yeteneğimi kanıtlamam lazım. Hadi ama lütfen. Sadece bu seferlik. Hem bak sana yaş mama da alırım.”

    “Yaş mama mı? O da ne?”

    b-“Hani sokakta sana sert bir yemek vermiştim ta. Onun kat be kat daha güzeli.” Ağzı sulanmıştı. Ve anlattıkça benim de iştahım açılıyordu.

    “Ne kadar lezzetli?”

    b-“Ye ve kendin gör.”

    “Ne yapıyorduk peki?” Ne kadar kolay fikrini değiştirdi amk. Neyse. işime gelir. Cebimi biraz yakacak ama olsun.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 55.
    0
    b-“Benimle içeriye gelsene.” Dedim ve bana boş boş baktı. Anlamıyor dediğimi. Hay amk. Bu pek iyi olmadı. Yanına yaklaştım ve tam kucağıma alacaktım ki vazgeçtim. Hala hazır değilim. Evet, eve çıkarabildim ama zorunda olduğumdan çıkarmıştım. Şimdi içeri zütürmek zorunda değilim. Tam odadan çıkacak iken bana miyavladı. Ne dediğini anlamadım. Birkaç kere daha miyavlayınca odamın kapısını kapatıp kediye nişan aldım. Ve yine kedinin bedenine girdim.

    b-“Ne oldu? Senin bedeninde değilken dediklerini anlamıyorum.” Karnı acıkmıştı.

    “Acıktım. Yemek yemek istiyorum.”

    b-“Biraz sabretsen olmaz mı? Onlar gitsin öyle sana yemek falan da alır gelirim.”

    “Şimdi yiyecek bir şey yok mu?”

    b-“Sosisler bitti.”

    “Sosis de ne?”

    b-“Sana dün verdiğim yemek.”

    “O zaman acele et ve onları gönder. Yemek yemek istiyorum. Çok acıktım.”

    b-“O kadar da aç değilsin. Hissedebiliyorum.”

    “Evet açım. Anca ölene kadar aç olunca mı bana yemek vereceksin?”

    b-“Hayır tabii ki de. Bekle sen, onlar gitsin sana yemek alacağım. Sadece sakince burada yat yeter. Hatta içeriye gel…”

    “Ben o insanların yanına gitmem. Sen hariç tüm insanlardan nefret ediyorum.”

    b-“Tamam, nasıl istersen. O zaman beni geri bedenime yolla. Ben de onları gönderip sana yemek alayım.”

    “Tamam.” Dedi ve bana baskı yapıp beni attı. Canımı çok yakıyor bu baskı yav. Ayağa kalktım ve odadan çıktım. Salona geçtim.

    Mert-“Niye bu kadar geç geldin kanka? Altı üstü bir kediyi getirecektin.”

    b-“Gelmek istemedi.”

    Mert-“istemedi mi? Sormadın herhalde.”

    b-“Yav Mert yaklaşınca kaçtı benden işte. Demek ki gelmek istemiyor.”

    Nejla-“Neyse biz kalkalım. Zaten iyi misin diye bakmaya gelmiştik.” Dedi ve ayağa kalktılar. Mert zaten ayaktaydı.

    Mert-“Ben biraz daha buradayım. isterseniz siz gidin.”

    Nejla-“iyi o zaman biz gidiyoruz. Sen de kendine iyi bak Bir Bine.”

    Pelinsu-“Kendine iyi bak.” Dedi ve kapıya kadar uğurladım onları. Daha sonra da kapıyı kapattım ve geri salona geçtim. Mert ciddi bir pozisyonda koltukta oturuyordu.
    ···
  18. 54.
    0
    O eseri temizlemek ömrümden ömür aldı. Hayatımda böyle kötü bir koku koklamadım ben.

    b-“Lağımdan falan beslenmediğine emin misin?” dedim kediye ama istifini bozmadan yerde yatmaya devam etti. Gözleri kapalıydı. Muhtemelen uyuyor. Aslında ben de uyumam lazım ama hiç uykum yok. Bedenim zinde. Muhtemelen bedenden çıkınca otomatik dinlenmiş oldum. Tamam beden dinç ama zihnim yorgun. Bir günde o kadar çok şey yaşadım ki. Hinn’i gördüm, Haylaus’u gördüm, lanetim olduğunu öğrendim. Bir gibilmediğim kaldı herhalde. Acaba kediye geçip alıştırma mı yapsam? Çamaşır makinesinin bitmesine daha var. Hedef aldım ve bedenine girdim.

    “Şu an çok yorgunum. Uyanınca devam etsek?” Zorlamamın bir manası yok.

    b-“Tamam o zaman. Beni geri göndersene.”

    “Seni gönderecek kadar bile kılımı kımıldatacak halim yok. O zaman sen de buradayken uyu.”

    b-“Burada mı uyuyayım? Ben zaten yorgun değilim ki.” Demeyi çok isterdim ama bu bedende öyle bir yorgun hissediyorum ki gözlerimi açacak halim yok. Tahmin edersiniz ki bedeninden çıkamadığım için ben de orada uyuyakaldım.

    Kapının ziline uyandım. Her taraf garip gözüküyor. Neredeyim ben? Ha. Kedinin bedeninde kalmıştım.

    b-“Dinlendiysen beni geri gönderebilir misin?”

    “Tamam. Ama bir daha ben yorgunken gelme. Sadece senin de uykun varsa gel beraber uyumayla bir sorunum yok.” Dedi ve beni geri yolladı. Aslında kediyle uyumak iyi gelmişti. Kafamdaki kötü düşünceler dağılmıştı. Kapı tekrar çalınca kapıya koştum ve açtım. Olamaz. OLAMAZ. Mert, Pelinsu ve Nejla gelmiş. Ev daha tam toparlanmadı, koltukların kılıfları şu an çamaşır makinesinde.

    Mert-“Kanka bizi içeriye davet etmeyecek misin?”

    b-“Ev biraz incin da…”

    Pelinsu-“Aman benim evim kadar olamaz. Utanmana gerek yok.” Dedi ve ben de boynum kıldan ince davet ettim içeriye. Salona geçtik aslında o kadar da kötü görünmüyor. Umarın onlara da o kadar kötü gözükmüyordur.

    Mert-“Partinin enkazını hala atlamamışsın.”

    b-“Kimin yüzünden acaba? Aaa doğru. Bu parti planı senin işindi.”

    Nejla-“Tamam tamam kavga etmeyin.”

    Mert-“Yok ya bizimki kavga değil. Aramızda olur arada böyle küçük tartışmalar.”

    Pelinsu-“Aaa. Evinde kedi beslediğini bilmiyordum.” Hay amk. Kediyi gördüler. Kedi de onları görünce hemen kaçtı. Sokak kedisi ne de olsa. Tek bana güveniyor.

    Mert-“Ben de bilmiyordum evinde kedi beslediğini. Kanka ne iş?”

    b-“Uzun hikaye. Anlatsam da inanmazsın. Bir nevi benim hayvanlara olan korkumun tedavisi bu kedi.”

    Pelinsu-"Hani kedilere alerjin vardı?" Lan Mert. Yaktın beni şimdi nasıl açıklayacağım bunu. Aklıma şimşek gibi fikir geldi:

    b-"Aslında küçükken vardı, sonra bu kedi bana yaklaştı ve alerjim tetiklenmedi. Ben de geçen korkumu yenmek için bu kediyi kullanayım dedim." dediklerim Pelinsu'nun aklına yatmış gibiydi.

    Mert-“Kanka ama sokak kedisi bu. Daha bizden korkuyor.”

    b-“Benden korkmuyor. Belki senin AFRODiZYAK parfümün hayvanı rahatsız etmiştir.”

    Nejla-“işten kaçmak için hastayım numarası yapmadın değil mi?” dedi ve bir koltuğa oturdu. Pelinsu da hemen onun yanında bir koltuğa oturdu.

    b-“Yok. Yeni uyandım zaten şimdi kendime geldim. Ağrı kesici ile falan toparlandım.”

    Nejla-“Ha iyi işten kaçma da valla zamanında yetiştiremezsek gözünün yaşına bakmam. Zaten en hızlı çalışanımız sensin. Şu ikisi anca yatıyor.” Diye Mert ve Pelinsu’yu gösterdi.

    Pelinsu-“Ben niye yatan oluyorum ya? Genelde anlamadığım yerleri Bir Bine’ye soruyordum, o da bugün hastaydı diye geri kaldım sadece.”

    Mert-“Ben ne yaptım ya? Hiç çalışmıyorum sanki.”

    b-“Tamam çalışıyorsun da bir günlük işi 3 günde bitiyorsun. Dua et şefimiz Musa abi gibi iyi bir adam. Yoksa çoktan işten kovulmuştun.”

    Pelinsu-“Kediyi getirsene buraya biraz sevelim.”

    b-“Durun getireyim.” Dedim ve kedi benim odama gitmişti en son. Odama baktım yatağıma yatıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 53.
    0
    Telefonuma baktığımda Musa abi arıyordu. Allah Allah. Neden acaba? Hemen açtım telefonu ve:

    b-“Efendim abi.” Sesim bir garip çıkmıştı. Bedenim boş yattığımdan dolayı olsa gerek.

    Musa-“Neredesin sen? Saat 9.30 oldu. Yarım saattir işe gelmeni bekliyorum. Sesin de kötü geliyor, iyi misin?” Yalan söylemeyi sevmiyorum ama bunu direk söyleyemem.

    b-“Biraz rahatsızım da abi yataktan kalkamadım kusura bakma. Hazırlanıp geliyor…”

    Musa-“Zaten dün de bayılmışsın bana söyletmemişsin. Eğer hastaysan bugün gelme.”

    b-“Kusura bakma Musa abi. Seni de zor duruma sokuyorum.”

    Musa-“Bir şey olmaz. Ama bir daha hasta olduğun zaman falan erken haberim olsun. Bugün bol bol dinlen, kendini toparla, hastaneye falan git. Yarına çok işin olacak haberin olsun.”

    b-“Tamam abi, gerekirse mesaiye kalır hallederim.”

    Musa-“Tamam. Kendine iyi bak.” Dedi ve telefonu kapattı. Ne ara bu kadar saat geçti? Dün akşama doğru Haylaus ve Hinn gelmişti, sonra bu kediyi de daha güneş batıyorken eve almıştım. Ve sonra birden bir baktım sabah olmuş. Gece olduğunu anlamamamın nedeni kedinin gözünden olsa gerek. Hatta belli bir zaman sonra çok net görebiliyordum bile. Onun da nedeni evin karanlık olmasıydı muhtemelen. Sanki daha 2 saat anca geçmiş gibi hissediyordum lakin 12 saattir uğraşıyormuşum.Bu da kedideyken olan karın ağrımın sebebini açıklıyor. Karın ağrım? Hasgibtir. Kedinin yanına koştum ve çok geç kalmıştım. Çoktan tuvaletini koridorun ortasına yapmıştı bile. 12 saat tuvaletini tutturmanın cezası bu galiba.

    Serçe-“O kadar zaman tuvaletini mi tutuyordun?”

    b-“Sen bile o kadar zaman olduğunu anladın mı yani? Ben anlamamıştım bile.”

    Serçe-“Ne yani? Hiç mi tuvaletinin bu kadar şiddetli geldiğini anlamadın?”

    b-“Ne bileyim anlamadım işte. 12 saat nasıl geçti onu bile anlamadım.”

    Serçe-“işine bu kadar odaklanman güzel bir şey ama bir daha lütfen tuvaletini aksatma. Kediye boşu boşuna zarar veriyorsun.”

    b-“Özür dilerim.” Ne zaman özür dilerim desem aklıma Haylaus geliyor aq.

    Serçe-“Yeni girdiğin bir beden olduğundan tuvaletinin geldiğini anlamamışsındır. Aslında kedi erkek anlaman gerekirdi.”

    b-“Abla. Sen abimin yanına git. Son zamanlarında abimin yanında daha sık kalmanı istiyorum. Onunla biraz kaliteli zaman geçir, en azından tekrar gittiğinde içinde pişmanlığı olsun istemiyorum.”

    Serçe-“Peki ya sen?”

    b-“Ben bugün hastayım. Ve daha evin toparlanması bitmedi. Çamaşır makinesindekiler sabahtan beridir orada duruyor. Tekrar yıkayacağım şimdi onları kokmuştur. Hem kedinin yerde bıraktığı eseri de temizlemem gerekiyor.”

    Serçe-“Yardıma ihtiyacın olursa Sevim’i çaldır, duyarım ve hemen yanına gelirim.”

    b-“Tamam, teşekkürler.” Dedim ve o da balkondan dışarıya uçtu.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 52.
    0
    Dediği gibi yapmaya çalıştım. Ama çok zor. Gerçekten, bir kedi olmanın bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.

    “Bırak ben göstereyim.” Dedi ve kontrolü eline aldı. Kendini yana attı ve oturur pozisyona geldi. Sonra da arka ayakları kaldırdı ve ayağa kalktı. Çok garip bir his. Dört ayak üzerinde durmak. Daha sonra geri yattı ve “şimdi sen dene.” Dedi. Tamam, kendini it, derken fazla ittim ve diğer yana doğru düştüm. Yerde yuvarlanmaktan başka bir şey yapamıyorum. Çok sıkıntılı bir iş. Son bir gayret daha deneyeyim ve oldu. Şu an oturur pozisyondayım. Sadece arka ayaklarımı kaldırmak kaldı. Onları da kaldırdım ve artık ayaktayım. Kuyruğumun olması çok garip bir duygu. Düşünsenize size ait bir uzuv daha var. Genelde ayaklarla karıştırdığım oluyor. Ve kuyruğum çok hassas. Hemen de sahiplendim kuyruğu amk.

    Serçe-“Tebrikler. Artık ayakta duran bir kedisin. Şimdi biraz yürümeye çalış.” Yürümeyi denedim lakin mal gibi yürüyorum. Arka ayaklarla yürüyorum ön ayaklar sabit. Mal gibi bir şekil aldıktan sonra düştüm doğal olarak.

    b-“Çok zor.”

    Serçe-“Alışacaksın, merak etme. Daha ruh baskısına bile geçmedik. Özellikle bu baskıyı senin öğrenmen lazım. Hayvanlar senden nefret ediyorken gerekirse bedenlerini zorla kullanman gereken zamanlar olacak. Haylaus’un görevleri de beklemez. Onun için ruh baskısını ne kadar iyi öğrenirsen o kadar iyi olur senin için. Ama önce bedeni kullanmasını öğrenmen lazım.”

    b-“Her hayvan için ayrı ayrı mı öğreneceğim?”

    Serçe-“Evet. Ama sen her hayvanı öğrenirken ben burada olmayacağım. Peki zincirini hissediyor musun?”

    b-“Hayır. Zincir falan hissetmiyorum.”

    Serçe-“Saçmalama dandik. Zincirini kırmış olmana imkan yok.”

    b-“Yalan söylemiyorum. Gerçekten zincirim yok.”

    Serçe-“Çok saçma ya. Olmamasına imkan yok. Peki ilk bedene girdiğin zaman görmüş müydün zinciri?”

    b-“Hatırlamıyorum. O kadar korkmuştum ki dikkat etmemiştim.”

    Serçe-“içindeki kediye bir kontrolü versene. Kedi benimle mutfağa gel.” Dedi ve içimdeki kontrolü ona devrettim, o da ablamı takip etmeye başladı. Mutfağa kadar geldik.

    Serçe-“Ama bu çok saçma. Nasıl senin zincirin olmaz?”

    b-“Ben söyledim inanmadın test mi etmek istedin yani?”

    Serçe-“Doğal olarak. Göremediğini düşündüm ama mutfak ile salon arası 5 metreden fazla var. Ve senin bağlantın kopmadı. Çok garip.”

    b-“Bu da lanetimin yan etkisi falan mı?”

    Serçe-“Sanmıyorum ama bilmiyorum da. Sana öğreteceğim en önemli derslerden birisi zincirini kırmaydı. Diğeri de ruh baskısı. Zincir kırma gittiyse geriye sadece ruh baskısı kalmış demektir.”

    b-“Ve ondan sonra sen gidiyorsun.”

    Serçe-“Maalesef. O zaman şimdi kontrolü sen al ve yürümeye çalış.” Derken telefonumun titreşimini duydum. Taa buradan. Kedinin kulakları saolsun. Bedenime geri dönmem lazım.

    b-“Telefonum çalıyor, bedenime nasıl geri döneceğim?”

    Serçe-“Ruh baskısını bırakarak. Ama sen baskı nasıl yapılır onu bile bilmediğin için bu seferlik de kedi seni kovacak.” Dedi ve yine ilk kovduğundaki aynı yanmayı hissettim ve bedenimde gözlerimi açtım.
    Tümünü Göster
    ···