1. 2101.
    +1
    siz daha iyi bilirsiniz aslında,
    hayatım acıyor.

    ... evet, bende çok geçtim o yokuştan,
    kuşların kalbimizden kalktığı yokuş,
    aşkın bittiği yokuş olarak bilinir aslen.
    değil mi ? aşk aslında biraz kuştur.

    şimdi uzan, paketi aç, çakmağı al,sigarayı dudaklarının arasına al,ateşle ve bir duman çek.
    hayatta yapmaya üşenmediğim tek şey budur belki de.

    ... ben onlardan bahsetmiyorum öğretmenim,
    kulelerden ve özgürlükten bahsetmiyorum.
    benim tek istediğim,bir sigara. anlıyor musunuz ?
    bunlar benim duygularım.

    eski model bir araba da,denizi olan bir semte giderken söylemiştim,
    baba ! ben şiir yazıyorum.
    hiç böylesine karmaşık görmemiştim babamı.
    gülmeli mi yoksa çok içtiğim için bana tokat mı atmalıydı.
    o,buna karar veremiyordu.

    biraz daha gri ve betondan oluşuyor şehir, bilirsin işte.
    sahiden bilir misin ?
    bu bar taburesinde otururken, kenti ezberinden sayabilir misin ?
    hayır. senin tek yapabildiğin şey bir bira daha istemek.
    barmen,bir bira ve kentin haritası, hemen !

    ... ellerim bağlı amiral. ellerim acıyor.
    bu kep, saçlarımın köklerine işliyor adeta.
    yıldızlar albayım, yalnızca sizin omuzlarınızda değil,
    gökyüzünde daha güzel bir parlıyor.

    o kadar yoldu ki bu,hızlı bir koşudur aslında.
    ter ve kan. inanılması güç acı. hepsi ne için ?
    sadece daha sıcak bir yatakta ölüm için.

    ... bir anlamı yok.bu kağıtların ve rakamların bir anlamı yok.
    hayatta değer verdiğiniz şeylere saygı duyuyorum, fakat
    hepsini gibeyim. çünkü hepsi birer saçmalık. biliyor musunuz ?
    saçmalıklarınız, benim hayatıma dokunuyor.

    öyleyse gidiyoruz baylar. elleriniz masanın üzerinde görmek istemiyorum.
    kaldırın ellerinizi ve kaybetmeye gelin.
    bizler oradayız baylar. kaybetmeye koca bir adım daha.
    ayakkabılarınızın bağcıklarını iyice bağlayın. çünkü çok koşacağız.
    dişlerinizden gelen sesi duyabiliyorum.
    bizi sevmiyorlar mı ? gibeyim.biz de onları sevmiyoruz.
    öyleyse kavga ve savaş kaçınılmaz. şimdi bu karanlık bodrum katından
    bütün dünyaya savaş ilan ediyorum. benimle misiniz baylar ?
    ···
  2. 2102.
    +1
    seni sevdiğimi biliyorsun ve seni güzel bulduğumuda biliyorsun,
    işte bu çok tehlikeli.
    seninle yürümek istediğimi ve tenine dokunmak istediğimi biliyorsun,
    işte bu tamamen yalnızlık.
    ellerini öpmeyi, dudaklarına dokunmayı, parmaklarını izlemeyi istediğimi biliyorsun,
    işte bu çok acı.
    sana şiir yazmayı, senin hakkında konuşmayı ve seni düşlemeyi sevdiğimi biliyorsun,
    işte bunu sevmiyorsun.
    uzunca seni izlemeyi ve uzuncu seni ölümsüzleştirmeyi istediğimi biliyorsun,
    işte bu yüzden gözümde ölüyor, kalbimde tanrısallaşıyorsun.
    konuşmalı ve yüz yüze bakmalıyız,
    bunu biliyorsun ancak hissetmiyorsun.
    seni görünce neler oluyor, seni görmeyi düşleyince neler oluyor ?
    kaldırımda ki binlerce ölü çocuk ayaklanıyor ve dilenmeyi kesiyor,
    tüm insanlık ellerini ve dudaklarını izliyor, tüm insanlığı öldürüyorum.
    böylesi çok sessiz, böylesi çok acı, böylesi beni öldürüyor.
    farkında olmadan şarap içiyor ve bileklerimi kesiyorum,
    bileğimden şarap akıyor, şarabın şişesinden kızıl lav.
    senin yokluğun oturuyor sonra içime, sahibim oluyor,
    herkes gidiyor, herkes gitmeyi biliyor fakat bir yokluğun kalıyor.
    küçük bir oda ve incin sokakların birinde
    yaşama tırnaklarımla tutunuyor, pencereden giren ışığı
    tenime saplayan yüce ruha hakaret ediyorum.
    kor ateşten büyülüyor sensizliğin onurumu,
    şimdi utanmasam bir bardak daha içerim,
    şimdi yok ettiğin onurum gelmese aklıma
    seni milyarlarca kere ararım.
    ···
  3. 2103.
    +1
    senden arta kalan vakitler de
    birkaç nefes yani
    öfkeli oluyorum
    ışık saçan kokunun
    arasında sağnak yağmura tutulmuş
    parkalı bir adam olarak
    teninin sokaklarında dolaşmak
    senin kadınınlığının kutsaliyetini bilirim
    ki
    amonyak çiçekleri de tanır seni
    masalar
    alkoller tanır
    sen çok yükseklerde
    ben zemheri bir kuytunun dibi
    kaçık bir serseri
    nasıl uyanmak isterse ki
    tanrı sıkıp yakasını
    atar ya sokağa
    işte öyle tut
    öyle sık
    sende ellerimi
    kızıllığın lavdan ne farkı var
    bir sigara bir de şarap var
    ezilmiş bir üzüm tanesi kadar
    mağrur fakat gururlu
    çöplüklerin üzerinde uçuşan
    bir çift martının gözleri
    diplerde boyasız ve mat duvar
    o duvarı aştık mı ki
    o duvarı aşmak
    özlemin bitişi
    çiçekler biriktir bağrında
    çay ocakları
    şiirler
    kurşun ve tabancalar
    hepsi ne kadar gerçek ve
    tuzlu bir avuç su gibi
    çay ocaklarında ki serseriler
    açık çay seven bir huur gibi
    ellerinin soluk ve bitkin renklerinde
    sen kitapların arasında
    ben sıcak ve nem eşliğinde
    şu geceler olmasaydı belki
    ne sen kalırdın içinde
    ne de hayat denilen şu illet
    otursam bir gece karşına
    bir kussam ki
    hiç bir çelik öyle kararmasa
    ben bir hiçim desem
    senin büyüklüğünün karşısında
    ben bir kimse değilim
    senin tek bir nefesin karşısında
    benim ne bedemin
    ne nefesimim
    en ufak bir önemi yok
    billahi
    senin bir saç telin kadar dahi
    önemli değil şu aciz adamın bir ömrü
    öyle bir yalnızlık giyinmişiz ki
    bin beden büyük gelir üzerimize
    ışığın vurduğu duvarlın
    kavuşmanın şarkılarının yazılı olduğu
    kalbinin o
    masmavi duvarı
    bir ben mi dokundum sanki
    bir ben şarkına dağıldım
    bir ben mi gördüm
    sende ki o varlığı
    her adam bakar senin göğsüne ancak
    kaçı görür benim gibi
    yalnızca kalbini
    sen bir gün
    uyandığında yanında bir mutluluk
    diğer oda da ufak bir mutluluk beşiğinde
    belki bir boşluk belki de
    bir dudak öpeceksin
    mutluluk doldurup taşıracak seni
    beni bıçakların arasından çekecek o mutluluk
    çekip gitmeye haber vermiyorsun
    ben en ufak bir ateşine bakarım
    sen mutluluğun kokusunu çekerken
    ben ciğerlerime dolan soğuk havayı
    öylesine soluyup bırakacağım
    hangi adam şiir yazar sana
    kim bir kadından fazlasını görür sende
    bir baban sever seni böyle
    bir de onun azı ben
    bana böyle anlatmadılar
    ne kitaplar ne şaraplar ne filmler ne öğretmenler
    sevgiyi
    aşkı
    mutluluğu
    anlattılar da
    onları kaybetmeyi anlatmadılar
    sevgi durup bir hayatın sokağında
    umarsız bir an da kaybetmek demekmiş meğer
    tuzlu bir su içip
    ciğerlerinin yanışını izlemekmiş meğer
    seni uzaktan ve
    gizlenerek izlemekte buymuş meğer
    seni uzaktan ve gizlenerek izlemek
    mutlulukmuş meğer
    sen iyi bir insan olacaksın
    bir evin
    bir aile
    ne bileyim işte
    bir adama ait olacaksın
    bir yer bir mekan olacaksın
    vergi levhan
    işin
    maaşın
    araban ve saygınlığın olacak
    benden gelmeyen
    bir kumral çocuk
    anne diyecek sana
    ben olmayan birisi
    eş diye haykıracak gözlerine
    ben ise izleyeceğim bunları
    ben iyi bir insan değildim zaten
    bir işim olamadı
    okulumu bitiremedim
    seni anlayamadım
    konu ben değilim
    konu
    anlam
    madde
    mana
    gökyüzü
    mavi
    şarap
    sokak
    ışık
    şarkı
    şiir
    hepsi sen
    bunların hepsi
    eşittir
    hayat
    hayat
    eşittir
    sen
    ölüm
    eşittir
    gözyaşın
    benim vatanım sensin
    bir mutluluğun ucundan tuttuğunu
    bir cinayet mahalini değil de
    bir sevgiyi mali meskun tuttuğunu bileyim
    tek bir nefes almam
    bilsem ki
    bir adam seni benden çok seviyor
    bileklerimi keserim
    üstelik haberin dahi olmaz
    canını yakacağımı bilsem
    bir dakika gelmem zihnine
    yok ederim kendimi
    soyutlarım bu dünyadan
    ben artık iflah olmam
    bu dünya toparlamaz beni
    ne çay ne de şiir adam etmez beni
    benim sakallarım uzun artık
    ucuna hayal takılır
    ben parkamı çekip göğüs kafesime
    gezindiğini bildiğim sokakları arşınlarım
    okuduğun kitapta ki
    en az role sahip karakter olurum
    ben bir dünya olurum da
    sen içinde bir orman olursun
    ne bir tırtıl kelebek olur
    ne bir fidan ağaç
    ben içinde gezen bir meltem
    vururum
    gecenin yorgun vakitlerinde
    sonra bakarsın
    bir ihtilal olur
    namlusu soğuk
    bir kelime doğrulur
    senin adının geçtiği yerlere
    senin adının geçtiği yerler
    en özgür yerler.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 2104.
    +1
    sahi bunları hepsi,
    köküne kadar gerçek
    bir şeyler yaşamışlar ve
    hayat bu hale getirmiş insanları.
    yumruklar ve kan
    inanabiliyor musun ?
    geceden bile daha gerçekçi
    ... CESETLER.
    ölmek nasıl mümkün olur ?
    muhteşem bir dolunayın ortasında.
    ölüm sevişirken gelmeli,
    gülerken veyahut koşarken.
    sevilmenin hafifliği uyuklarken
    banktan, hayata dair aforizmalar
    okunmak için değil,
    hissetmek için yazılmalı !
    aşk için, sevgi için,
    birazcık halüsinasyon için
    hippiler için,
    tuvalette ölenler için
    çöpçülerin tükürdüğü kaldırımlar için
    ... YAZILMALI.

    kayaların üzerinde duran izmaritler,
    kısacık hikayeler, alabildiğine sonsuz !
    yasalar ve isyanlar için,
    ölümsüzler için.
    -ki vardır ölümsüzler
    bir bayrağa sarılı, güzel insanlar için.

    ./.

    haplar, huurlar,bitirici hamleler.
    bir şiir,bir kere yazılmalı,
    tek seferde bitirilmeli.

    ./.

    bazı yalnızlıklar ;
    pıhtılaşır. tutunup,sıkar insanın boğazını.her insan yalnızdır.bir odanın içinde gardırop ve perdelerin arasında öylece yatağına uzanmışken yalnızdır insan. bütün bir kalabalık sırf o var diye çığlıklara boğulsa, sırf o var diye kahkahalar atsa da,milyonun içinde yalnızca bir kişi ekgibse gözünde 'tüm insan oğlu eldir'.
    ···
  5. 2105.
    +1
    ... RUKNETTiN.
    kocaman ütopyaların sesleri vardır
    ütopyaların vadileri
    kocaman atlar vardır
    ... ruknettin.
    aynalar kötüdür
    bilirsin
    acı verir aynalar bize
    sonsuz yeşillik ister göçmenlik
    koşarak gider gitmek isteyenler
    sende gitmek istedin mi
    sahiden ruknettin :
    neden gider en sevilenler
    en sevildikleri an da ?

    sigaralar vardır, ıslah evleri
    çıplak çocuklar da
    otel odalarında ölenler de vardır
    ruknettin :
    biz nerede bıraktık
    güzelim hayallerimizi ?

    hangi namussuz fesleğenin
    hangi yıkık meyhanenin masasında
    hangi kadının yarısında
    ... bıraktık ?

    olmaz böyle RUKNETTiN !
    böylesi acı olmaz
    kalp dayanır mı
    sen söyle !
    dümdüz ovalar
    sahici ölümlere gebe olur mu ?
    yeşiller ölür mü
    RUKNETTiN ?
    inanalar mı öldürür hep bizi
    inançlı geceler,
    söylemesi imkansız şiirler
    -mutlak seveceksin-
    diye haykıran güzel insanlar
    olmaz RUKNETTiN !
    -mutlak sevenler-
    ölmezler.
    unutulmazlar.


    bacası yanan evler
    tutuşan karakollar doğuruyor
    ne kadar yazık.
    kötülük RUKNETTiN !
    kendi ellerimizle yarattığımız
    kötülükler.
    kör olsun, toprak olsun
    bir bardak su olsun mutluluk
    ... cehennemin kör kuyusunda.

    RUKNETTiN !
    saçlarının teline kadar
    yani merdivenlerin
    büstlerin karşısında
    bir paket sigara kadar
    RUKNETTiN !
    çocuk çığlıkları duymuştum
    terk edilme şarkıları bunlar


    ./.

    sekiz senesi RUKNETTiN !
    kısacık bir ömürdür sekiz sene
    insan, uyumaz
    yorulmaz, acıkmaz
    ölmez ulan, ölmez
    ancak
    sekiz sene sever RUKNETTiN !
    böylesi uzak iki insan
    inşaatlar girer aramıza
    folyolar ve kibritler
    can yakar evren RUKNETTiN !
    en çokta bizim ki yanar
    aşk,
    sigara bile yakamaz ama
    kocaman bir adamı yakar.

    neyimiz kalır geriye RUKNETTiN !
    unutulanların neyi kalır geriye
    sevebilecekler var,
    çok sevecekler, sevgiden ölecekler var da
    sevilenler hak eder mi RUKNETTiN !

    sen bir gerçeksin
    içimden ötede
    kocaman bir okyanus gibisin
    beni bilensin
    sigara içmeyi bilmeyensin
    yarım kalan
    sen gerçeksin RUKNETTiN !
    göğsümü delen binlerce cenaze
    gerçekliğin ta kendisi değil midir ?

    ./.

    otoritelerce kabul görmemiş
    tertemiz insanların
    kabul görmeyecek özürlere
    efendi olacağı günler gelecek.
    diz çökmeler, kutsanmalar
    mide bulantısı,
    hepsi nefret RUKNETTiN !
    sustalı kadar nefret.
    ... ancak unutulmaması gereken sahi yaşanmışlıklar vardır ki ;
    insanı ayakta tutan onlardır işte.
    RUKNETTiN sahiciliktir. gözleri gören, biraz da olsun sevmiş, sevilmiş insanların
    gerçek yaşanmışlıklarıdır o.
    belki de hiç sevilmemişlerden olanlar, çirkinler değildir. sevilenler çirkindir belki de.
    kemanlar çalındığında, merdiven başında ki hayat kadınları dahi
    dansa kaldırıldığında,en temiz duygularımız uyandığında yani :
    RUKNETTiN bizi ayakta alkışlayacak. siyah paltolu, yeşil gözlü, ölümsüz bir derviştir belki de.
    gezer ufacık dünyayı.
    dünyayı ufacık yapanlar da bizleriz, uzak kılanda. uzak olan nerede ise
    dünya bizzat orasıdır.
    ... şayet ölüler kalkar da yerlerinden, kemikleri sızlayarak değil de,kalpleri sızlayarak af dilerler ise
    RUKNETTiN inanır tanrıya,diz çöker.
    bir çöldür belki de,yalnızlıktır.
    kendi içimizde olana teslim olma yasasıdır. içimizde olan bize bırakılmıştır.ya büyük bir çöl ya da sonsuz bir okyanus.
    başka satırlar da okuduğumuz müthiş çarpıcı aşk hikayeleridir. hiçbir kimse olanların, imrendiği acılar dahi vardır.
    yalnızlık olmasın, aşk acısı olsun diye
    dua edenlerin duası kabul görmez de
    ölü isteyenlerin gerçekleri kabul olur.


    VE BiR GÜN,KENDi iÇiMiZDEN SESLENiRiZ ONA :
    ... RUKNETTiN !
    SEN KOCAMAN BiR ÜTOPYASIN
    BEYAZ ATLARIN VE KELiMELERiN YOKMUŞ MEĞER,
    MEĞER SEN
    NE BÜYÜK BiR KANDIRMACA iMiŞSiN.
    TIPKI ;
    KENDiM GiBi.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 2106.
    +1
    papatyalar
    namluların ucunda
    sen
    deniz kıyısında
    fotoğraflar elimde
    bıçak sırtında nefesim
    sersefil ettim
    çiğnediğim toprağı
    çehrende bir üslub var
    bir jargon var nefesinde
    bir ben anlarım
    bir ben bilirim sanki
    nefesinin dilini
    saçların dağılan
    yaz rüzgarları
    bir beni serinletir sanki
    ağzından çıkan her yıkım
    bir beni yok eder de
    bir diğerine yaşam bahşeder
    adımı
    eşgalimi ve bir şiirimin
    satırını hatırlaman yeterdi bana
    oysa ki ben
    senin
    saçlarının her bir telini
    ellerinin her bir parmağını
    hislerinin her kıpırdayışını
    ezbere çizerim bir şiire
    sen
    bir deniz kıyısında
    serinletirken bedenini
    cehennemi yaşatıyor burada
    sevdiğin çiçekler bana
    koşuyorsun
    hem de çok hızlı koşuyorsun
    ancak
    bana doğru değil
    gün ışığında
    kara geceleri hapsediyorum
    bıçak sırtında yaşıyorum artık
    ellerimi tuttuğun her bir gün
    yanımda güldüğün her saniye
    aklıma mıh gibi çakılı da
    gittiğin gün koca bir kente
    sığmıyor
    benim ağlamamın
    canımın yanmasının
    bir manası ve önemi yok
    sen güleceksen
    sen bir nebze mutlu olacaksın
    hiç durmasın koca bir ordu
    namlusunu şakağıma dayasın
    tetik parmaklarımın ucunda dursun
    düşünmeden tetiği çekmezsem
    kahrolayım.
    yeter ki
    ölürken
    aklımın her bir köşesinde sen ol
    seni düşünmeden ölürsem
    arafın kıyısında dolaşayım
    ···
  7. 2107.
    +1
    öyleyse uyanın ve bizi takip edin:
    evrenin sonsuz güdüsüne doğru giden yolların yolcuları,
    evet. sizler ve bizler. artık gitme vakti geldi.
    bacaklarının arasında bir evren biriktiren kadın,
    doğduğundan itibaren elinde çakı olan çocuk,
    bu şehrin arka sokaklarında ölen her bir birey,
    bir gece de tam 17 mekan soyan siyahi hırsızlar,
    okulu bitirip bir iş kurma hayali ile yanıp tutuşan bürokrat çocukları,
    polislerin kadınları ve huurlar,
    tanrısızların en küfürbazları ve en yaramaz çocukları,
    bir gece esrar çekmek için tam 5 psilikle yatmak zorunda kalan
    mastürbasyonun kutsaliyetine dalıp, sonsuz yumruklar da ve
    sonsuz taşaklar da uyanan sarışın kadınlar,
    tırnak aralarında ki eroini emercesine bir kadının ayaklarına sarılanlar,
    binlerce yerinden vurulan ve göz kapaklarında nefret taşıyanlar,
    sakalsız ve kısacık saçlı gorsonlara emir yağdıran iğrenç patron çocukları,
    mızıkalar eşliğinde denizin maviliğine yeşillik çalan denizciler,
    biraz umut ve tok bir karın için deniz de boğularak ölmeyi göze alan
    evli ve çocuklu siyahi adamlar,
    onları bu hale getiren mazlum görünümlü burjuvaların yüksek beygirli arabaları,
    dünyanın en uzun ve dünyanın en kısa ömrünü yaşayan iki bireyin buluştuğu ortak cennet,
    bir binanın çatı katından çırılçıplak atlayan altın kolyeli adamlar,
    şişesinden daha ucuz vodkayı deniz kenarında içip, gömleksiz bir şekilde denize girenler,
    herkes aşık olduğu kişiyi ararken, dünyanın bir noktasında oturup sevişenler,
    henüz yürümeyi dahi öğrenmeden küfür öğrenenler,
    konuşmayı dahi öğrenmeden annesi ölen çocuklar,
    bir çocuğa silah doğrultan askerlerin çocukları ve ailesi,
    bir kız çocuğunun ırzına geçen yüksek rütbeli askerin kız kardeşi,
    ortalıkta yalnızca kalabalık yapması adına bulundurulan garson,
    yarı aç yarı tok bir şekilde hayatını sürdürmüş bir evsiz serseri,
    iyi şiirler yazdığını düşünen şairleri kötüleyen köşe yazarları,
    namlunun ucunda sürekli yaşama tutunmak adına yumruklar sallayan bıyıklı adamlar,
    haklı olduğunu düşünen ırkçıların başına vurulan yalan ve yanlışlıklar,
    takvadan uzak bir şekilde tanrısız ve bol yalansız yaşayan komiler,
    bir şeyleri başardığınını düşünüp öğrencileri ezen profesörler,
    hayatı boyunca ciks yapmamış bir rahibenin tutkusu,
    bir huurnun yannan sevdası ne kadar ise hayata tutunma isteği o kadar olan bipolar,
    rock müzik dinleyip, eski motel odalarında acı içinde inleyen uzun saçlı satanistler,
    saçları bir türlü uzumayanlar ve saçlarının belinde toplayanlar,
    dostlarını biraz eroin ve bir kadın uğruna terk edip
    çöplükte ölmeyi göze alan esmer ve kısa boylu erkek müsvetlileri,
    sürekli kavga eden bir eşin çocuğuna verdiği klagib önem,
    hamamlar da kanser muhabbeti yapıp, kafalarını kazıtanlar,
    hahamlar kadar acımasız ve bir yahudi kadar milliyetçi olan çingeneler,
    politikacılardan daha zeki ve daha dürüst olan işportacılar,
    kapı önlerinden ayakkabı çalarak biraz esrar ve ateş almak için uğraşanlar,
    nezarethaneler de bitlenip,eve gitmeyi göze alamayanlar,
    sırf hatırlara canlanmasın diye, sırf canı biraz daha yanmasın diye aşık olduğu kadınla yaşadığı eve gitmek yerine bir bankta uyumayı tercih edenler,
    entel barlar da dostoyevskiyi anlamak uğruşan kafa yoranlar top sakallı aptalllar,
    tolstoyun çocukları ve bizler, kanada sahillerinde ki yannan adam !
    UYANIN VE GECENiN SONSUZ NEŞESiNE DALIN !
    evren de olan güzel şeyler ve yaşanası bütün kadınlar bizim içimizden geçip, tanrılarına ulaşırken,BiZ,
    acı, keder ve gam içinde yok oluyoruz !
    ŞiMDi YUMRUKLARINIZI gibIN VE AÇLIĞINIZI UNUTUN !
    NERELER DE KAYBETTiĞiNiZ ÖNEMLi DEĞiL ARTIK.
    koca bir evreni kazanmak için, ellerinize güvenin ve her birlikte geceye dalın !
    Tümünü Göster
    ···
  8. 2108.
    +2
    oysa işte bu
    işte bu olmalı idi
    hayatın gerçek saadeti
    ellerini tutmanın verdiği gerçeklik
    ve de
    bir zamanlar olarak geçmesi
    kısacık bir martı uçuşu kadar
    bir rüzgarın saç yoldurması gibi
    turuncunun göğüslerinden geçmesi kadar
    kısacık bir aşk değil belki de
    ömürlük bir savaş
    kök salmış bir çınar ve
    doğrulan namluların sahiciliği kadar
    gerçek ve sonsuz

    sahtelikten
    kibirden ve sakalından arınmış olarak
    cennetin kapısını aralayan günahsız çocuklar
    avuç içleri deniz dolu anneler ve
    ölüme meziyetler dizip, ayakta kalmak
    şarap var bir de
    kızıl şarap
    ... bazı geceler nasıl oluyor da
    'bitsin artık' dedirtiyor insana
    bazı şarkılar nasıl yapıyor
    'başlamadı ki bitsin' diyor
    ne kavgalar başladığı gibi artık
    ne de sevdalar
    bir ölüm gerçeği var ortada
    öldüreni aşikar

    ... saçlarına dokunma saadetine
    gözlerine gayretli bakmadan
    ellerini yani
    ellerine sevmeden dokunabilen
    hangi ölümlü
    neresi mümkün
    yaşamanın en güzel yeri
    bir şiir ya da bir ölüm müdür
    nasıl yani, nasıl !
    bu insanlar nasıl beceriyor
    bizler kuytu köşeler de can verirken
    sevişmeyi

    bir materyal de sever
    cisimler ve mana da sever
    gider en ruhsuz olana tapar insan
    dava der, inanç der
    ayakta tutan değerler ya
    iğrenç ve öteki ise
    bizi ayakta tutanlar
    ya sahte ise
    zaten şu yarım yamalak sevişmelerimiz de olmasa
    ne ayakta tutar ki insanoğlunu ?
    ···
  9. 2109.
    +1
    dönüyorken kanımızda,her ne olursa olsun, bizler buradayız. doğuştan kederli adamlar !

    hayatın tokat dediği yok oluş seferinden dönmekte olanlara da selam olsun.o yolculuktan,o hicretten yarım şiir olarak düşenlere de selam olsun. birer tren garı bırakmak gerekiyor her sevdaya.her sevdanın içerisinde görülüyor biraz,her sevda da biraz acı yok mudur sanki ?

    bir farkı kalmıyordu, yıllar geçince. bizler farkında değiliz ancak günlerimizi yok edercesine, küfürlere dolaşırcasına yok oluyoruz. dişlerimizin olağanca gücümüzle burada durup, direniyoruz.ne taaruzlar dönüyor, kalbimizin sonları yangın ve gam otağıdır. yukarıda bir yerler de onlar var, biliyoruz.bilincimiz yarı açık, yarı yok.bol duman ve ağır alkol arasında çiğneyip tükürdüğümüz kadın isimlerinde biraz da olsa sahaflık görmektir umudumuz. yitiriliyor ve kayıp dediğimiz ne kadar güzel gün varsa uğrunda yok oluyor işte.

    adımız geçmiyor değil mi ? artık hiçbir masanın ayağında değiliz bizler. unutulmanın bir cigara yakmış hali gibi çingenelerin sarımtrak saçlarının arasında duran birer gülüz aslında. gerçeklerimiz de kayıp aslında. düşünüyorsun değil mi ? bir manası yoktu elbette.bir yüreğe böylesine bağlanıp uykusuz kalmakta manasızdı.

    güzellikler bizimle olmuyor ve bunun farkındayız. bizler,doğuştan kederli adamlar. hiçbir kadının ten renginde kaybolmak kısmet olmuyor malesef. kelepçelendiğimiz yalnızlığın koyu karamsarlığı bizi öylesine sıcak tutuyor ki kurtulmak bir manasızlık hali alıyor. yalnızlıkta bir bağımlılık yapıyor ve toplum öylesine dar geliyor ki bir zaman sonra, içimizde yaşamaya başlıyoruz. aşk,güzellik ve savaş dahi içimizde, kanımızda dolaşıyor. öylesine bir hal alıyor ki bu,bizler artık soyut birer toplum oluyoruz kendi içimizde. bundandır ki canımızı yakmıyor tokatlar ve yok edilme çabası.
    elbette ki biraz olsun dokunsalardı saçımıza biraz olsun fark etselerdi bizi, sevildiğimizi hissetseydik zerre kadar işte o gün bizler de olurduk. adımızla değil de,bir sıfat bağlansaydı gülüşlerimize belki böylesine düşman olmazdık her sarmaşığa ve kadına.
    ···
  10. 2110.
    +1
    ne yapalım ?
    bizim için yaşamak böylesine zor olacakmış meğer.
    bir çakmağın yanma anı gibi
    hep parıltılı olsaydı ömrümüz.ne olurdu ?
    ulu bir çınar ağacının altında uyanıp,
    çıplak ayakla çimenler de yürüseydik. oysa,bu kadar basitti.
    şimdi ne vardı ki bu betonların arasında ?
    ne diye buralarda kalem oynatıyoruz ?
    şu küçücük hayata sığmıyor işte,
    bir kibrit kutusu kadar mutluluğumuz.
    dalganıyordu şafak sanki dünya da ve biz
    orada değildik. işte bütün dert buydu.
    öylesine zor ve ehemmiyetliydi ki yaşam,
    böylesine bir yük için fazla iyidik.
    oysa basite indirgemiştik nefesimizi,
    biraz ekmek ve sigara yeterdi mutluluğumuza.
    oysa kadının yanağında ki bir gonca yeterdi.
    buradan kovulma hissi olmasaydı her an,
    biraz daha hızlı ve koşar adım olsaydık olurdu.
    şimdiler de çok uzakta çocukluk ve turuncu.
    griliğin arasında yaralansa dizlerin çocuk,
    neye yarar ? bigibletin düşse, aşık olsan ve sigara alsan eline
    neye yara bu griliğin arasında ?
    parsellenmiş ruhumuzun üzerine bir nefes dahi çok görülürken,
    bizler yalnızça tokluk yeter dedik.
    oysa ki mutlu olmak için, hayattan çalmak gerekiyormuş.
    bırak, sana öğretmesinler çocuk bunları.
    sen öğrenme çalmayı.ve gerekirse mutlu olmayı.
    hak etmeyenler mutlu olsun, senin aşkınla düşsünler.
    sen yumruklarını sık, gözlerin dolsun fakat çalma.
    ne var yani ? başarısız diye ansınlar bizi. hırsız diye değil.
    çok birşey beklemediğinde hayattan, oluyorsun işte.
    hem biz kimiz ki çok olanı isteyelim ?
    bir kurşun da yetiyor bizi öldürmeye,bir sinekte.
    bazen öylesine oluyor ki insan,bir aşk bile yok edemiyor onu.
    fakat biz onlar değiliz,o insanlar öldü.
    ve ne sayesinde öldüler biliyor musun ?
    küçücük bir sinek.


    ./.

    hayat basit bir gülümseden de ibaret oluyor,
    basit bir pazar kahvaltısında
    üzerine düşen evren ağırlığında ki bombalardanda.
    bir bar taburesinden ibaret olan güzellikler gördüm
    hayatta tutunuyorlardı.
    ben hiç insan görmedim ki,mutsuz olsun, geceleri rahat uyuyan.
    sıkıntısı olan insan da hiç görmedim ki,
    göz altları karanlık olmasın.
    hayat iki cepheye bölüyor ve savaş dayatıyor bize.
    bir tarafta mutlular, diğer yan da mutluluğu arayanlar.
    askerler kaçak, cepheler değişiyor.
    bir kazananı oluyor belki de savaşın
    hayat sahası.
    bazen soruyorum da kendime, acaba tanrı
    mutsuzluktan mı besleniyor ?
    eğer öyle değilse, neden mutsuz bu kadar insan ?
    gerçek mutsuzlardan bahsediyorum.
    zeki olmayan mutsuzlardan.
    bir de sahte mutsuzlar var ki,adımızı kirletiyor onlar.
    hepsinden geçtim de aslında.biz böylesine mutsuzuz ya
    bizi mutsuz edenler, mutlular mı acaba ?
    onlar o saha da,bizler burada bir ufak cehennem.
    olsun, hayat bizi mutsuz edenlere de mutlu günler yaşatsın.
    vardır bu kadar insansın bildiğ,i yoksa kolay değil,
    sigara yokken aşık olduğu kişiyi hatırlamak.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 2111.
    +1
    mesela şu an ölmek, hiçbir neden yokken.
    öylesine bir koltukta gözlerini yummak. sonsuzluğun kişiliğine.
    oysa ki en iyi onlar bilirdi bizi, gözlerimizi kapatınca aklımıza gelenleri.
    hiç aklımızdan çıkmayanların ütopik aşkları şimdi.
    düşün ki,hepsini kollarımızın arasında tutuyoruz. düşün ki,onlar ölmüyor.
    tüm sevilenler yaşıyor. mesela bunalrı düşünürken ölmek,bir yatakta.
    kirlidir bu hayat, bilirsin.hiçbir şey yoktu, herkes kadar hiçbir şey.
    ne olduğumu bilmiyorum,kim olduğumuda. kimsesizim işte o kadar.
    herşey var hayatta fakat herşeyi yapan o anlam ekgib.
    hayatın anlamı, olan biteni yazan kalemi bulmakta yatar ancak
    bulunamıyor o kalem ve bir yerlerde kırılıyor.
    zenci gırtalığının gölgesine o caz müziği yatıran kadınlar da yatıyor şimdi.
    mesela şu an ölmek, gölgemiz dahi belirmezken.bir gece vakti.
    ayağa kalkıp binlerce kelime yazmakta var, koltukta bira içmekte.
    soyutluklar var biliyorsun o soyutlukları da.
    bir çıkmaz da yaşamaktır en zoru. birine aşık olmak ancak onunla birlikte olurken dahi acı çekmek.
    onunun yokluğunda da acı çekmek.bu,dünyanın en eşsiz fakat en güzel acı idi.
    gelsinler üzerimize, tüm eski aşıklarımızı. ellerimizle boğduğumuz ne kadar acı var ise, gelsin.
    karşısında dikiliyoruz işte, koltuğumuzdayız.tutmayın, gelsinler.
    bu sefer ağlamayacağız, anlamları unutun, bizler yazacağız.
    yokluğun ölen birileri var buralarda. mesela şu an.
    bir anlamı yok bu olanların ve olmayanların.ben o olmayanlarım işte.
    olmayan her ne varsa biziz. olmuyorduk işte, başarısızdık.
    uyumayı dahi başaramıyorduk. utansınlar,uyutmayanlar utansın.
    yüzlerimiz yok bizim,bir yüzümüz var ;
    gerçeklik.
    ···
  12. 2112.
    +1
    kalbine dokunmadıktan sonra
    ne manası var ellerine dokunmanın
    şu kocaman dünya da
    ufacık bir mana dahi yokken
    hakikatten bahsetmenin
    anlamı var mı
    bu caddeler, sokaklar
    insan teni ile kaynıyor adeta
    hiçbiri senin tenin olmadıktan sonra
    anlamı var mı
    kalabalıkta kaybolmanın
    geceler, meyhaneler,ney üfleyenler
    sonra sabahı zor edenlerden olmalı
    dişlerinin arasında kan dansı edenler
    şimdi seni göremeden, zilini çalamadan
    dünyayı kefenime soksalar
    ne anlamı var
    intihar etmekle eş değer olan bahçeler
    şu köşe başları
    sahiden de var mı mutlu insanlar
    nasıl mutlu olunur
    insan, nasıl mutlu olduğunu unutursa
    ne anlamı kalır
    sana bir şiir yazmalıyım
    sonra bir tane daha
    ellerim sonsuza uzansa da
    göğüs kafesinden uzansam
    eğer senin göğüslerin değilse
    ne anlamı var
    bir vakit her şeyimdin
    herkesimdin
    nasıl oluyor da
    şimdi yanımdan dahi geçemiyorsun
    bu şehir,bir hırsızla bir polisi
    aynı sokakta kesiştiriyor da
    benimle seni nasıl aynı sokağa çıkarmıyor
    senin içinde hakikat var
    yıllar önce kaybettiğim bir ömür var
    sahiller var içinde
    başkası kaburgalarını kırıp
    çığlıklara uzanıyorsa içinden
    kalbimin atmasının ne manası var
    her gün binlerce şey görüyorum
    maddeler, sigara,şiirler görüyorum
    senin gözlerini göremedikçe
    bakmanın ne manası var
    ···
  13. 2113.
    +1
    insanlar ve toplum 'çıldırmaktır'.benim ruhani kaçışım ve ortadan kaybolup 'kendimi bulma' hikayem çok eskiye dayanmaz aslında. herkesin yapması gereken bir şeyi yaptım bende. uzaklaşıp,düşünmeye ve daha fazla acı çekmeye ihtiyacım vardı. bende tam benim gibi bir insanın yapması gereken şeyi yaptım;
    kaçtım. çünkü her şey aşikardı. eğer kaçmazsam bu acı beni körükleyecek ve kendimi vurmam için bir bar tuvaletinde ruhuma yumruklar atacaktı.
    kaçıp uzaklaştığımda yani
    işimi, arabamı,evimi, kalemlerimi,oturduğum semtin futbol takımını,at yarışı kuponlarını, klozetimi ve aşık olduğum kadını ardımda bırakıp,ne kadar süreceğini bilmediğim bir yolcuğa çıktığımda kendime ;

    -işte gitme vakti geldi. büyük ihtimalle her zaman yaptığım şeyi, pişman olacağım şeyi yapıyorum ancak pişmanlıklar bir adamı ya öldürür ya da daha güçlü yaşamasını sağlar. belki döndüğümde semtimin takımı bir üst lige çıkmış olur, yeni bir iş bulurum, pahalı kalemler alır, yeni bir eve çıkarım belki de.hatta at yarışını bırakıp, poker oynamaya başlarım, yeni bir ev yeni bir klozet demektir sanırım.bir şey unutuyorum. aşık olduğum kadın ne olacak.en çok ona yazık değil mi ? zavallı, beni nasıl da seviyor. oysa ben bile kendime onun kadar özen göstermiyorum.en çok onun için üzüleceğim. sorumsuz bir davranış sergileyeceğim açıkça ortada geri döndüğüm de belki evlenmiş olur. belki hak ettiği maaşı aldığı bir işi yeni model bir arabası olur. çocuğu ve eşinin yanında mutlu bir şekilde yaşayabileceği büyük bir ev alıp beni hiç düşünmez ve 'iyi ki de gitti, yoksa büyük bir hata yapacaktım o serseri yüzünden' der. böyle düşünmesi onun için daha iyi olabilir sanırım. belki de büyük bir buhrana girer. koca bir DEPRESYON. intihar bile edebilir çünkü o duygusal birisi. sağ arka bacağı kırılmış bir kedi için bile saniyeler içerisinde gözleri dolan ve 4 gün uyuyamayan bir kadın. aslında düşünüyorum da o annemden sonra gördüğüm en güzel kadın. annem güzeldi çünkü beni çok seviyordu ve bunu bir karşılık beklemeden yapıyordu.o ise çok güzel çünkü annemden bir farkı yok sanırım.ben ne zaman fevri bir davranış yapmaya kalkışsam tüm şefkati ve olgunluğunu yanına alıp karşıma dikiliyor. bunu öylesine güzel yapıyor ki onun dediklerini yaparsam mutlu olur diye düşünüyorum ve söylediklerinden başka bir şey yapmıyorum. kalıplara sığamazdım genelde. okulda böyleydi, asker de böyleydi.iş hayatımda, babamın karşısında ve hipodromda böyleydim. ancak annemin ve onun karşısında istedikleri kalıba girmekten heyecan duyuyor ve mutluluk yaşıyorum. belki de bu aşkın farklı bir yaşanış öyküsü gibidir. aşk,her insanda farklı reaksiyon gösterir. bazen birisi size öylesine aşık olur ki,sizden başka bir şey göremez.siz ne yaparsınız ? onu bırakıp gidersiniz. sizin için ağlar, damarlarını keser, kimseyle konuşmaz, yemek yemez, alkol tüketir sonra ne olur biliyor musunuz ?
    sizi unutur ! bir an da uyandığında zihninde sizden farklı şeyler olur. havanın ne kadar güzel olduğunu,aç olduğunu, sigarayı azaltması gerektiğini, işe gitmesi gerektiğini belki de tuvalete gitmesi gerektiğini düşünür. sizi unuttuğunun farkına bile varmaz. inanabiliyor musunuz ? sizden nefret dahi etmez. sonra siz geri gelir ve onu tekrar öpmek istediğinizi,ona tekrardan sarılmak istediğinizi belirtirsiniz.o ise size yabancı gözlerle bakıp ;

    -artık senden nefret bile etmiyorken, nasıl olurda tekrar sana sarılabilirim.git.der. önce bunu umursamaz ve önemsiz olduğunu düşünürsünüz. yeni bir ilişki yeni bir kadın veya erkek için yola koyulduğunuzda, kalbinizde bir yumru hissedersiniz ve onu ne kadar özlediğini gelir aklınıza. öyle bir acıdır ki bu,ölen birisini özlemek gibidir fakat bu sefer ölen kişi sizsiniz. işte bu duruma düşmemek için, bunu yaşayıp, ölmemek için düşünmeye ihtiyacım vardı. onunla konuşup gittiğimi ancak geri döneceğimi ona söylemeliydim.onu yüzüstü bırakıp kaçamazdım.o,bunu hak etmiyordu. evinin önüme gittiğimde kol saatim 2:47'yi gösteriyordu. üçüncü katta ki evine koşar adımlarla çıktım.ne kadar çabuk olursa öylesine acısız olurdu.7 numaranın kapısını çaldım. açılmadı.bir kere daha,bir kere daha ve tam zile bir daha basacaktım ki kapıyı açtı. üzerinde pembe bir gecelik vardı.sol eli ile gözlerini ovuşturup ;

    -hoş geldin. gecenin bu vakti geldiğine göre ya çok içtin ya da kaleminin ucu kırıldı. hadi içeri gel.
    içeri girdim. uzun holden sağ tarafta ki oturma odasına girdim. evinde televizyonu yoktu.ev sahibinin televizyon için yaptırdığı dekoru kitaplık olarak kullanıyor bazen de çerçevelerini koyuyordu. koltuğa oturdum ve sigara yaktım. kapının önüne gelip sigara yaktığımı gördü, mutfağa gidip ağır ve cam bir küllük getirdi. önce sol tarafına oturup koluma girdi ve yanağımdan öptü. dudakları hala yanağımda iken derin bir nefes aldı ve ;

    'seni çok özledim.iyi ki kaleminin ucu kırıldı.'dedi.bir haftadır gelmiyordum. sanırım bende onu özlemiştim. yanına gelmedim çünkü çalkantılı halim ile onun kalbini kırıp, ahmakça davranacağımı biliyor, üzülüp ağlayacağını düşünüyordum.
    gülümsedim.'geç, karşıma otur. konuşmamız gerekiyor dedim.'bir şey söylemeden karşıda duran koltuğa oturdu ve uzanıp sigaramdan aldı. sigarasını yakıp gözünü kırptı ve gözlerini bana dikti. masaya biraz daha yaklaştım ve sigaradan bir duman çektim. söze girdim.

    -gitmem gerekiyor.
    şaşırmıştı. zaten yarım bir varlıktım onun yanında. bazen aylarca uğramadığım oluyor, bazen ise aylarca onun evinde kalıyordum. ancak hiçbir zaman karşına oturup 'gitmeliyim' demedim.oda masaya doğru yaklaştı ve

    -nereye gidiyorsun ?

    -bilmiyorum.ama döneceğim.

    -hayır hayır. anlayamıyorum.analiz edemiyorum şu an.gecenin bir vakti aşık olduğum adam geliyor,onu öpüyorum onu ne kadar özlediğimi söylüyorum ve o 'gitmem gerekiyor' diyor. merak ettiğim şey bunun bir ayrılık olup olmadığı.

    -ben gidince birisi ile birlikte olmanı doğal karşılarım. geri döndüğümde 'neden beni beklemedin' diye sormam. zaten beni beklemeni falan da istemiyorum senden. başkasına aşık olursan bunu anlayışla karşılarım.

    -yani şimdi ayrılıyor muyuz biz ? sen gitmek istiyorsun diye üstelik.bu yaptığın sorumsuzluk değil mi yani ? bana bir kere bile 'seni seviyorum ' demeden gidiyorsun. yıllardır birlikteyiz, BiRLiKTE GiBiYiZ ve bana bir kere bile seni seviyorum demedin ancak ben bunu hiçbir zaman kötüye yormadım. biliyor musun, beni sevmediğini anlamalıydım.ben hep senin beni sevdiğini fakat bunu söylemekten hoşlanmadığını sanıyordum. davranışlarınla bunu yapmanı bekledim ve ne zaman umutsuzluğa kapılsam hep bir şey yapıp inandırdın beni.ben senin için uykusuz kalıyorken, gecenin bir vakti uyanıp sigara içiyorken, seni düşünmekten işimi yapamıyorken-çığlık atarak ve ağlayarak-SIRF SENiN YÜZÜNDEN, BANA YAŞATTIĞIN STRES VE ACI YÜZÜNDEN SiGARAYA BAŞLAMIŞKEN,sen çıkagelip,'başkasına aşık olursan bunu anlarım' diyorsun.sen beş para etmezsin. sana verdiğim değerden ve aşktan nefret ediyorum. iğreniyorum senden. gibtir git bu evden ve bir daha sakın geri dönme.

    yavaşça ayağa kalktım ve sigaramı söndürdüm. elleri yüzünde ağlıyordu ve hıçkırıyordu. saçları önüne düşmüştü. kemerime sıkıştırdığım sedef çakıyı çıkardım ve masaya bıraktım. birkaç adım attıktan sonra dönüp ona baktım ve ellerini yüzünden çekip bana attığı bakışı gördüm. bazı anlar vardı ki insan zamanı geri alıp en başa dönmek ister. olayların en başına. bazen birini öldürdükten sonra, bazen arabası ile bir çocuğa çarptıktan sonra, bazen babasına tokat attıktan sonra, bazen patronuna bağırmayı onu başı öne eğik bir şekilde dinledikten sonra. benim zamanı geri almak istediğim an tam olarak bana bakış attığı andı. nefret ve pişmanlık dolu bir bakıştı bu.siyah gözlerinin her tarafı kırmızıya bürünmüştü.o an durmak ve ondan özür dilemek istedim ancak yapamazdım bunu. nefreti ve hatalarım ile beni boğar ve yok ederdi. kapıdan dışarı çıktım ve az önce 'olsun da bitsin' halimden eser yoktu. yürümek değil, sürünmek istiyordum. ancak bunu yapamaz, kendimi böylesine yok edemezdim. hemen eve gittim ve bir bavul hazırladım. hayatımın en uzun ve en iğrenç yolcuğu başlıyordu ve eğer bu yolculukta kendimi vursam, döndüğümde aşık olduğum kadının halini görüp kendimi vuracaktım.2 büyük bavul hazırladım. birisi elbiselerimin olduğu ufak bir bavuldu.7 pantolon,4 gömlek,5 tişört,1 parfüm,2 şapka,2 paket tıraş bıçağı ve 1 kutu tıraş köpüğü. büyük bavula ise birkaç iç çamaşır ve 6 karton sigara,8 paket kibrit,3 çakmak,70'lik bir şişe viski,bir cep votkası,bir kol saati,iki bardak ve 23 adet fotoğraf destelik bir fotoğraf albümü koydum. işte,paramın yarısından çoğunu bu bavullara harcamıştım ve cüzdanımda az miktar da para kalmıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 2114.
    +1
    hayat bizden bezmiş
    biz hayattan kardeş
    oysa diyorum şimdi
    parasızlıktan şarapsızlık
    hem en kötüsünü dahi alamamak
    kardeş, parasızlık kötü
    bir basma etek çalıp
    üstünde nasıl duracağını hayal etmek
    fakat eteği üstünde görmemek
    bir huurya öylesine hediye etmek
    acı budur işte kardeş
    buruk acı
    aklımın öte taraflarında
    kederli filmin bir repliği
    zaman gerekli yaşamak için
    zaman yarin yanağında goncadır bana
    eve girince beynimden vuruluşumun
    kaçıncı seferi bu kardeş
    kalbime sigarasızlığın mıhlanmasının
    kaçıncı seferidir bu
    bir dilencinin doyma hayali kadar
    uzaklıkta duruken o hayat
    cebinde bozuklukların sesini çınlatarak koşan çocuklar
    yanından geçtiğin kedilerin
    denizde boğulmayan balıkların
    bir gün öleceğininin farkına varmak gibi
    parka koşan ve gülümseyen çocukların
    polislerin ve pamuk şeker satanların
    hepsinin öleceğinin farkına varmak kardeş
    devamı olmayan bir mimik hareketi
    yazılmayan her ne varsa sahnelenen
    dar ağacının yeşilliği var ya orada
    zehirsiz bir ok yüzünden mi öleceğiz yani
    sirenlerin kızıl ve mavimsiz karanlığının
    ne önemi oluyordur ki uçan kartal için
    dizlerinde yaralar vardı kardeş
    dizlerine yatamayacağımı anlamam demekti bu
    yani sahilin ortasına bir iran halısı atıp
    dudaklarımızın arasına bir cigara çalıp
    eğer ki okuyamayacaksak şiirleri
    hep aynı şeyleri yazmanın ne güzelliği var
    ırzına geçmeye hazır olunan bir gece daha
    dağların mor esmerliğinde sakallı binlerin
    iğrençliğini ezen yeşil adamlar yaşasın kardeş
    yeminli bir katilin kurşunu ne kadar güzergahlı
    ne kadar gerçekçi ve kanlı ise
    benim yaşama sevincim o denli buruktu işte
    bir bodrum katında sonsuzluğu hayal etmek
    kardeş altı metrekare de evreni sığdırmak
    bir kadının dudaklarına
    siyah poşette duran bir bira ve karbonat
    siyah poşette duran güzel küfürler ve
    anam avradım olsun vuracağım
    diyen adamların tutarsız yeminleri
    bak bunlar gerçektir ki
    bunlar öylesine gerçektir ki
    kazakların kolları uzun olsun ne fark eder
    yine de kıyar o adamlar kadınlara
    akşam verdiği yeminleri
    sabahları kadınların göğüslerinde unutan
    sarhoş ipsizlerin şeref yoksunluğudur
    yaşamın bir fotoğrafı
    hayatı kuponların sayılarının arasında
    yumruklayan adamların umudu ne kadar ise
    haneler de yaşanan öylesine gerçekti
    çimenli ve kahverengine çalan
    pembe duvarlı sokaklarında yürürken kentte
    kardeş öylesine ilan veriyordu ki namus
    geçilmeliydi izahına
    zürriyeti bozuk hayat
    aklımızın sol yanını çalıştırıp
    çorbacının açık masalarında bozuklarını yere döküyordu
    buz gibi gerçekti burada ölümler
    mezarına dökülen şarapları içemediği için
    parmaklarını yüzüne gösteremediğim
    bir pazar sabahının ne güneşi vardı bana
    eve dönmekte güzel olmuyordu sonra
    kardeş bazılarımızın evi dahi olmuyordu
    kodeste koca bir gece geçiren adamlar
    polislerden sigara isteyecek kadar basitti aslında
    kardeş hayat bile bitiyordu
    aşka sevdaya yarın da bakılır
    sen bugün içkiye söz ver
    kolonyanın keskin kokusunu akciğerine çeken
    mecburi alkoliktik aslında
    bırak ölüm olsun gelen
    mütemadiyen zehirlenen rüyaların
    içerisinde gezinir cepsiz babalar
    üç cizgili hayatın birasında kardeş
    basittir aslında
    kapital odasında bir kızıllık
    bozuk atıyor ya ne basitlik bu
    sen boşver bu olanları kardeş
    güzel şeyler de oluyor hayatta
    haytaların beceriksiz sevişmeleri dahiyene
    yorumlarını katar kardeş bu koltuklar
    bir pencereye yaklaşıp sigarasız kalacaksak
    yağmur vururken camı aşıp tam göğsümüze
    sigara yakamıyorsak eğer
    yaşadım dememeli sorgu da
    küçük ve gri boyalı bir odaya yukarıdan sarkıtılmış
    az ışık ve sorulan sorular
    yerlere dağılan biraz fikir ve kan
    çıldırtacak bu hayat bizi kardeş
    bilmem kaçıncı kez kovulacaksın işinden
    sonra dikiş tutmayacaksın hayatta
    bir de mutluluk bekleyeceksin
    mahvetmişsin hayatın sunduğu fırsatları
    bir de yeni bir renk mi arayacaksın kardeş
    ne o güzel günler gelecek ne de
    sen hoyratça kullanabileceksin sigaranı
    yahu kardeş
    şöyle güzel küfürden sonra ne kalır elimize
    gelmişine geçmişine ağır sövdükten sonra
    ne geçmez ki elimize
    yumruklarını sıkıp terk ettikten sonra
    dişlerin çatlatmıyorsa hayatı
    rahman akmıyorsa gölgemizin sırrından
    babamız ellisini geçmiş bir emekli ise
    ve henüz bir mutluluğun kalmamışsa elinde
    ellerinde duran onca papatyanın ne manası var
    sen kardeş sen
    çok uzun yazarsın da
    kimse okumaz ya
    hani sen yazdıktan soran bir sigara yakar
    arkana yaslanır
    yazdıklarına bakar ve
    ne güzel oldu bu şiir dersin de
    kimse okumaz ya yazdıklarını
    işte bunu fark edip
    yorulursun ya burukluktan
    ne manası var ki yazılanların
    sen burada oturup birşeyler karalarsın ya kardeş
    birisi senden kilometrelerce uzaklar da okur yazdıklarını
    sen ne hissediyorsan o da aynısını hisseder ya
    işte bu yüzden yazmak gerekir
    işte bu yüzden güzeldir şiir.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 2115.
    +1
    gün oluyor
    damarlar da dolaşan
    kan
    intiharın süslü ve alımlı
    vitrininden etkileniyor
    eski pervazların sökük
    tahtalarına asılıp
    pes etmeye yönelik
    notların arasından akıp
    gidere doğru yol yapıyor
    parkelerin arasından
    denizi yaran bir peygamber gibi
    geçerken ayakların
    ne kadar kutsal ve güzel
    ellerin arasından kaçıp giden
    koca ömür ne kadar suçlu
    dahilerin arasında bir kuş gibi
    oturmuş şiir yazarken
    yaşanmışlıklardır aslında
    yaşamımızı engelleyen
    yegane varlık
    dedirtiyor insanoğluna
    an öylesine geliyor ki
    gırtlağımıza
    öylesine basıyor geçiyor ki
    şah damarımızın yeşilliğinden
    dayanmak
    koca bir orduya güvercin yöneltmek kadar
    bedbaht ve asil kalıyor
    sırasıyla karşımıza dikilmiş dağlar
    ufak bir çocuk gibi yıkılıyor ve
    tezgahın arkasından ufak bir kaçamak
    bakışla göz kırpıyor
    mutsuzluk
    kaburgalarımızın çöküntülerinde
    karınca yuvalarını eziyor
    yalnızlık
    gün geliyor
    yalnızlık
    sonsuz bir okyanusun
    çarşaf gibi önümüzde serilmesi oluyor
    kapının eşiğine bir evrenlik şiir
    bir küçük şarap ve
    kendimi esir bıraksam diyorum bazen
    fakat bu öylesine üzücü ki
    kapıyı sen değil
    başkası açar
    bende bu kader oldukça
    ···
  16. 2116.
    +1
    gecenin meşru saatlerinde yazmak için
    ter dökülen günlerden birisi daha.

    ... harlı ateşte pişmeye ve olgunlaşmaya yeminli
    sonsuz bir demliğin içinde ki esmer çay.
    dünyadan bir şey olmuyor diyorlar fakat
    tüm sıkıntının ortasında bir bardak çay oluyor.

    ./.

    yollarında kar taneleri var, bilinmekte zaten
    kumrallığın ardında ince işlenmiş bir şehir
    masanın ne kadar yokluğu varsa şimdi
    ellerimde bir fotoğrafın ve cinayete izin veren günler var.
    bir insan kendini öldürse
    cinayet sayılmaz bu,değil mi ?
    ancak beni kendim, benliğim değil,
    senin odayı dolduran bu yokluğun intihar ettirecek.

    ./.

    benim ki gitmek değil,ne münasebet.
    bizzat kaçmaktır yıllardır yaptığım
    insan nefesinden kaçabilir mi ?
    hayata anlam katandan,
    hayatı zehir eden olur mu ?

    ./.

    parmağımızı daldırtık bir kısa geceye
    payımıza ağlamak çıktı.
    tanrı da biliyor ya içimizi, bizi en iyi
    en iyi o anlıyor ya esasen
    ne gerek var değersizliklere, değerlileri anlatmaya.
    delirmek gerekiyor, fora delirmek !

    ./.

    uyanır uyanmaz bir kadını sana benzetmek,
    gözlerimin içine bakışı bir garip,
    dişlerimin arasında dolaşan utanç.
    ben gurur yoksunuyum diye haykırsam
    gururum engel olur, yıkar hikayelerimi.

    ./.

    ... böylece dudaklarını öpmeden bir gece daha geçiriyorum.
    dudaklarını öpmeyi hayal ettiğim bir gece daha geçiriyorum böylece.
    dudaklarını başkası öpüyor böylece.
    deliriyorum böylece, sayende.
    ···
  17. 2117.
    +1
    gecenin meşru saatlerinde yazmak için
    ter dökülen günlerden birisi daha.

    ... harlı ateşte pişmeye ve olgunlaşmaya yeminli
    sonsuz bir demliğin içinde ki esmer çay.
    dünyadan bir şey olmuyor diyorlar fakat
    tüm sıkıntının ortasında bir bardak çay oluyor.

    ./.

    yollarında kar taneleri var, bilinmekte zaten
    kumrallığın ardında ince işlenmiş bir şehir
    masanın ne kadar yokluğu varsa şimdi
    ellerimde bir fotoğrafın ve cinayete izin veren günler var.
    bir insan kendini öldürse
    cinayet sayılmaz bu,değil mi ?
    ancak beni kendim, benliğim değil,
    senin odayı dolduran bu yokluğun intihar ettirecek.

    ./.

    benim ki gitmek değil,ne münasebet.
    bizzat kaçmaktır yıllardır yaptığım
    insan nefesinden kaçabilir mi ?
    hayata anlam katandan,
    hayatı zehir eden olur mu ?

    ./.

    parmağımızı daldırtık bir kısa geceye
    payımıza ağlamak çıktı.
    tanrı da biliyor ya içimizi, bizi en iyi
    en iyi o anlıyor ya esasen
    ne gerek var değersizliklere, değerlileri anlatmaya.
    delirmek gerekiyor, fora delirmek !

    ./.

    uyanır uyanmaz bir kadını sana benzetmek,
    gözlerimin içine bakışı bir garip,
    dişlerimin arasında dolaşan utanç.
    ben gurur yoksunuyum diye haykırsam
    gururum engel olur, yıkar hikayelerimi.

    ./.

    ... böylece dudaklarını öpmeden bir gece daha geçiriyorum.
    dudaklarını öpmeyi hayal ettiğim bir gece daha geçiriyorum böylece.
    dudaklarını başkası öpüyor böylece.
    deliriyorum böylece, sayende.
    ···
  18. 2118.
    +1
    elbette mutlu olmak için çabalamalı insan
    şöyle bir uyanıp, penceresini açmalı ve
    ciğer dolusu hava çekmeli içine.
    ağız dolusu gülümsemeli
    mutluyum diyerek.

    çevresinde ne oluyorsa,ona karışmalı.
    ona karışıp o,olmalı.
    olmuyor bazen değil mi ?
    gelmiyorlar işte, kimse gelmiyor.
    oturuyorsun böyle bir tabureye
    saatine bakıyorsun ama biliyorsun
    gelmeyecekler, kimse gelmiyor.

    ütüsüz pantolonun cebinden çıkacaklar mı
    ucuz pavyonlar da ki moskof kadınlar mı
    peydah olacak anlamsız mutluluklar mı
    yoksa
    bir gece aniden çalan kapıyı açıp gelen kadın mı
    mutlu edecek bizi ?

    dört satır ulan, dört satır.
    ne o mutlu ediyor insanı ne de dört sene.
    kimisi köşe de ağlıyor, kimisi sigaranın dumanı diyor
    sigaranın dumanı kaçtı gözüme.

    yıllardır neler oynuyor göz bebeğimize
    kanla kapatıyorlar yüzümüzü,
    aynaya bakıyoruz sonra, yıllar geçmiş.
    fakat fark etmiyor hiçbir şey
    insan yine aynı altın, aynı tak.
    ···
  19. 2119.
    +1
    ... eğer ki,
    gibin bir şerefi varsa
    amcığın bir beyni vardır.
    ...

    en güzel gönül davası
    ekmek kavgasının yanıbaşında
    filizlenendir.
    ...

    şimdi koca bir divan anlamaz
    bırakın oralar da ceset kalalım,
    aynalardan bahsediyorum, çığlıklardan
    çıplaklardan.
    yırtık botlardan, baltalardan ve silahlardan.
    milyarlarca acının arasından neden bu ?
    neden, düşünce acısı ?


    kemiklerime, iliklerime kadar kan
    kusmuk ve bin dolu.
    çıkar sigarayı,yak, tükür,kus.
    iğrenmek için binlerce neden vardı da
    neden ?
    ne diye bu kadar iğrenmen benden ?

    ... başarısız insanların ortası burası
    hepsi de hapis, hepsi de evli, hepsi de baba.
    terleyen ve yoksulluğun insanları.
    ezilmek için yaratılanlar, iyilik doludur
    ezildikçe acıları çıkar.



    tanrı seni yarattığına pişman,
    ben seni sevdiğime değilim.
    tanrı, kendinden güzel yarattığına pişman
    ben seni tanrıdan daha çok sevdiğim için değilim.

    ... buranın rüzgarı değilim ben
    bir acayip kavgayım,bir acayip sigarayım.
    yorgunum, açım,yekim.
    gece de ayan olmuş güneşin, eşiğindeyim.
    buraların delisi değilim ben,
    cinayete benzemem,
    hangi gecenin günahıdır şu
    başıma peydah olmuş hayat müsvetlisi.
    tenhaların ışıkları, parıldıyor
    bir ölümsüzlük parıltısı.

    ///

    ///
    bıkmadan
    sıkılmadan
    içmeden
    ölmeden yani
    gözlerinden okuyabilmek
    her cinayetin nedeni
    kim ?
    sen !

    kaçmadan
    yıkılmadan
    yıkmadan
    satmadan yani
    okyanusu bitirebilmek
    tanrıdan daha güzel olan sen
    tanrı kim ?
    hiç kimse değil yanında !

    sen ? başarmak, kitap.
    ben ! iğrençlik, hayal kırıklığı, sigara,umutsuzluk.
    sen ki
    evreni tutarsında göğüslerinde
    bir bana yer ayırmazsın.
    olsun, canın sağ olsun.
    melis !!
    ···
  20. 2120.
    +1
    dert
    keder
    elem
    ne kadar keder
    iğrenmekten başka
    bu ölümlerden nefret etmekten başka
    çıplak cesetleri görmekten başka
    ne gelir ki elden ?

    bir parkta
    doyasıya çığlık atarken
    YAŞIYORUM !
    diye haykırırken
    salıncakta
    ... dev bir kurşun patlar
    salıncak kan
    ömür kan
    ülküler
    istenen kan

    yok olunurken gecenin bir yarısı
    her şey var
    herkes mutlu ve gülüyor
    sanki
    tüm dünya el ele tutuşmuş dans ediyor da
    bir tek sen ölüyorsun

    bir saniye önce cıvıldayan kuş
    bir saniye önce hayata karşı duruşu olan bir insan
    bir saniye önce hırsız kovalayan bir polis
    bir saniye önce vatanı olan bir asker
    her şey bir saniyeye bağlı
    insan işte
    bir saniye de ceset oluverir

    babalar bile ölüyor
    peygamberler neden ölmesin
    alnı tertemiz cesetler gördüm
    üzerine tükürülmeyecek kadınlar da
    ne kadar nefret var değil mi
    bir gece yarısı
    bir banktan hayatı seyre dalmış iken
    aklına takılanlar
    boğazına düğüm atıverir
    ortada durup
    gülümsemeli
    ağız dolusu
    gülümsemeli

    ./.

    seni öldüren ne açlık,ne sefalet,ne de kurşun. seni öldüren sevgi. zaten şu zarar ziyan dünya da sevgi de olmasa, kahretmez mi bizi mutluluklar ?
    ne de acı. sevilirken ölmek. sevildiğini hissederken,bir kuşu öldürme kuvvetine sahipken, öldürmüyorken.hür olduğunu iddia eden, senden olan ancak senden daha üstün olduğunu iddia eden bir insan tarafından öldürülmek.
    canı yanar insanın. ölü çocuklar görünce. bazısı ağaçlar kadar güçlü çocukların, bazısı bir dal gibi hoyrat ve çaresiz. denizin beyaz özgürlüğüne bakıp :

    ölüler ! hepsi şu beyaz su da kaybolup süzülseler.ne cennet ne de cehennem. hepimiz sonsuz bir denizin kucağında süzülseydik sonsuza. acı çekmek yalnızca yanmak veya işkence görmek değildir. acı çekmek ;
    DÜŞÜNMEKTiR !
    kendimizi, manayı ve maddeyi düşünerek acımızı çekseydik. çirkin huurları düşünerek çekseydik acımızı ve cezamızı. yaptığımız hataları, dilememiz gerek özürleri düşünseydik. haber bültenlerinde sonralardan anlatılan ölmüş insanların neden öldüğünü düşünseydik. benim yanmamın kime ne faydası var ? düşünmemin kime ne zararı var ? keşke tanrı cehennemin yerine sonsuz bir deniz yaratsaydı ve düşünseydik. işte o zaman, insanlığa bir yarar olurdu
    ... bütün günahlar !
    ···