/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +8
    Hepinize merhabalar. Bugün de yeni bir hikaye ile karşınızdayım. Tüm hikayelerim için
    (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)

    Bu "Ti-an'nın Yükselişi" serisinin yan hikayesidir.

    Yukarıdaki resmi çizen kişi (bkz: mangalci ecderha) dır. Hikayeye başlamadan kendisine ayrıca teşekkür ediyorum.

    Başlayalım

    ---

    Hızlı hızlı koşuyorum. Yine sokak köpekleri peşimde. Lanet olsun. Kediler çevik olmasına çevik lakin ruhsal olarak hemen korkuyorlar. Aslında korkmakta haklılar da. Arkamdan kovalayan tasmasından kurtulmuş pitbull saolsun ruhsal dengemi koruyamıyorum. Arkasında da iki yaveri. En iyisi pitbull a geçmek. Odaklan. Yayı hisset. Nişan al. Ve oldu. Artık pitbull un zihnindeyim. Off. Kedi ile daha hızlı gideceğim yere varabilirdim. Ve ulaşmak istediğim kişi daha az korkardı. Şimdi ise önüne bir metrelik pitbull ile gitmem onu korkutacaktır. Hem de erkek. Bari dişi olsaydın. Dengemi zor sağlıyorum. Son zamanlarda çok fazla hayvanın vücudunda bulundum. Ama az kaldı. Ona ulaşmama az kaldı biliyorum. Kokusunu alabiliyorum. Çok nostaljik bir koku. Köpek olduğum için kokuları daha rahat alabiliyorum. Kokusunu takip etmeye başladım.
    ···
  1. 2.
    +2
    Ne oldu lan?
    ···
  2. 3.
    +1
    resim neden böyle küçük çıktı ki 1920 ye 1080 di oysaki. neyse yerimizi alalım madem
    ···
  3. 4.
    +1
    BiR BiNE (Bu isim bir baş karakterde olmazsa olmaz)

    Ahh. Dün akşam çok fenaydı. O salak Mert’e uymamalıydım. “KANKA EViNDE DOĞUM GÜNÜ PARTiSi YAPALIM BAK SENiNKiNi DE GETiRECEĞiM. HEM KIZLAR BÖYLE ŞEYLERDEN HOŞLANIR” Kız gelmedi bile. Boşa bir yığın masraf yaptım. Ve evi enkaz içinde bırakıp gittiler. Ve onları toplayacak vaktim bile yok. işe geç kalacağım. Üstümü giyindim ve dış kapıya doğru yürümeye başladım. Kapının önündeki masanın üzerindeki fotoğraf yere düşmüş. inanamıyorum. Çerçevesi kırılmış. Galiba bugün sinirden bir yerleri tekmeleyeceğim. Ailemle ilgili tek hatıram bu fotoğraf.

    Ablam, ben, babam, annem ve abim. Güzel günlerdi. Ama ben o zamanlar çok küçüktüm. Fotoğrafta 2 yaşımdaydım. Abim 11 yaşında ve ablam da 16 yaşındaydı. Babam kalp krizi ile ben 4 yaşındayken vefat etti. Annem de ondan 1 hafta sonra uyanamadı. Ne talihsizlik ama. 7 yaşıma kadar ablam bize baktı fakat daha sonra kayboldu. Abim ise ben 16 yaşıma gelene kadar bana baktı ve daha sonra evlendi. Beni de yanına almak istedi lakin ben kabul etmedim. Abim bana bakarken zaten yeterince zorluk çekmişti. Ablam gittikten sonra hem okuyup hem çalıştı, ben de 14 yaşımda hem çalışıp hem okumaya başladım. Abim gittikten sonra bayağı zorlanmıştım ama geçinebiliyordum işte. Şimdi ise 23 yaşındayım. Abim ise 32 yaşında. Hala görüşürüz. Ve ben bu düşüncelere dalarak iş saatimden yemeye devam ediyorum. Hemen dışarı çıktım.
    ···
  4. 5.
    +1
    Off. Şu saate bak. Yarım saate işte olmam lazım. Bir reklam ajansında çalışıyorum. Yani genelde reklamların video editlerini ben yapıyorum. Onun haricinde patron veya şef nereye git derse oraya yardıma gidiyorum. Mert de iş arkadaşım. Arkadaş için fazla vurdumduymaz biri. Evimi çöp etti. iş çıkışında onu evime sürüklemezsem namerdim. Evi toplamamda yardım edecek. Ajansa girdim ve son anda asansöre yetiştim. 25 e tıkladım ve asansör yukarı yönde hareket etmeye başladı. Asansörün saçma müziğini dinledikten ve in binlerle geçen 20 dakikanın ardından 25. kata vardım. Aslında asansör bu kadar yoğun olmaz normalde ama tam işe geliş saatleri. Saatime baktım ve olamaz. 25 dakika geç kaldım. Patron fark etmeden yerime geçerim ama ekip şefim kesin fark edecek. Ve dediğim de oldu. Ekip şefim Musa bey arkamda belirdi:

    Musa-“Bir Bine. Hiç geç kalmazdın. Hem de bu kadar süre. Hayırdır bir sorun mu var?” Aslında çok babacan bir adam. Ama yine de ona karşı kendimi mahçup hissediyorum. işe girdiğim ilk zamanlar bana çok yardımı dokundu. Hatta kaç tane hatamı kapattı ve suçu kendi üstüne aldı bir bilseniz…

    b-“Kusura bakma abi. Şu Mert’e uydum Allah’ımdan buldum resmen.”

    Musa-“Tamam tamam. Sen sorun etme. Ben çıtlatmam patrona. Zaten ilk kez geç kalıyorsun galiba?”

    b-“Evet abi.”

    Musa-“Tamam. Sen işinin başına geç, şimdi bizim patron buralarda gözükür. Mert de geç kaldı zaten.”

    b-“Daha gelmedi mi o?”

    Musa-“iti an çomağı hazırla. Geldi işte.” Mert o kadar sese rağmen duydu bunu.

    Mert-“Ayıp oluyor abi ya. Ne itliğimi gördün de çomak hazırlıyorsun? Hem it demişken valla dışarıda bizim iş yerinin kapısının önünde bir metre pitbull var. Ödüm koptu yemin ediyorum. içeri koşa koşa girdim. Köpeği yeni mi aldılar? Temiz de duruyordu.”

    Musa-“Patronundur belki. Hem sen niye geç kaldın onu söyle bakayım?”

    Mert-“Dünkü Bir Bine’nin doğum günü partisinde çok içmişim abi sorma.”

    Musa-“Sen hep böyle geç kalıyorsun zaten. Bir daha geç kalırsan derdini patrona anlatırsın. Bu arada Bir Bine kusuruma bakma. Partine gelemedim.”

    b-“Abi iyi ki gelmemişsin boşver. Zaten parti berbattı. Hiç sana ve bana göre değil. Bu ilk ve sondu. Ve Mert. iş çıkışı benimle eve geliyorsun. Evi toparlayacağız.”

    Mert-“Ama kanka benim işim…”

    b-“işin mişin yok senin. Benimle eve geliyorsun ve evi toparlıyoruz. Anladın mı?”

    Mert-“Aman be. Tamam tamam. Toparlarız.”

    Musa-“Sohbetinizi bölmek istemem ama işe başlasanız diyorum.” Sitem eder biçimde söylemişti.

    b-“Tamam abi. Tekrar saol.” Dedim ve bilgisayarıma geçtim.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    +1
    Ahh. işte orada. Yine tam karşımda oturuyor. Pelinsu. (Laf etmeyin giberim. Az da modern isim kullanalım. (Aslında her isim özeldir ama yani genel olarak modern isim olarak geçiyor)) Kızıl saçları ile yine bilgisayarında. Sanki bütün ışık o kızıl saçları güzel göstermek için saçlarında birikiyor. Ve göz şöleni yaşatmak için etrafa dağılıyorlar. Tabi gerizekalı Mert de yanımdaki masada oturuyor.

    Mert-“Kanka 4 ay geçti hala şu Pelinsu’yu kendine ayarlayamadın. Ayarlayamadın değil konuşamadın bile. Sadece seni çağırıyor, bilgisayardaki işine yardım ediyorsun.”

    b-“Kapat lan çeneni. Zaten senin yüzünden boşu boşuna bir yığın masraf yaptım. Onların da acısını senden çıkaracağım.”

    Mert-“Aman be tamam. Ben de kızı öğle yemeğine davet etmiştim. Seni de davet edecektim. Ama istemiyorsun galiba…”

    b-“Sen ciddi misin lan? Vallaha mı lan?”

    Mert-“Sen beni ne sanıyorsun kardeşim. Ben kankamı satmam. Dünün telafisi olarak düşün bunu. Ama bu sefer kızla samimiyet kurman lazım. Bak bu büyük bir şans. Bunu da kaçırırsan…”

    b-“Kaçırmam lan. Çok saol be kanka.”

    Mert-“Neyse işine bak. Şimdi Musa abi bana kızacak yine.” işime odaklanırsam zaman hızlı geçer. Hemen öğle olsa keşke.
    ···
  6. 7.
    +1
    Saat 10.45. Bütün işlerim bitti. Ne yapacağım lan ben? Zaman geçmiyor. Musa abi de buraya yaklaşıyor. Bari söyleyeyim belki bana yeni bir iş verir.

    Musa-“Hayırdır Bir Bine. Neden boş boş duruyorsun?”

    b-“Bütün günün işini bitirdim. Abi bana iş vermen lazım. Şu an bilgisayar video birleştiriliyor ben de bekliyorum.”

    Musa-“Sen iyi misin? Normal biri bütün günde bitiremez bu işi. Hayırdır, önemli bir şey mi bekliyorsun?” Hemen anladı. Yaklaşmasını işaret ettim ve kulağına fısıldadım:

    b-“Pelinsu ile öğlenleyin yemeğe çıkacağız da.”

    Musa-“Anlaşıldı senin karın ağrın. Tamam. Şu an sana verecek bir işim yok. Zaten bilgisayarın şu an videoya uğraşıyor, iş olsa bile yapamazsın. Biraz takıl, ne bileyim başkalarına yardım et, ya da Mert gibi video falan izle.” Mert kulaklığını çıkarttı ve:

    Mert-“Hayırdır abi, bana mı seslendin?”

    Musa-“Hani diyorum Mert bey artık iş başına geçseniz diyorum.”

    Mert-“Abi, ben oradan bakınca 100. seviye boss’u gibi mi gözüküyorum? Veya Baron Nashor? Zaten işimi yapıyorum. Videonun ses ayarlarını hallediyordum.” Lan gerçekten de iş ile uğraşıyormuş. Musa abi bile şaşırdı.

    Musa-“Sende de bugün tuhaflık var, hayırdır?”

    Mert-“Aman abi. işi yapsam suç, yapmasam suç.”

    Musa-“Tamam, sen işini yap ta biz karışmayalım.” Birden bir çığlık sesi geldi. Bu ses Pelinsu’ya ait. Ve tabi ki birkaç tane daha kız çığlık atıyor. Musa abi hemen oraya doğru gitti ama çığlıklarının nedeni anlaşıldı. içeriye açık pencereden kuş girmiş. Musa abi de kuşu yakalamaya çalışmaya başladı. Beni görünce bana doğru uçmaya başladı. Hay amk. Neden ben?
    ···
  7. 8.
    +1
    Çığlığı basıp kaçmamak için kendimi zor tutuyorum. Pelinsu bana bakıyor. Kaçma… kaçma… Kuş tam yanıma gelecekti ve ben de kaçacaktım ki Mert kuşu havada yakaladı.

    Mert-“Bir güvercin demek. Sevmek ister misin kanka?” dedi ve bana doğru uzattı. Ben ise sandalyemle kendimi geriye ittim.

    b-“O hayvanı daha fazla bana yaklaştırma.” Hass. Pelinsu izliyordu amk. Ama ne yapayım? Hayvanlardan korkuyorum. Sevmiyorum değil tabi ki. Hayvanlar güzeldir, ama bana uzak oldukları zaman. Boşu boşuna kıza yanlış imaj çizdik. Salak Mert. Bir elinle iş yapıyorsun diğeriyle batırıyorsun amk.

    Mert-“Sen bilirsin kanka. O zaman dışarıya salıyorum.” Dedi ve pencereye yöneldi. Dışarıya bıraktı. Kuş tam geri girecekken camı kapattı. Zaten tek bir cam açıktı. Sanki inatla içeri girmeye çalışıyordu. Sonunda camın önüne kondu ve gözlerini bana dikti. Yani eminim gözlerini bana diktiğine. Ben de bilgisayarıma bakmaya başladım.

    Arada camın oraya bakıyorum ama kuş hala orada. Ve hala bana bakıyor. Belki Mert’e bakıyordur. Ayağa kalktım ve su almak için sebilin yanına gittim. Hass. Ciddi ciddi bana bakıyor. Ben nereye gitsem kafasını oraya çeviriyor. Neden ya? Tamam. Sakin ol. Benim kuruntum. Belki oraya yuva falan yapacaktır, ya da ne bileyim kokum falan dikkatini çekmiştir. Dünkü hediye parfümden kullandığımdan dolayıdır belki.

    Saat 12.15. Çok güzel. Bu kuş faslı sayesinde saatler su gibi geçti. Bazıları işi bıraktı bile. Ben ise sadece beklemeye başladım.

    Mert-“Kanka, bu güvercin seni dikizliyor galiba.”

    b-“Ben de anlamadım ki? Herhalde yeni parfümümden dolayı.”

    Mert-“Benim sana aldığım mı kanka?”

    b-“Senin aldığını çöpe attım. O ne pis bir kokuydu lan. Eşek ölüsü aroması mı var?”

    Mert-“Lan niye çöpe attın? Bana verseydin bari. Afrodizyaklıydı o.”

    b-“Sen ben yapacağın işi… Neyse. Hadi öğle yemeğine gidelim.”

    Mert-“Var ya yemin ediyorum bir daha sana bir şey almayacağım. O afrozdiyaklı parfüm olmadan Pelinsu’ya karşı hiç şansın yok. Bir yığın da para saydım.” Dedi ve ayağa kalkıp Pelinsu’nun yanına gitti. Mert ne dediyse Pelinsu gülmeye başladı. KISKANIYORUMMM!! Mert nasıl kızlarla bu kadar iyi iletişim kurabiliyor? Ve ben niye bu kadar yıkığım amk. Mert bana gel işareti yaptı. Yanlarında bir kız daha vardı. 1.67 boylarında bir kız. Pelinsu ise 1.80 boyunda. Ben 1.85 ve Mert de benimle aynı boyda. Yanına gittim ve beraber asansöre bindik. 0 a bastık ve beklemeye başladık.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 9.
    +1
    Dışarıya çıktık ve lokantaya yürümeye başladık. Herkes sohbet ediyor. Benim dışımda. Ben ise Pelinsu’ya öyle büyülenmiş gibi bakıyorum. Kız gerçekten çok güzel.

    Mert-“Senin adın neden Nejla, Necla değil?”

    Nejla-“TDK dan haberi olmayan bir asalak nüfus memuru olduğu için adım Nejla oldu. J ile yazmış ya. Kaç defa sorun yaşadım.”

    Pelinsu-“Keşke dava falan açsaydınız.”

    Nejla-“Babam uğraşmamış hiç. Hem artık alıştım yani değişmese de olur.”

    Mert-“Bir Bine, sen niye konuşmuyorsun?” Mert’in bu sözüyle kendime geldim.

    b-“Öyle dalmışım işte.”

    Pelinsu-“Senin ismin nereden geliyor? Yani çok garip bir isim.”

    b-“Benim ismimi rahmetli dedem koymuş. Kahvede iddiayı kaybetmiş ve bana bu ismi koydurmuş.”

    Nejla-“Senin durumun benden beter. Kahvede iddia kaybetti diye böyle isim mi konur? Annen baban bir şey demedi mi?”

    b-“Dedem hakkımı helal etmem, gözüm açık giderim diyince mecburen kabul ettiler.” O arada bir kedi üzerime doğru yürümeye başladı. Yavru bir kedi. Sevimli. Ama ben sevmem. Aman benden uzak dursun.

    Pelinsu-“Kusura bakma ama ailen biraz eski kafalıymış. Ayy. Kediye bak... ”

    b-“Kanka, kediyi alsana.”

    Nejla-“Kediden mi korkuyorsun?”

    b-“Hayvanlarla aram pek iyi değildir.”

    Pelinsu-“Aaa neden?” dedi ve eğilip kediyi kucağına aldı. “Bence sevimli, baksana şu tatlılığa. Bir sev.” O yaklaştırdıkça ben uzaklaşıyorum. Rezil oldum ya rezil. Bugün hayvanlar günü mü amk. Ofise kuş girer, dışarıda yavru kedi gelir…

    b-“Lütfen benden uzak tut.”

    Pelinsu-“Tamam tamam. Sen kaybedersin valla. Oyş. Yerim ben seni.” Dedi ve kediyi mıncıklamaya başladı. Rahatsız olmuş görünüyordu. Miyavlamaya başladı. Bana doğru hamle yapmaya çalışıyordu.

    Pelinsu-“Bak kedi de seni sevdi. Gel inat etme de sev şunu.”

    b-“Benim iştahım kaçtı, ben ofise geri dönüyorum.” Dedim ve geri dönmeye gittim.

    Mert-“Kanka, bekle.” Dese de dinlemedim. Tamam, Pelinsu’yu seviyorum ama hayvanlara karşı bir önyargım var. Neden bilmiyorum. Ne zaman bir hayvan görsem, sevimli bile olsa korkuyorum. içimi garip bir his kaplıyor. Oradan uzaklaşasım geliyor. Ve öyle de yapıyorum. Ama bu sefer yapmam pek iyi olmadı. Ne güzel Pelinsu ile aramda bir ilişki başlatabilecektim. Hayvanlardan nefret ediyorum. Bana beladan başka bir şey değiller. Ablam aklıma geldi şimdi. Yüzünü zar zor hatırlıyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 10.
    +3
    GEÇMiŞ

    Çayırda bir yerdeydik. Ablam, abimle beni arada buraya çay içmeye getirirdi. Sonra da oturur bizim sorunlarımızı dinlerdi. Bir kedi yaklaşınca ben korktum ve sandalyeye çıktım. Ablam ise kediyi kucağına aldı ve:

    Abla-“Neden korkuyorsun ki kediden? Sana bir zararı yok.”

    Abi-“Abla bırak ya. O her şeyden korkuyor.”

    b-“Hayır, korkmuyorum. Sadece hayvanlardan.”

    Abla-“Neden korkuyorsun peki?”

    b-“Çünkü onlar benden nefret ediyorlar.” Ablam şaşırmıştı. Abim ise alaycı moda geçmişti bile.

    Abi-“Tabi senden nefret ederler. Hanım evladı gibisin. Az güvenin olsa seni severlerdi.”

    Abla-“Sen bir sus Talat. Nefret ettiklerini nereden biliyorsun ki?”

    b-“Biliyorum işte. Bak kucağındaki kediye. Sadece senden yemek istemek için yanına geldi. Yoksa o da senden nefret ediyor.” Ablam gülümsedi ve kediyi yere bıraktıktan sonra yanıma geldi. Kafamı okşadı ve:

    Abla-“Onlar bizden nefret ediyor diye biz de onlardan nefret edemeyiz Bir Bine. Eğer biz de onlardan nefret edersek sevilecek kim kalacak?” Bu kadarını hatırlıyorum.
    ···
  10. 11.
    +2
    Günümüz

    Ofiste 4 dönüyorum resmen. Ben ne yaptım? Allah’ımmmmm! Çıldıracağım. Acaba hakkımda ne düşündü? Off. Salaklık ettim ya. inanılmaz salağım. Bu kadar salak olacak ne yaptım ben? Bilgisayarda boş boş takılırken omzuma biri dokundu. Arkamı döndüğümde Musa abiydi bu.

    Musa-“Bir Bine. Senin yemekte olman gerekmiyor muydu?”

    b-“Sorma abi. işi batırdım. Yolda bir kedi geldi, Pelinsu da kediyi sevmem için ısrar edince oradan ayrıldım.”

    Musa-“Eh be Bir Bine. Kaç kere konuştuk bunu? Hayvanların sana bir zararı yok. Neyinden korkuyorsun anlamıyorum ki. Bir pgibologa falan gözük de dedim sana. Keşke zamanında dinlesen şu abini.”

    b-“Ama eminim bundan sonra kesin pgibologa gideceğim. Bugün bana büyük bir ders oldu.”

    Musa-“Yemek yemediysen git yemek ye de gel. Akşama kadar aç kalma.”

    b-“Abi şu an hiç yemek yiyecek durumda değilim. Yaptığım aptallığımla yalnız kalmak istiyorum.”

    Musa-“Sen bilirsin. O zaman benim de bayağı işim vardı. Sonra konuşuruz.” Dedi ve işinin başına döndü. Off. Zaman yine geçmiyor. Acaba ne yaptılar? Acaba hakkımda ne konuşuyorlar? Bu bekleyişe dayanamıyorum. Ben yine masaya kafamı koydum ve bunları düşünüyordum. Yine biri omzuma dokundu.

    b-“Musa abi dediğim gibi…” derken omzuma dokunan Pelinsu’ymuş.

    Pelinsu-“Bir Bine, sana bir özür borçluyum. Kedilere alerjin olduğunu bilmiyordum. Sana onu yaklaştırıp sevmen için ısrar etmem kabacaydı. Özür dilerim. Alerjinin olduğunu önceden söylemeliydin. Ve alerjin yüzünden bütün hayvanlardan da korkmamalısın.” Lan Mert. Yine kurtardın lan beni.

    b-“Önemli değil. Benim önceden söyleyip oradan gitmemem lazımdı. Ben asıl özür dilerim.”

    Pelinsu-“iyi o zaman ödeştik. Pazartesi tekrar çıkacağız o zaman. Sen de geliyorsun bu sefer.”

    b-“Tamam. Gelirim.” Dedim ve o da yerine yürümeye başladı. Lan Mert. Her seferinde hayat kurtarıyorsun amk. Mert de yanıma geldi.

    Mert-“Sana şans yaratmaktan yoruldum kanka. Bugün evi toplamana yardım etmeye gelemeyeceğim.” Dedi ve ellerini sanki çok yazı yazmış da yorulmuş gibi sallamaya başladı.

    b-“Sen hayatımı kurtardın amk. Ben bir evi mi toparlayamayacağım? Toparlarım senin gelmene gerek yok.”

    Mert-“Ben de öyle düşünmüştüm kanka.” Dedi ve bilgisayarına döndü. Bu da güzel bir şey yapınca bu kadar ego yapmasa ne iyi olur.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 12.
    +2
    TALAT (BiR BiNE’NiN ABiSi)

    Karım hamile olduğundan işten çıkar çıkmaz eve gitmem gerekiyor. Eskiden olsa biraz işyerindeki arkadaşlarla takılırdım. işten çıkmama fazla bir zaman kalmadı. Şu class’taki sorunu da çözebilirsem gidebilirim. Bu işi yarına bırakmamam en iyisi. Çözemedim gitti. Balkona çıkıp bir sigara yakayım da kafamı toparlayayım.

    Sigaramı içerken bir kuş balkonun korkuluğuna kondu. Bana dikkatli dikkatli bakıyordu. Görünce şaşırdım. Hatta ağlamaklı oldum. Bu o mu? Bana mı öyle geliyor? Uçup omzuma kondu. Evet. Bu o. Gerçekten de o. Daha sonra aşağıya uçtu. Demek ki beni aşağıya çağırıyor. Hemen içeri girdim ve işi projeyi kaydedip işyerinden ayrıldım. Her yerde kuş var. Hangisi o? Sokak köpeği yanıma geldi. Pantolonumdan ısırdı ve beni çekiştirmeye başladı.

    Talat-“Tamam bırak ben seni takip ederim.” Diyince bıraktı. O önden ben de arkasından yürümeye başladım. Eski bir fabrikanın deposuna geldik. Köpek etrafı koklamaya başladı. Her yeri didik didik etti. Lakin kimse yoktu.

    Köpek-“Kimse yok. Konuşabilirim.” Demesiyle gidip köpeğe sarıldım.

    Talat-“Abla. Seni çok özledim. Nerelerdeydin?” Ağlıyordum arada da.

    Köpek-“Kollarım olsaydı ben de sana sarılırdım. Biliyorum. Bir anda kayboldum. Ama Eternal’deydim.” Sonunda onu serbest bıraktım ve ayağa kalktım.

    Talat-“Eternal mi? Neden oradaydın? Orası senin bana küçükken anlattığın ve kesinlikle gidilmemesi gereken yer değil mi?”

    Köpek-“Evet öyle. Ama orası artık evim. Buraya kısa süreliğine geldim. Bir Bine artık yeni köprü olmaya hazırlanmalı.” Sigaramı çıkardım tam yakacakken:

    Köpek-“Sakın sigara falan yakma. Zaten burnum hassas. Senin şu anki kokun bile sanki sigara banyosu yapmışsın gibi geliyor. Zaten sigara kokundan dolayı seni zar zor bulabildim.”

    Talat-“Tamam. Peki asıl vücudun nerede?”

    Köpek-“Vücudum Eternal’de. Sadece ruhum serbest bırakıldı. O da yeni köprüyü eğitebilmek için.”

    Talat-“Ve o köprü de Bir Bine mi? O zaman sana bol şans diliyorum. Hayvanlara hala yaklaşamıyor.”

    Köpek-“Biliyorum. Birkaç ayrı konuşma girişimim oldu ama hepsinde benden kaçtı.”

    Talat-“Çok küçüktü. Senin bu yeteneğini hatırlamaması çok normal. Bana bile sanki hayal gibi geliyor.”

    Köpek-“O zaman neden beni takip ettin?”

    Talat-“Kendi gerçeğime tutunmak için. Benim gerçeğim bu. Sen hep hayvanlarla iyi anlaşan ve onları korumak için vücutlarına giren biriydin. Bana anlattığın hayvanların tanrısı olayını bile hatırlıyorum.”
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    +1
    Köpek-“Aslında sen köprü olsaydın daha iyi olabilirdi.”

    Talat-“Ama ben seçilmedim değil mi? Hayvanların tanrısının bildiği bir şey var ki köprü olarak Bir Bine’yi seçti.”

    Köpek-“Hayvanların tanrısı dediğin kişinin bir adı var. ismi Haylaus.”

    Talat-“Biliyorum. Seni görmek gerçekten çok iyi geldi abla. Ne zamandır karımın hamileliğinden dolayı dışarı çıkamıyordum.”

    Köpek-“Sen evlendin mi? Ve karın hamile mi?”

    Talat-“Evet. Hem de ikinci çocuğumuza. ilki kız oldu ve ismini Deniz Binnur koyduk. Normalde sadece senin ismin olan Binnur’u verecektim ama karım Deniz de olsun istedi. Onun için iki isim verdik.”

    Köpek-“Benim ismimi vermene gerek yoktu…”

    Talat-“Sen gittikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bir Bine iyice içine kapandı. Evlendikten sonra yanıma almayı bile istedim. Reddetti. Lise ve üniversiteyi kendi çabalarıyla okudu. Arada ben de ona yardım ettim ama onun çabası yanında gölde bir damla su kalır. Buraya ne için geldiğini tahmin edebiliyorum. Bir Bine’yi aramamı istiyorsun değil mi?”

    Köpek-“Keşke çocuğunu da görmeye gelebilseydim.”

    Talat-“Sorun değil. istediğin zaman çocuğumu görebilirsin. Kendisi hayvanları çok sever. Onu öyle yetiştirdik. Kalacak yerin var mı?”

    Köpek-“Ben bir sokak köpeğiyim. Bütün sokak benim kalacağım yer.”

    Talat-“Benimle kalsana birkaç gün. Hem bu köpeğe o arada sahip de bulurum. Hem de sen kalacak yer bulmuş olursun. Hem de karım ve kızımla tanışmış olursun. Bir Bine ile konuşman daha kolay olur.”

    Köpek-“Tamam da karın köpeğe bir şey demesin…”

    Talat-“Demez demez. Zaten ne zaman sokak köpeği bulsa bahçemize getiriyor, sahiplendirene kadar da bırakmıyor. Yani onun da hayvanlarla arası iyi.”

    Köpek-“Öyle diyorsan. Tamam o zaman geliyorum.” Hemen eğilip sarıldım.

    Talat-“Hay yaşa be ablam. O zaman gel gidelim.” Dedim ve yürümeye başladım. O da yanımda yürümeye başladı.
    ···
  13. 14.
    +1
    BiNNUR

    Arabaya bindik. Bana kapıyı açtı ve ön koltuğa atladım. Talat da sürücü koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı. (Şimdi kararsız kaldım. Hangi hayvanda olduğunu belirtmek için köpek mi desem yoksa direk Binnur mu desem. Neyse bakalım. Ben köpek diyeceğim.)

    Köpek-“Araban güzelmiş.”

    Talat-“Teşekkür ederim. Dur gitmeden önce Bir Bine’yi arayayım.” Telefonunu çıkardı. Tuşlu telefon görmemek garipti. Ne zamandır acaba Eternal’deyim? Dokunarak menülere falan giriyor. Dokununca ekran kirlenmez mi? Ne anlamı var dokunmatiğin? Ama arama sesi değişmemiş. Hala ararken dıııt dıııt diye bekliyorsun. Hoparlöre almıştı. Telefonu açtı.

    b-“Efendim abi.”

    Talat-“BB. Nasılsın?”

    b-“Abi, bana BB dememeni kaç kere söyledim? Benim adım Bir Bine. Biz Amerika’da yaşamıyoruz.”

    Talat-“Tamam tamam. Anladık. Ne yapıyorsun?”

    b-“Eve gidiyordum.”

    Talat-“Ne taraftasın? Seni de alayım.” Fısıltılı bir şekilde:

    Köpek-“Şimdi mi?” Eliyle onaylama işareti yaptı.

    b-“Abi, gerçekten hiç halim yok. Daha evi toparlayacağım.”

    Talat-“Lan sen gel bir. Beraber toparlarız. Sana bir sürprizim de var.”

    b-“Gerçekten yorgunum…”

    Talat-“Uzatma lan. 40 yılda bir çağırdık ret mi edeceksin?”

    b-“Tamam abi. Beni Aksoy bulvarından al.”

    Talat-“Tamamdır. 10 dakikaya oradayım. “ dedi ve telefonu kapattı. Arabayı çalıştırdı ve gaza bastı.

    Köpek-“Bu sence iyi bir fikir miydi? içinde ben varken korkup arabaya binmeyebilir.”

    b-“Biner biner sen merak etme.”

    Bir süre sonra vardık. Bir Bine de söylediği yerde bekliyordu. Arabayı kenara çekti ve:

    Talat-“Hadi çabuk bin. Burada fazla duramam.” Beni görünce kaçma isteğini hemen anladım. Köpeklerin özelliğinden dolayı korktuğunda vs. anlayabiliyorum. Ve o gerçekten de korkuyor.
    ···
  14. 15.
    +1
    b-“Abi köpek…”

    Talat-“Lan arkaya bin kenara sığın acele et. Ceza yersek sen ödersin ha.” Hemen arka kapıyı açtı ve kendini resmen arkaya attı. Şoför koltuğunun arkasına büzüldü. Arada bana bakıyor bir şey yapacak mıyım diye. Talat gaza bastı ve yola devam ettik. Ben bilerek bir tane havladım ve

    b-“Abi… Saldırmaz değil mi bak valla aşağı atlarım.”

    Talat-“Ağzına bile sıçar. Arabanın kapıları kilitli. istesen de atlayamazsın.”

    b-“Benden ne istiyorsun ya? Amacın dalga geçmekse başardın artık bırak da gideyim.”

    Talat-“Bu gece benim misafirimsin. Hem yarın senin işin de yok. Gece geç saatlere oturup kardeş kardeş takılırız.” Konuşmalı mıyım bilmiyorum.

    b-“Kardeş kardeş takılalım da ne gerek vardı köpeğe şimdi?” Benden 3. şahıs olarak bahsetmesi hoşuma gitmiyor. Biliyorum, benim kim olduğumu bilmediğini ama yine de hoş değil. Yine havladım. Biraz açılmıştı tekrar büzüldü.

    Talat-“Korkutmayı bırakır mısın artık? Biraz daha korkutursan kalpten gidecek çocuk. Hem Bir Bine’yi istiyordun. Al burada. Ne istiyorsan söyle.”

    b-“Kafan iyi galiba? istersen arabayı ben kullanayım.”

    Köpek-“Kafası iyi değil. Bir Bine. Ben…”

    b-“Abi DURDUR ARABAYI.” Ani bir frenle durdurdu. Kapıyı açmaya çalışsa da açamadı.

    b-“Kilidi aç.”

    Talat-“Lan dur da bir dinle…”

    b-“Ne dinlemesi, bu köpek konuştu.”

    Talat-“Aaa. Valla mı lan? Söylemesen bilmeyecektim. Elbette konuştu.”

    b-“Abi ne saçmalıyorsun ya? Eğer şaka falansa yemin ederim…” Ağlamamak için kendini tutuyordu neredeyse. Bu kadar korkmasını beklemiyordum.

    Talat-“Ne yaparsın? Bir daha benimle konuşmaz mısın? Şu anki durumumuzdan çok da değişiklik olmaz yani. ilk önce bir sakinleş. Derin derin nefes al.” Nefes almaya başladı. “işte böyle. Tamamdır. Şimdi o konuşacak, sen dinleyeceksin, anladın mı?”

    b-“Çok saçma…”

    Talat-“Anladın mı dedim?”

    b-“Anladım anladım.”

    Talat-“Konuş.”

    Köpek-“Bir Bine. Buraya senin için geldim.”
    ···
  15. 16.
    +1
    b-“Allah’ım bu rüya, bu rüya, bu rüya…”

    Köpek-“Öyle rahat edeceksen öyle düşün. Öncelikle buraya gelmemin nedeni seni hayvanlar ile insanlar arasındaki köprü olduğunu söylemek için.”

    b-“Ne köprüsü neden bahsediyorsun? Uzaylı falan mısın?”

    Köpek-“Sözümü kesme dandik.”

    b-“Tamam. Kesin rüyadayım artık eminim. Bunu bana ablam söylerdi.”

    Köpek-“Bir susarsan konuya gelmek istiyorum. Bundan önceki görevli olan ben Binnur, bu görevi sana devretmeye geldim.” Uzun bir sessizlik oldu.

    b-“Bu hiç komik değil.”

    Köpek-“Yalan bir şey yok. Ben…”

    b-“Bu ŞAKA HiÇ KOMiK DEĞiL. Ablamı köpek yerine koymak mı? Bu nasıl bir şaka böyle? Hem ses ablama bile ait değil. Sanki köpeğin boğazından geliyormuş gibi yapmışsın sesin montajını. Kalın erkek sesi çıkıyor. Hatta araya pelteklik eklemişsin ki beni kandırmak için.”

    Köpek-“Bana istediğin soruyu sor. Anında cevaplayacağım.”

    b-“iki kere iki?”

    Köpek-“Gerçekten bunu mu sormak istedin? 4 yapar.”

    b-“Annemin kızlık soyadı?”

    Köpek-“Aydınoğlu”

    b-“Çekos devdıbını getir.”

    Köpek-“Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”

    b-“Ahmet'in kaynanası, Mehmet'in kaynanasının annesi oluyorsa; Mehmet, Ahmet'in neyi oluyor?”

    Köpek-“Ne bileyim ben be? Bir de onu mu şimdi hesaplayacağım?”

    b-“Tamam. Bu gerçekten ablam. Ama aklım almıyor. Neden köpek oldun?”

    Köpek-“Lafımı bitirmeme izin verirsen anlatacağım. Ben sadece köpek değilim. Bütün hayvanlarda ben varım ve ben bütün hayvanlarım. Şu an anlaşılmaz geldiğinin farkındayım ama ileride anlayacaksın.”

    b-“Tamam. Bu dediğini küfür olarak birine etmem gerektiğinde kullanacağım. Ama bu çok mantıksız. Yok yok. Ben kesin rüyada falanım. Zaten sabah ki olaylar da hiç yaşanmadı.”

    Köpek-“ Camdan içeriye giren güvercin bendim. Ve o kızıl saçlı kızın tuttuğu kedi de bendim. Bu arada sevgilin güzelmiş.”
    ···
  16. 17.
    +1
    b-“Se sevgilim falan değil. Sadece iş arkadaşıyız.”

    Köpek-“Ben gelene kadar kızı ağzının suyu aka aka izliyordun.”

    Talat-“Eve geldik. Ha bu arada Bir Bine. Bu bir sır, anladın mı? Kimseye hiçbir şey söylemiyoruz.”

    b-“Neden bana söylediniz ki o zaman? Ben bunları bilmeden de mutlu yaşayabilirdim.” Biraz yaklaştım ama kendini geri çekti. Daha hazır değil demek ki.

    Talat-“Ablan olduğunu bilmene rağmen hala ondan korkuyor musun?”

    b-“Ablamdan değil, cisminden korkuyorum. Bana her şeyi anlatın. Arabadan inmeden önce. Neden bir köpeksin? Bedenin nerede? Ya da geri insana mı dönüşeceksin?”

    Köpek-“Bedenim Eternal’da. Ve sen de ileride hayvanların bedenine girmeyi öğreneceksin. Ruhun hayvanların bedenleriyle bütünleşiyor. Genellikle ruhun hemcinsinle daha kolay bütünleşir ama karşı cinsinle de bütünleşebilmesi mümkün.”

    b-“Peki başka bir insanın bedenine girebiliyor musun?”

    Köpek-“Bu kanun hayvanlar için geçerli. insanlar için değil. Ve geri insana dönüşmeyeceğim artık. Seninle işim bittiğinde Eternal’a geri döneceğim.”

    b-“Eternal de neresi? Eternal Türkçede sonsuzluk anldıbına geliyor.”

    Talat-“Konuyu kapatalım artık. Daha sonra detayları dinlersin.” Dedi ilk önce uzanıp ablamın kapısını açtı sonra da kendi kapısını açıp aşağı indi. Ben de aşağı indim. Ama hala ondan uzak duruyorum. Yani korkumu tek bir günde yenemem ya? Zaten bütün hayvan felaketinin sebebi de ablammış. Ama aklım almıyor. Küçükken böyle numaraları olduğunu da hatırlamıyorum. Ama abim her nasılsa hatırlıyor.
    ···
  17. 18.
    +1
    BiR BiNE

    içeri girer girmez Deniz köpeğin üzerine koşmaya başladı.

    Deniz-“Aaa köpek.” Dedi ve köpeğe sarıldı. Eğer ki benimle konuşmasa derim ki normal köpek. Arada kaşınıyor falan. Ne bileyim dört ayak üzerinde durmak zor gelir bana. Hem de bu kadar süre.

    Sevim-“Hoş geldin Bir Bine. Ne zamandır gelmiyordun bize…”

    Talat-“Sen neden ayağa kalktın bakayım? Doktor ne dedi? Yatsın dinlensin demedi mi sana?”

    Sevim-“Yaa ama sıkıldım evde. Bak hem eve ne güzel köpek de getirmişsin. Biraz köpekle uğraşırım…”

    Talat-“Onun işi senin değil. Bir Bine’yi boşa getirmedim ben.”

    Sevim-“Ne kadar ayıp Talat. O misafir. Köpekle niye o ilgilensin? Hem Bir Bine hayvanlardan korkar.”

    b-“Beni daha iyi tanıyamazdın.” Diyince köpek… aman ablam havladı. Ben de yerimden sıçradım resmen. Kafam çok bulanık amk. Gıcıklığına yapıyor sanki. Ama sanki orada da ablam yokmuş gibi. Tamam ya. Ben rüyadayım. Ya da uyuşturucu falan mı çektim acaba? Dünkü partide içtiğim bir şey mi dokundu?

    Sevim-“ismi var mı köpeğin?”

    Talat-“Daha isim vermedim.”

    Deniz-“Köpük olsun.” Diyince ablam Deniz’i yalamaya başladı.

    Talat-“Hoşuna gitmiş gibi duruyor. Şimdi siz içeri geçin. Biz de köpeği yıkayıp geliyoruz.”

    Deniz-“Köpek değil o, Köpük.”

    Talat-“Tamam tamam. Köpük’ü yıkayıp geliyoruz. Yemekten sonra oynarsın.”

    Deniz-“Tamam.” Dedi ve içeri koştu.

    Sevim-“Bir Bine. istersen sen de gel içeriye.”

    b-“Yok yenge sen git. Biz hallederiz köpeğin temizliğini.”

    Sevim-“Tamam sen bilirsin.” Dedi ve içeriye girdi. Uzaklaştığını kontrol ettikten sonra tekrar konuşmaya başladı:

    Köpük-“Kızın çok güzelmiş. Hiç sana benzemiyor.”

    Talat-“Ha ha ha. Çok komik. Neyse seni bir yıkayalım. Bir Bine. Sen de ne kadar daha uzak kalacaksın?”

    b-“Köpek olmadığı zaman.”

    Talat-“Niye böylesin anlamıyorum ki. Normalde de hayvanların sana zararı yok. Bir de kendisi ablamız.”

    b-“Yani bu kadar hızlı kabullenmemi beklemiyorsun herhalde?”

    Talat-“O kadar soru sordun ya? Neyini kabul edemiyorsun?”

    b-“Şöyle düşün. Gözlerini kapatıyorsun, ve açtığında birden kendini ejderhaların olduğu bir diyarda buluyorsun. Sen direk gidip “aa ejderha diyarına geldim” mi dersin?”

    Talat-“Amma hayal gücün varmış seninde ha. Ejderha ne alaka?”

    b-“Bu da o kadar absürt işte. Köpek konuşuyor, ablam olduğunu söylüyor ve benden hem köpeklerin konuşup hem de ablam olmasını kabullenmemi bekliyorsun? Bu da o hikaye kadar mantıksız.”

    Talat-“Eğer hayvanlardan korkan biri olmasaydın sen de ablamın biz küçükken de böyle hayvan biçimde gelip benimle konuştuğuna şahit olurdun.”

    b-“Abi. Sen ablam kaybolduktan sonra yıllarca pgibolojik tedavi gördün. Benden gizledin ama biliyorum. Sonunda yeni bir hayat kurdun ve yine böyle bir şey olmasına izin veremem sana.” Köpek boynunu eğdi bir süre. Ve sonra:

    Köpük-“Talat. Sana yaşattıklarım için özür dilerim. Köpeğe sahip çıkabilir misin? Biraz yalnız kalmam gerekiyor.”

    Talat-“Abla o kadar kötü bir şey yaşamadım.” Dese de artık köpek konuşmuyordu. Hemen gökyüzüne baktı. Ben de onunla beraber baktım. Evin arka bahçesindeki ağaca konmuş bir serçe kanat çırpıp uzaklaşmaya başladı. Abim de onun arkasından izlemeye başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    +1
    Sinirli bir şekilde bana döndü ve:

    Talat-“Neden bundan bahsettin ki? Amacın ablamı üzmek miydi?”

    b-“Ne ablası? Nasıl inanabiliyorsun bu yaşananlara ya? Belki ablam değil. Belki onun zihnini almış başka biri. Hem ablam Eternal denen bir yerde değil mi? Hem Eternal ne?”

    Talat-“Daha fazla soru sorma. Eğer zamanında bu kadar korkak, pısırık olmasaydın onun ablam olduğunu bilirdin, Eternal neresi bilirdin, bize bakmak için ne kadar uğraştığını bilirdin. Ama sen hep korkmayı seçtin…”

    b-“Yeter. Ben seni düşündüğüm için bunları söyledim. Hatırlamıyor musun? Ablam gittikten sonra ne kadar ağladığını? Onu aylarca her yerde aradın. Ama bulamadın. Kullandığın antidepresanlardan bahsetmiyorum bile. Seni hayata döndüren Sevim yenge oldu. Şimdi o hayatını da mı çöpe atacaksın?”

    Talat-“Benim hayatımı çöpe attığım falan yok. Bundan sonra ablam gitse de ben o duruma düşmem. Sadece senden tek istediğim şey onu kabul etmen. En azından geri Eternal’e dönene kadar. Ondan sonra ne yaparsan yap. Eğer abin olarak üzerinde en küçük bir hatırım varsa onu öyle kabul et. Geri dönene kadar.” Neden bu kadar ileri gidiyor ki? Gerçekten de ablam mı ki? Evet, her şeyi benziyor ama gerçek mi bunlar? Bilmiyorum.

    b-“Tamam. Kabulleneceğim. Ama yine de buna alışmam için zamana ihtiyacım var.”

    Talat-“Tamam, zaman kolay. Ama onun yanında yaşadığımız kötü durumlardan bahsetmek kesinlikle yasak. Ne maddi sıkıntımızı bilecek, ne de benim antidepresan kullandığımı, ne de senin başına gelenleri. Anladın mı?”

    b-“Anladım abi.”

    Talat-“Anladıysan sıkıntı yok. Şimdi şu köpeği yıkayalım. Ablam gitmeseydi daha rahat yıkardık. Sen sadece hortumu tut. Ben temizlerim.”

    b-“Zaten ben yaklaşamam ona.” Dedim ve hortumun yanına gittim. Suyu açtım ve köpeği yıkamaya başladık.
    ···
  19. 20.
    +1
    Binnur

    Gitmemin aileme kötü bir etki yaptığını hep biliyordum ve bunları da duymaya hazırım sanıyordum. Değilmişim. Sadece kendimi hazır sanıyormuşum. Öylece gelip onlara “ben geldim” demek isterdim. Ama kendi bedenimde bile gelemiyorum. Hatamın cezası bu kadar ağır olmamalıydı.

    “Nereye gidiyorsun?” Bu onun sesi mi? Hatırlıyorum. Bir ağaca kondum ve:

    Serçe-“Sadece yalnız kalmak istiyorum.”

    “Yalnız kalma hakkını çoktan kaybettin. Eğer onun ölmesine izin vermeseydin şu an ailenle vakit geçiriyor olacaktın.”

    Serçe-“Ama ben…”

    “Sessizlik.” Birden önümde belirdi. Altın bir kürk, aslan biçiminde biri. Bu Haylaus.

    Haylaus-“Eğer Hinn böyle bir şey rica etmeseydi kesinlikle kabul etmezdim.”

    Serçe-“Biliyorum efendim. Beni affetmeyeceğinizi de biliyorum. En azından kardeşimi eğitene kadar dünyada kalmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim.”

    Haylaus-“Senin de diğer insanlardan farkın yok. Sadece ruhunla hayvanlarımı kirletiyorsun. Eternal’den biraz da olsun uzaklaşmak istedin, ve bu yüzden de kardeşini eğitmeyi bahane ettin. Ama bu son ricandı. Bundan sonra Eternal’de kalacaksın.”

    Serçe-“Cezamdan razıyım efendim. Ama size sormak istediğim bir sorum var. Neden Bir Bine’yi tercih ettiniz? Talat bu iş için daha uygun. Bir Bine hayvanlardan korkar.”

    Haylaus-“Ve korkmalı da. Ancak bizden bu kadar korkan biri bize zarar vermeye cüret edemez.”

    “Yanılıyorsunuz efendim. Korkan biri korkusuna yenik düşüp tekrar korkmamak için hayvanları katlebilir.” Bu sesi de tanıyorum. Zaten gölgelerden çıktı. Gümüş renkte kürkü vardı ve kurta benziyordu.

    Haylaus-“Hinn. Sen de mi buradaydın?” Bu Haylaus’un yardımcısı Hinn.

    Hinn-“Efendim. Bir Bine’yi seçmenizin amacı insanları teste tabi tutmak istemenizdi değil mi? Gördüğümüz gibi kendi ablasından bile korkuyor. Başaracağına inanmasanız böyle bir görevi ona vermezdiniz.”

    Haylaus-“Başaramayacağını bildiğimden görevi ona vermek istedim. Sen ilgilenirsin burası ile. Ben gidiyorum.” Dedi ve kayboldu. Hinn bana döndü ve:

    Hinn-“Haylaus’un seni affetmeyeceğini bilmene rağmen özür dilemek adına Bir Bine’yi eğitmeyi kabul ettin. O Eternal’den kaçmak için bahane uydurduğunu söylese de o da içten içe biliyor. Bu emeğin karşılıksız kalmayacak. Merak etme.”

    Serçe-“Benim tek isteğim ailemin iyi olması. Benim hatama düşmemeleri. Kendi hatam yüzünden onlara acı çektirdim.”

    Hinn-“Şimdi telafi etmek için fırsat var elinde. Git Bir Bine’yi eğit. Eğitirken de eğlenmeyi unutma.” Dedi ve kayboldu. Artık geri dönmemin zamanı geldi. Kanatlarımı çırptım ve uçmaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···