/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 51.
    0
    Nejla-“Sen biliyor muydun Bir Bine’nin de okçuluğa merakı varmış.”

    Pelinsu-“Aaa. Ciddi misin?” Aslında ben ‘bu devirde ok kullanan mı kaldı amk’ diyen biriydim ama mecbur bu yeteneği öğrenmek için okçuluğu sevmek zorundayım.

    b-“Yani profesyonel değilim…”

    Nejla-“Zaten orası belli. Oturarak ok atmaya çalışıyorsun. Önce dik durmasını öğrenmen lazım. Hatta bir alıştırma yapalım mı ne dersin?” Yemeği bahane edecektim ama önümdeki yemeği bitirdim bile amk.

    b-“Boşver sen yemeğini ye.”

    Nejla-“Hadi yaa. Sonra da yerim. Hadi ayağa kalk.” Hay amk. Nereden bulaştım bu işe ya. Dediği gibi ayağa kalktım. Pelinsu da arkadan izliyordu.

    Nejla-“Bak şimdi. Şu lastiği al.”

    b-“Lastik ne alaka?”

    Nejla-“Biz alıştırma yaparken onu kullanırız. Hayal etmeyeceksin herhalde?” Dün bütün günüm hayal etmekle geçti.

    Nejla-“Öncelikle dik dur. Sonra yan dur. Sola dönük dur, lastiği omuz hizasında çek. Ve bırak. Alıştırma bu. Şimdi sen yap.” Dediği gibi yaptım. Sırtımı dikleştirdim, sola doğru yan durdum, lastiği omuz hizasına çektim, irademi de okun içine koymayı ihmal etmedim. Daha sonra bir hayvanı hedef almak istedim ama bulamadım. Dur bir tane var. Bir kedi. Çöpü karıştırıyor. Kediyi hedef aldım. Ve oku bıraktım.
    ···
  2. 52.
    0
    Başım çok ağırıyor. Neredeyim ben? Çok açım. Hem de bayağı açım. Daha yeni yemek yememe rağmen. Sanki yerde yatıyorum gibi. Ayağa kalkmaya çalıştım. Ama yapamıyorum. Dizlerim bir garip. Ellerim bir garip. Gözlerimi açarsam acıyacak gibi. Ama açmak zorundayım. Gözlerimi açtım. Çok farklı görünüyor her şey. Yerde yatıyorum. Karşımda olanları görünce daha çok şoka uğradım. Pelinsu ve Nejla beni uyandırmaya çalışıyorlardı. Beni mi? Başardım mı? Bedenim orada ölü gibi yatıyor amk. Geri dönmem lazım lakin ayağa bile kalkamıyorum.

    “Sen yeni köprüsün değil mi?” Aslında biri konuşuyor değil. Sanki hissediyor gibiyim bunu. Zihnimde. Ve bana nefretini de hissediyorum. Devam etti. “Ben bu bedenin asıl sahibiyim. Eski köprü senin benim bedenime gelebileceğini söylemişti. Senin gibi iğrenç lanetli bir ruhu kabul ettiğim için bana minnettar olmalısın. Umarım işimiz çabuk biter.” Eski köprü mü? Ablam buralarda mı? Bu kedi sanırım huysuz. Irkçılığın doruklarında bir de. Lanetli ruhmuş. insanım diye neyim lanet aq.

    O sırada başka bir kedi bana yaklaşmaya başladı. içimde belli belirsiz dürtüler yükselmeye başladı. Benim korkum ve bedeninde bulunduğum kedinin kızgınlığı birleşti sanki. O gelirse benim yemeğimi yiyecek ve ben aç kalacakmışım gibi bir histi bu.

    Kedi-“Sonunda başarmışsın bedene geçmeyi.” Sonunda onun nefreti biraz olsun sakinleşti ama benim korkum devam ediyordu. Kendi boyumda bir kedi bana yaklaşıyor yani. Neyse ki mesafeli duruyor.

    b-“Abla, sen misin?”

    Kedi-“Elbette ki benim.”

    b-“insanların yanında konuşmamız doğru mu?”

    Kedi-“Şu an ikimiz de miyavlıyoruz. Yani konuştuğumuz falan yok. Bu hissi unutma. Her seferinde bir hayvanın bedenine girmek istediğinde bunu yapacaksın. Neyse. Şimdi sana ayağa kalk derdim ama ne kadar zor olduğunu biliyorum. Onun için önce ruh baskısıyla başlayacağız.”

    b-“Acelem var. Orada bedenim öylece yatıyor, kızlar korkmuştur.”

    Kedi-“Merak etme. işimiz hızlı bitecek. Şimdi zihninde bedenin sahibiyle konuştun değil mi? “

    b-“Evet.”

    Kedi-“Ben dediğim için ruhuna baskı yapmadan direk seni kabul etti. Şimdi ruhuna baskı yapacak ve canın biraz acıyacak. Ve bedenine geri döneceksin. Ruha baskıyı öğrenmek için biraz acı çekmen lazım. Şimdi elinden geldiğince bedende durmaya çalış. Sen de baskıya başlayabilirsin.”

    “Sonunda. Bir daha benim bedenime gelme.” Dedi ve birden sıkıştığımı hissettim. Üstelik sıkıştıkça yanıyor gibi de bir his var.

    b-“Dah a ne kadar tuta bileceğimi bilmi yorum.”

    Kedi-“Daha başlayalı 10 saniye bile olmadı. Hem ilk denemende bu kadar zorlanman norm…” derken sanki bedenden atılmış gibi hissettim ve kendi bedenimde gözlerimi açtım. Nejla ve Pelinsu başımda bekliyorlardı.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    Pelinsu-“Bir Bine, iyi misin?”

    b-“Ben iyiyim.” Tam ayağa kalkacak iken:

    Nejla-“Ayağa kalkma. Ambulans çağırdık.”

    b-“Ambulansa falan gerek yok. Bir an tansiyonum düştü sadece. Dün de geç yatmıştım o yüzden toparlanamadım.”

    Pelinsu-“Keşke sen de Mert gibi uyusaydın.”

    b-“Neyse ben iyiyim. Şirkete gidelim.”

    Pelinsu-“Bence sen git hastaneye rapor al. Evinde dinlenirsin.”

    b-“Bana ev deme. Daha orada da bir yığın işim var. Ben gidersem Musa abi zora düşer. Gerek yok yani ben çalışırım. Gerçekten iyiyim.”

    Nejla-“iyi sen bilirsin. Ama tekrar fenalaşırsan Musa abiye haber ver.”

    b-“Tamam veririm.” Dedim ve ayağa kalktım. Ama şirkete gitmeden önce yapmam gereken bir şey var. Kenarda duran mama kabını aldım ve dışarıya koydum. O çok aç olan kedi de hemen yemeğe saldırdı. Doğal olarak. Bir süre onca onunla aynı bedeni paylaştığıma inanamıyorum hala. Yaklaşamadığım hayvan ile aynı bedeni paylaştım. Her ne kadar bana kötü konuşmuş olsa da yine de ona teşekkür etmem gerekiyordu.

    b-“Şimdi gidebiliriz.”

    Şirkete vardık. Bir daha bu yeteneği asla ama asla birilerinin yanında kullanmayacağım. Lan bayıldım sandılar yemeği kursaklarında bıraktım amk. Ama garip bir duyguydu. Bir hayvanın bedenine girmek. Kılımı bile kımıldatamadım. Ve bir hayvan ile konuşmak… Aslında konuşmak gibi değil. Hissediyordum sadece. Hisler kelimelere dökülüyor gibiydi. Çok garip ama güzel bir duyguydu. Ben içimde bu karmaşaları yaşarken Mert hala uyuyor amk. iş saati geldi gelecek. Kanepeye gittim ve salladım. Ve yine bir klagiblik yapıp:

    Mert-“5 dakika daha.”

    b-“5 dakika kaldı zaten iş başı yapmamıza. Kalk da bir elini yüzünü yıka kendine gel.”

    Mert-“işyerinde miyiz biz? Evet yaa. Off. işteydik.”

    b-“Bugünlük çekeceksin artık yapacak bir şey yok.”

    Mert-“Tamam tamam.” Ayağa kalktı ve lavaboya gitmeden önce:

    Mert-“Eee. Yemek nasıl geçti?”

    b-“Hiç sorma şimdi. Elini yüzünü yıka anlatırım.”

    Mert-“Yine batırdın değil mi? Bu sefer ne geldi? Fare falan mı?”

    b-“Sen git elini yüzünü yıka anlatırım dedim.” Ve o da gitti. Bilgisayarımın başına geçtim ve işe başladım.

    EDiT:Ben bir duş alıp geliyorum. Gelince seri devam ederim.
    ···
  4. 54.
    0
    GELDiM
    ---
    Mert geldi, olayı anlattım (Tabi kedinin bedenine geçtim diye değil bayıldım diye anlattım.) ve tepkisi aynen şu oldu:

    Mert-“Kanka evren senin bakire kalmanı istiyor.”

    b-“O nasıl söz lan. Allah korusun.”

    Mert-“Kanka yani bu kadarı da fazla. Bayılmak ne? Manyak mısın sen?”

    b-“He manyağım amk. Sanki bayılacağımı biliyordum. Ne yapayım ki? Zaten iyice rezil oldum.”

    Mert-“Bence de iyi rezil oldun.”

    b-“Saol ya çok güzel teselli ediyorsun.”

    Mert-“Ben daha ne yapayım? Sana kızla ortam ayarladım, hem de kaç kere. Sen değerlendiremiyorsan benim suçum mu?”

    b-“Yav tamam anladık.” Ben de nerede kalmıştı derken cama yine bir kuzgun kondu. Hayatım artık normal değil. Tek derdimin bilgisayarımda duran işi bitirmek, Pelinsu ve Mert’i susturmak olduğu günlere geri dönmek istiyorum. Biliyorum tek dedim ama 3 oldu. 3 te bir tek sayı. Ve kafam yine başka başka yerlerde…

    Saatler geçti. Ben yine işimi erken bitirdim ve yeni iş almak için Musa abinin yanına gidecekken Pelinsu gel işareti yaptı. Ben de yanına gittim.

    Pelinsu-“Daha iyi misin?”

    b-“E evet iyiyim teşekkürler.”

    Pelinsu-“Ben burayı yapamadım ya bana yardım eder misin?”

    b-“Tabii ki ederim.” Dedim ve işe yardım etmeye başladım. Bayağı da işi varmış aq. Ben işi yaparken o da sohbet etmeye başladı:

    Pelinsu-“Daha iyi misin?”

    b-“Evet. Şu an daha iyiyim.”

    Pelinsu-“Orada bizi endişelendirdin.”

    b-“Kusura bakma gerçekten…”

    Pelinsu-“Neden kusura bakayım ki? Senin isteğinle gerçekleşen bir şey değildi.” Benim isteğimle gerçekleşen bir şeydi. Kendimi gibeyim.

    b-“Olsun, yine de size zorluk çıkardım.”

    Pelinsu-“Gerçekten önemli değil. Hem bak işime yardım ettin ödeşmiş olduk.” Bu kızı öyle çok seviyorum ki.

    Sohbet muhabbet derken iş anca bitti. Yeni iş alacağım derken iş çıkış saatine kadar Pelinsu’nun işiyle uğraştım. Teşekkür etti ve gitti o da. Ben de dışarı çıksam iyi olacak. Ablama sormam gereken sorular var.
    ···
  5. 55.
    0
    Eve gittim ve ablamı beklemeye başladım. O arada çamaşırları makineye attım, bulaşıkların %40 ını falan hallettim ve yoruldum amk. Makinede de bir yığın bulaşık var. Elle de yıkadım. Bitmiyor arkadaş bitmiyor. Balkonun cdıbını açık bırakmama rağmen ablam hala gelmedi. Nerede takılıyor acaba? Ya da abimle bir şeyler falan mı konuşuyor? Tam da zamanı ha. Hemen gelse de soracaklarımı sorsam. Meraktan çatlıyorum. Yatağıma yedek çarşafları serdim ve yattım. Bayağı yorgunum. Düşününce dünden beridir evi topluyorum, işe gidiyorum. Dinlenecek adam akıllı bir şu zamanım var. Gözlerimi kapattım ve uyuya kaldım.

    RÜYA

    Sokakta küçükken yakın bir arkadaşım vardı. Adı ilker’di. Benim yaşımdaydı ama boyu benden bayağı büyüktü. Onunla top oynar, mahalle maçlarına falan giderdik. Aslında annem ve babam öldüğünde toparlanma aşamasındaydım. ilker de sağ olsun hep yanımdaydı. Bir gün mahallede apartmanın önüne oturmuş çekirdek çiterken bir kedi geldi ve ilker’in ayağına sürtündü. Sevgi veya yemek bekliyordu muhtemelen. ilker de kediye tekme attı ve kedi belli bir mesafe uzağa uçtu.

    b-“Niye vurdun kediye?”

    ilker-“Annen yaşasaydı bilirdin. Onun için ben sana söyleyeceğim. Kediler pireli hayvanlarmış.”

    b-“Pire ne?”

    ilker-“Pire çok kötü bir şey. Senin vücuduna giriyor ve vücudunu kontrol ediyormuş. Sureleri falan tersten okutuyormuş.” dıbına koduğum. Bilmiyorum desene bu kadar mı zor? Tabi o zamanlar çocuk aklı mantıklı geliyor.

    b-“Sureleri tersten okuyunca ne oluyor ki?”

    ilker-“Şeytanın hizmetçisi oluyorsun, şeytan seni direk cehenneme zütürüyor.” Cehenneme gitmek diyince zaten benim şalterler attı. Kedi tekrar yaklaşmaya yeltendi ve ben de gelişine tekmeyi vurdum. Biraz fazla sert vurmuş olacağım ki artık kımıldamıyordu. Öldürdüm mü yoksa?
    ···
  6. 56.
    0
    ilker-“Vayy. Süper vurdun ha. Neyse gel maça gidel…” Birden her şey dondu. Ben ilker’e doğru dönüktüm kedi de arkamda kalmıştı. Daha sonra arkamdan bir ses geldi. Ses çok merhametli ve bir o kadar da güzeldi:

    “Sana söylemiştim değil mi ama? insanlara güvenmemelisin demiştin. Keşke beni dinleseydin oğlum.” Arkamı dönmem ile bayağı güzel bir manzaraya tanık oldum. Altın sarısı renginde bir aslan vardı. Ve yerde de vurduğum kedi ayağa kalkmış o aslana bakıyordu. Ölmemiş demek ki. Kafamı kedinin bedenin olduğu yere çevirdim. Bedeni hala vurduğum yerde, ağzından da kan geliyordu. Demek ki ölmüş. Ayakta olan şey de ruhuydu.

    Kedi-“Sizden özür diliyorum. Sizi dinlemediğim için suçlu benim. Peki şimdi ne olacak? Beni Eternal’e mi göndereceksiniz?”

    “Hahahaha. Hayır tabii ki de. Ben seni sadece uyarmıştım. Bunu uygulayıp uygulamamak senin elindeydi. Uygulamadın ve öldün. Sen yanlış bir şey yapmadın. Hata bendeydi. Eğer seni daha fazla uyarabilseydim bunlar başına gelmeyecekti.”

    Kedi-“Lütfen kendinizi suçlamayın. Ben suçumu kabul ediyorum. Sizden ne kadar özür dilesem de artık geri dönüşü yok.”

    “Evet. Artık bu hayata geri dönüşün yok. Merak etme. Eternal’e gitmeyeceksin. Ormanımda istediğin gibi dolaşabileceksin, istediğin yemeği ve sınırsız su bulabileceksin. Hem de insanların kirlettiği sokak suları değil. Hayatında hiç tatmadığın kadar güzel sular içeceksin.” Büyülenmiş gibi bakıyordu.

    b-“Özür dilerim.” Dedim ama sesim çıkmadı. Sesim onlara ulaşmıyor. Hatta kendim bile duyamıyorum. Birkaç defa tekrar ettim ama işe yaramıyor. Kedinin gözyaşlarını gördüm. ilk kez bir kedi ağlar iken görüyorum.

    Kedi-“Ben bunu hak etmiyorum. Sizi dinlemedim, insanlara güvendim ama siz hala bana sevginizi gösteriyorsunuz. Ben bu sevginizi hak etmiyorum.”

    “Bana ihanet etmeyen her kulum benden sevgi görür. Sen de bana ihanet etmedin, sadece kendi yolundan gittin. Şimdi ormanıma girebilirsin.” Kedinin arkasında bir yer belirdi. Yemyeşil bir orman. Sadece oraya bakmak bile insanı cennette hissettiriyordu.

    “Hadi ne duruyorsun? Gir içeri.” Dedi ve kedi de ormana doğru koşmaya başladı. Arkasına son bir kez baktı ve:

    Kedi-“Teşekkür ederim Haylaus.” Dedi ve orman kayboldu. O yumuşak ortam birden sertleşmeye başladı. içimde dal dal korku büyüyordu. Hava bile şiddetlendi. O baktığım aslanın kürkü parlak ve iç ısıtan bir altın renginde iken içinde karanlık ve soğuk bir altın rengine büründü.

    Haylaus-“iNSAAAANN!!” Kükremesi ile dizlerimin üzerine çöktüm. Bana doğru döndü. Gözlerini görmem ile bütün o iç ısıtan, baba hissiyatı veren kişi gitmiş yerine sanki bir canavar, kinin ve öfkenin vücut bulmuş hali gelmiş gibiydi. Hiç olmadığım kadar terledim, korktum, donakaldım. Konuşmak istesem de boğazım kupkuru olmuştu. Bu ölmek gibi bir şeydi sanki. Korkuyorsun ama ölemiyorsun. Sonsuz bir döngüde gibi.

    Haylaus-“BENiM DEĞERLiMi, DEĞER VERDiĞiM ÇOCUĞUMU SEN NASIL ÖLDÜRÜRSÜN? DAHA DÜNYADA GÖRMESi GEREKEN ONCA ŞEY VAR iKEN NASIL OLUR DA ONA DOKUNABiLiRSiN?” Son bir güç ile:

    b-“Ö zür dile rim.”

    Haylaus-“ÖZÜR DiLEMEN ONU GERi GETiRECEĞiNi Mi SANIYORSUN? ÖZÜR DiLE BAKALIM GERi GELECEK Mi?” Birden kedinin bedeninin yanında kendimi buldum.

    b-“Sana zarar vermek istememiştim, sana zarar vermek istememiştim. Böyle olacağını bilmiyordum. Özür dilerim. Özür dilerim. Lütfen geri dön.” Bunlar depoda söylediğim sözler. Tek farkı ‘lütfen geri dön’ dememdi.

    Haylaus-“Geri döndü mü peki?” Hayır diye başımı salladım.

    Haylaus-“CEVAP VER iNSAN. GERi BEDENiNE DÖNDÜ MÜ?” Artık konuşacak takatim bile kalmamıştı. Aşırı kısık bir sesle:

    b-“Hayır.” Diyebildim. Kedinin bedenine dokunmak istedim ama tam dokunacak iken kendimi geri Haylaus’un önünde buldum. Öfkeli gözleri yine karşımdaydı:

    Haylaus-“Siz insanlar asla ders almayacaksınız. Siz insanlar asla bıkmayacaksınız. Siz insanlar asla tüketmekten vazgeçmeyeceksiniz. “ dedi ve avuçlarımda birden bir yanma hissettim. Çığlık attım lakin sesim bile çıkmadı.

    Haylaus-“Sağ elindeki damga sende olduğu sürece çocuklarımın senden nefret etmesi gerektiğini anlayacaklar. Sol elindeki damga da ne zaman korkunu unutsan sana tekrar hatırlatacak. Ve kaçamayacaksın. Siz insanları tanıyorum. Ufacık pgibolojiniz bozuldu mu kendinizi kapatıyorsunuz. Kapanmana izin vermeyeceğim. Ölümüne korkacaksın ama kimse o kadar korktuğunu anlamayacak.” Dedi ve uyandım.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    0
    Hemen yataktan fırladım ve ellerimi kontrol ettim. Ellerimde hiçbir simge yok. Kabustu herhalde. Bunu anlamanın tek bir yolu var. Ablam gelince ona bunu sormam lazım. Boğazım kupkuruydu. Hemen mutfağa koştum ve su içtim. Ama litrelerce içtim, neredeyse damacanayı yarıladım. Susuzluğum anca geçti. Bu neydi böyle? Hala rüyamda o gözler aklımda. Her hayvan bana ona yakın bir gözle bakıyordu. En azından ben öyle hissediyordum. Bu rüyayı görmem pek iyi olmadı. Arkamdan bir ses geldi ve:

    Serçe-“Ben geldim.” Dedi ve omzuma kondu. Ani bir hareket ile omzumu salladım. O da uçtu ben de hemen uzaklaştım ondan.

    b-“Bana sakın yaklaşma.”

    Serçe-“Ne oldu? Serçeden korkmuyordun?”

    b-“Abla. Lütfen biraz kendimi toparlamama izin ver. Sana sormam gereken bir şey var.” Mutfaktaki tezgaha kondu.

    Serçe-“Bu kadar korkacağımı düşünmemiştim. Bembeyaz oldun. iyi misin?”

    b-“Ben iyiyim. Sadece soruma cevap ver. Haylaus altın kürklü bir aslan mı?” Birkaç saniye hiçbir tepki vermedi.

    Serçe-“Onu sen ne zaman gördün? Ben yokken başka bir hayvandan mı…”

    b-“Ben bu köprü olayını yapamam abla.

    Serçe-“Nereden çıktı şimdi bu durduk yere? Çok iyi gidiyordun.”

    b-“Ben Haylaus tarafından lanetlendim. O kedinin neden öyle dediğini şimdi anlayabiliyorum.”

    Serçe-“Sen neden bahsediyosun? Bana bir olayı baştan ve yavaş yavaş anlat.” Rüyamda gördüğüm her şeyi anlattım. Detayına kadar.

    Serçe-“Gerçek olmasına imkan yok. Ben de hayvanın içindeyim ama senden nefret edecek hiçbir şey hissetmiyorum.”

    b-“içindeki serçeye bir sorsana bedenine benim geçmeme ne diyecek?” Daha sonra kendi kendisine ciklemeye başladı. Sanki sormuyor şarkı söylüyor.

    Serçe-“istemiyor. Senin ile aynı bedende kalmak ona ancak bir eziyet olabilirmiş. Haylaus ile konuşmamız lazım.”

    BiNNUR

    “Haylaus seni dinlemez.” (Bunu sadece Binnur anlıyor.) Karşımda belirdi. Hinn bu.

    Serçe-“Hinn. Neden buradasın?”

    b-“B bu bu da ne?” Mutfakta tezgahın üzerine çıkmış en uzak köşede duruyordu. Arkasında pencere var. Bir adım daha yaklaşırsa 3. kattan aşağı atlardı bu kafayla.

    Hinn-“Binnur. O benim dediklerimi anlamaz. insanların dilini konuş. Konuşmalarımızı da ona çevir.” (Şimdi Hinn sanki Bir Bine ile doğrudan konuşuyormuş gibi gözükecek ama Binnur Bir Bine’ye konuşulanları çeviriyor.)

    Hinn-“Senin durumundan haberim yoktu. Ama Binnur’u izlemek benim görevim olduğu için konuşmanıza kulak misafiri oldum.”

    b-“Peki be benden n ne istiyorsun?”

    Hinn-“Senden istediğim tek şey köprülük çalışmalarına devam etmen. Ve ablanın Eternal’e geri dönmesinde yardımcı olman.” Ciddileşti. Ama hala mesafeli.

    b-“Neden ablamın cehenneme gitmesine yardım edeyim ki?”

    Hinn-“Ablan burada kaldığı her gün bedeni biraz daha insanlığını unutuyor. Sana ablan bahsetmemiş olabilir ama onun ruhunu stabil tutan benim. Ama bedeni benim kontrolümde değil. Eternal’de başı boş bir hayvan gibi dolaşıyor.”
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    0
    b-“Nasıl yani? Neden bedeni hayvan gibi dolaşıyor? Ben başka bedene geçtiğimde bayılmıştım.”

    Hinn-“Eternal’de hayat vardır. Ölüm yoktur. Onun için ablanın bedenine cehennemden bir hayvanın ruhu konuldu ve ablan gelene kadar da onu bekleyecek.”

    b-“Peki ruhu burada normal ise neden bedeni hayvanlaşsın ki? Bedenine dönünce normale döner.”

    Hinn-“Bedeni yöneten en önemli organ beyindir, bilinç altıdır. Bilinç altı ne kadar değişirse ablan da bedenine döndüğünde o kadar değişir.”

    b-“Peki burada da hayvanın beynini kullanıyor. Nasıl hayvanlaşmıyor?”

    Hinn-“Ben sana ne anlatıyorum? Bütün Bir Bine’ler bu kadar kalın kafalı galiba. Onun ruhunu ben stabil tutuyorum. Senin de ruhunu tuttuğum gibi. Bu dünyadaki köprülerden ben sorumluyum. Sen bir hayvana geçtiğinde kendi zekanı kullanabilmen için ruhunu ben stabil tutuyorum. Zaten bedenin de boş kaldığı için sanki uykudaymışsın gibi hiçbir şeyden etkilenmiyor. Ama ablanın bedeninin içinde bir hayvan var. Hem de cehennemden bir hayvan.”

    b-“Anlıyorum. Ama hayvanlar benden bu kadar nefret ediyorken nasıl eğitimime devam edebilirim?”

    Hinn-“Bilmiyorken nasıl devam ediyorsan biliyorken de öyle devam edeceksin.”

    b-“Hayvanlar onlara hedef aldığımda benden kaçacaklar. Şu an ablam yanımda diye kaçmıyor bir çoğu. Ablam yanımda olmadığı zaman ne olacak? O zaman nasıl görevlerimi yerine getireceğim? Hem her unuttuğumda korkum bana hatırlatacak. Ben onlardan korkarken nasıl aynı bedeni paylaşacağım?”

    Hinn-“Bu senin kendi hatandı.”

    b-“ÇOCUKTUM.”

    Hinn-“Ben de çocuktum ama hayvan öldürmedim. Yani gerek olmadıkça.”(Eski hikayeleri okuyan kurtlarla takıldığı zamanları hatırlar.)

    b-“Gerek olmadıkça mı? Sen hayvansın diye hayvan öldürmen sorun olmuyor ama ben insanım diye hayvan öldürmem suç öyle mi? O zaman aslanlar da suçlu, kaplanlar da, kurtlar da. Haylaus sadece insanlardan nefret eden bir…”

    Hinn-“BEN DE ESKiDEN iNSANDIM.” Kükremesinden bayağı korkmuş olacak ki Bir Bine tam kendini aşağı atacakken Hinn tuttu ve onu tezgahtan aşağı çekti. Tam karşısındaydı, burun burunaydı.
    ···
  9. 59.
    0
    BiR BiNE

    Hinn-“Evet sana bu korkuyu o verdi ama bu bencilliğini o vermedi. Kendince onu öldürdüğün için haklı sebepler arıyorsun. Kaderinden Haylaus’u suçluyorsun. Ben Haylaus ile ilk karşılaştığımda Haylaus bir kolumu almıştı. Ama ben senin gibi kaçmadım. insanların geleceği adına arkadaşlarımla büyük bir savaşa girdim ve savaşı bir çok kayıp vererek kazandık. Sen ise durmadan köprülük görevinden vazgeçmeye çalışan bir zavallısın. Suçu kendinden başka herkeste arayan bir korkak. Sen…”

    “Bu kadar yeter Hinn.” Haylaus Hinn’in arkasındaydı. Ve Haylaus insanların dilini konuşuyordu.

    Hinn-“Haylaus. Beni bağışlayın. Karşımamamı söylemiştiniz ama lanetinden haberim yoktu o yüzden…”

    Haylaus-“Bunu laneti senden ve şu serçenin içindeki insandan ben sakladım. Senin bir suçun yok.” Rüyamda gördüğüm altın kürklü aslan. Haylaus bu. Korkuyorum. Gözlerini bana çevirirse bayılmadan durabilecek miyim? Ve gözlerini bana çevirdi. Kızgın gibi değildi. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

    Haylaus-“insan. O depodaki köpek bile senin lanetine rağmen sana yaklaşmaya çalıştı ama onu reddettin. Sana daha fazla yardım etmeyeceğim. Bu yeteneği öğrenene kadar ablan burada kalacak. Ne kadar korktuğun umurumda bile değil.”

    b-“A ama bu korkuyu sen bana verdin.”

    Haylaus-“HADDiNi BiL iNSAN. BENiMLE NASIL KONUŞTUĞUNU SANIYORSUN SEN?” Telaşa kapıldım ve:

    b-“Özür dilerim.” Dedim.

    Haylaus-“Özür dilemen o kediyi geri getirmiş miydi peki?” dedi ve ikisi de kayboldu.

    b-“Bu da neydi şimdi?”

    Serçe-“Bilmiyorum. Benim de kafam karıştı.”

    b-“Benden sakladığın başka ne var abla? Söylesene. Bedenine bir hayvan girmiş ve ne kadar vakit kaybedersek insanlığını o kadar kaybettiğini neden bana söylemedin?”

    Serçe-“Sadece benim için üzülmenizi…”

    b-“Biz senin için zaten yeterince üzüldük. Yıllarca. Bizi bunun üzeceğini mi düşündün? Devam edeceğiz. Bunu Haylaus için değil, Hinn için değil, senin için öğreneceğim.”

    Serçe-“Sözümü kesme dandik. Bunu bildiğim için söylemek istemedim. Bunu benim için öğrenmeni istemiyorum. Haylaus için veya Hinn için de değil. Kendin için öğrenmeni istiyorum. Ben bu dünyaya fark yaratamadım ama belki sen yaratabilirsin. O zaman eğitimimize devam edelim.”

    b-“Nasıl devam edeceğiz ki? Benimle aynı bedeni paylaşacak birini bulmak biraz zor.”

    Serçe-“Çok garip bir biçimde şanslısın. Daha ben gelmeden önce bir kedi yeni köprü benim bedenimi kullansın diye ısrar etti. Aşağıda. Seni bekliyor.”

    b-“Aşağıda mı?” Benden nefret etmeyen biri mi?
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    0
    Çamaşır makinesi bitmişti ve 2. partiyi de atıp aşağıya indim. O kadar şey yaşadım aklımda çamaşırlar nasıl kaldı acaba? Aşağıdaki kediyi görünce şaşırdım açıkcası. ilk bedenine girdiğim kediydi bu.

    b-“Bana müsaade ettiğine emin misin?” Ablam cevap vermiyordu. Normal olarak. Sokağın ortasındayız. Sessizce:

    b-“En iyisi eve geçelim. Bedenim sokakta yatmasın.” Dedim ve ablam uçarak eve girdi. Şimdi ben kediyi nasıl eve sokacağım? Kucağıma alamam korkuyorum. Gel işareti yaptım anlamadı. “içeri gel.” Dedim yine anlamadı. Bunu yapmak zorundasın oğlum. Sakinleş ve kediyi kucağına al. Ellerimi uzattım ve ona ellerime uzatınca aklıma öldürdüğüm kedi geldi. Ona da elimi uzatmıştım ama Haylaus beni geri çekmişti. Bu sefer beni geri çekecek bir Haylaus da yok. Ona dokundum. Bana tıslayacağını veya nefret dolu bakış atacağını düşünmüştüm lakin hiçbirini yapmadı. Normal bakıyordu. Kucağıma aldım. Korkmuyorum. Aslında korkuyorum ama sanki onu tutmak hep yapmak istediğim şey gibi. Ölmüş kediye dokunmak istemiştim ama dokunamamıştım. Ama buna dokunabiliyorum. Sanki özür dilemek için dokunmuşum gibi. içten biraz mutlu oldum ve onu tam apartmana sokacak iken bu mutluluğuma biri mani oldu:

    Aysun-“Alma sokaktaki kediyi oğlum eve. Hepimiz bitleneceğiz sonra.” Duymamazlıktan geldim ve içeri girdim. Yeter lan. Manyak mıdır nedir? Ev benim evim. Bitlenirsem ben bitlenirim, senin yanına da yaklaşmam. Evime doğru çıktım, kediyi yere bıraktım ve kapıyı açtım. Kedi de içeri girdi. Ablam da evin içinde uçuyordu.

    b-“Yere insene. Niye uçuyorsun?”

    Serçe-“O kedi çok aç. içinde ben olduğumu bilse bile konduğu anda üzerime atlayıp beni yer.”

    b-“O zaman karnını doyuralım ilk.” Dedim ve dolapta sosis vardı. Aslında ne yediklerini bilmiyorum ama mahallede biri her mahalle parkına gittiğinde sosis veriyordu kedilere. Onların da hoşuna gidiyordu. Hoşuna gideceğini umarak sosisi tabağa koyup önüne koydum ve büyük bir iştahla yedi. Bayağı aç olmalı. Hepsi bitince de evde boş boş yürümeye başladı.

    Serçe-“Hazırsan eğitime başlayabiliriz. Okunla hedef al ve onu vur.” Dedi ve sonra kediye bakıp cikledi. Sonra kedi de bana döndü ve durmaya başladı. Bir koltuğa oturdum, yay ve ok hayal ettim, irademi okun içine koydum ve oku bıraktım. işe yaradı.
    ···
  11. 61.
    0
    Sormak istediğim bir soru vardı:

    b-“Neden beni bedenine kabul ettin?”

    “Ben orada yemek bulamıyor iken bana yemek verdin. Evet, Haylaus tarafından lanetli olarak işaretlendin ama senin kötü biri olmadığını hissediyorum. Peki neden lanetlendin?”

    b-“Nedenini söylesem bedeninde kalmama izin verecek misin? Pek iyi bir şey yapmadım çünkü.”

    “O konuları çoktan atlattım ben. Nedeni her ne olursa olsun kabul edeceğim. Sadece bilmek istiyorum.” Ona da anlattım.

    “isteyerek öldürmekten çok kandırılmışsın da öldürmüşsün gibi gözüküyor.”

    b-“Öyle de diyebiliriz. Ama yine de onu ben öldürdüm. Ve bu özür dileyerek geri getirilemeyecek bir şey.”

    “Ama özür dilersen mutlu olacağına eminim. insanlara sana güvenmesi onun hatasıydı.”

    b-“Sen de bana güvenerek hata yaptığını düşünmüyor musun peki?”

    “Aksine doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum. Kimsenin eski haliyle şimdiki hali bir olmaz. O senin yıllar önceki kandırılabilen halindi. Şimdi beni öldürmeyi düşünüyor musun? Hayır. Bizim türümüze yardım etmeyi düşünüyor musun? Belki.”

    b-“Ben niye sizin türünüze yardım etmek isteyeyim ki? Ablamı kurtarmak istiyorum sadece.”

    “Oysaki ben o öldürdüğün kediden özür dilemek istiyorsun sanıyordum.” Bunu hiç düşünmemiştim. Öldürdüğüm kediden özür dilemek için diğer hayvanlara yardım etmek. Güzel bir fikir aslında.

    “Mantıklı geldi değil mi? Şimdi gözlerini aç da eski köprüyü dinleyelim. Gözlerimi açtım. Her taraf yeşilimsi bir renkte gözüküyor. Çok garip bir görüntü. Sanki gözüme gece görüş gözlüğü takmış gibiyim, ama bu çok çok ileri modeli gibi.

    Serçe-“Çok oyalandın, ne konuşuyordun?”

    b-“Hiç. Öyle konuşuyorduk işte.”

    Serçe-“Bu kediden bayağı hoşlanmış olmalısın. Benden sır saklamalar falan. Neyse. Şimdi seni ayağa kaldırmayı öğrenmemiz lazım. Bir insan gibi düşünmemeye çalış. Çok zor biliyorum ama bunu başarabilirsin. Ruh baskısını sonraya bırakmak daha iyi olacak gibi.”

    b-“Tamam deniyorum.” Dedim ve insan gibi düşünmeden ayağa kalkmaya çalıştım. Ama pek işe yaramıyor gibi. Ne bileyim kediler dizlerini kırmadan nasıl ayağa kalkıyor ki?

    Serçe-“ilk baş kedilerin oturduğu gibi otur, yani arka ayakları kır ve ön ayakların düz dursun. Tabi kendini de biraz yattığın yerin tersine it. Daha sonra arka ayakları da kaldır ve ayağa kalkmış olacaksın.” (Sırf bir kedinin nasıl yattığı yerden ayağa kalktığını görebilmek için kedim Seko’yu yattığı yerden oyuncak ile ayağa kaldırıp nasıl kalktığını dikkatle izledim. Buradan Seko’ya teşekkür ediyorum.)
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    0
    Dediği gibi yapmaya çalıştım. Ama çok zor. Gerçekten, bir kedi olmanın bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.

    “Bırak ben göstereyim.” Dedi ve kontrolü eline aldı. Kendini yana attı ve oturur pozisyona geldi. Sonra da arka ayakları kaldırdı ve ayağa kalktı. Çok garip bir his. Dört ayak üzerinde durmak. Daha sonra geri yattı ve “şimdi sen dene.” Dedi. Tamam, kendini it, derken fazla ittim ve diğer yana doğru düştüm. Yerde yuvarlanmaktan başka bir şey yapamıyorum. Çok sıkıntılı bir iş. Son bir gayret daha deneyeyim ve oldu. Şu an oturur pozisyondayım. Sadece arka ayaklarımı kaldırmak kaldı. Onları da kaldırdım ve artık ayaktayım. Kuyruğumun olması çok garip bir duygu. Düşünsenize size ait bir uzuv daha var. Genelde ayaklarla karıştırdığım oluyor. Ve kuyruğum çok hassas. Hemen de sahiplendim kuyruğu amk.

    Serçe-“Tebrikler. Artık ayakta duran bir kedisin. Şimdi biraz yürümeye çalış.” Yürümeyi denedim lakin mal gibi yürüyorum. Arka ayaklarla yürüyorum ön ayaklar sabit. Mal gibi bir şekil aldıktan sonra düştüm doğal olarak.

    b-“Çok zor.”

    Serçe-“Alışacaksın, merak etme. Daha ruh baskısına bile geçmedik. Özellikle bu baskıyı senin öğrenmen lazım. Hayvanlar senden nefret ediyorken gerekirse bedenlerini zorla kullanman gereken zamanlar olacak. Haylaus’un görevleri de beklemez. Onun için ruh baskısını ne kadar iyi öğrenirsen o kadar iyi olur senin için. Ama önce bedeni kullanmasını öğrenmen lazım.”

    b-“Her hayvan için ayrı ayrı mı öğreneceğim?”

    Serçe-“Evet. Ama sen her hayvanı öğrenirken ben burada olmayacağım. Peki zincirini hissediyor musun?”

    b-“Hayır. Zincir falan hissetmiyorum.”

    Serçe-“Saçmalama dandik. Zincirini kırmış olmana imkan yok.”

    b-“Yalan söylemiyorum. Gerçekten zincirim yok.”

    Serçe-“Çok saçma ya. Olmamasına imkan yok. Peki ilk bedene girdiğin zaman görmüş müydün zinciri?”

    b-“Hatırlamıyorum. O kadar korkmuştum ki dikkat etmemiştim.”

    Serçe-“içindeki kediye bir kontrolü versene. Kedi benimle mutfağa gel.” Dedi ve içimdeki kontrolü ona devrettim, o da ablamı takip etmeye başladı. Mutfağa kadar geldik.

    Serçe-“Ama bu çok saçma. Nasıl senin zincirin olmaz?”

    b-“Ben söyledim inanmadın test mi etmek istedin yani?”

    Serçe-“Doğal olarak. Göremediğini düşündüm ama mutfak ile salon arası 5 metreden fazla var. Ve senin bağlantın kopmadı. Çok garip.”

    b-“Bu da lanetimin yan etkisi falan mı?”

    Serçe-“Sanmıyorum ama bilmiyorum da. Sana öğreteceğim en önemli derslerden birisi zincirini kırmaydı. Diğeri de ruh baskısı. Zincir kırma gittiyse geriye sadece ruh baskısı kalmış demektir.”

    b-“Ve ondan sonra sen gidiyorsun.”

    Serçe-“Maalesef. O zaman şimdi kontrolü sen al ve yürümeye çalış.” Derken telefonumun titreşimini duydum. Taa buradan. Kedinin kulakları saolsun. Bedenime geri dönmem lazım.

    b-“Telefonum çalıyor, bedenime nasıl geri döneceğim?”

    Serçe-“Ruh baskısını bırakarak. Ama sen baskı nasıl yapılır onu bile bilmediğin için bu seferlik de kedi seni kovacak.” Dedi ve yine ilk kovduğundaki aynı yanmayı hissettim ve bedenimde gözlerimi açtım.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    Telefonuma baktığımda Musa abi arıyordu. Allah Allah. Neden acaba? Hemen açtım telefonu ve:

    b-“Efendim abi.” Sesim bir garip çıkmıştı. Bedenim boş yattığımdan dolayı olsa gerek.

    Musa-“Neredesin sen? Saat 9.30 oldu. Yarım saattir işe gelmeni bekliyorum. Sesin de kötü geliyor, iyi misin?” Yalan söylemeyi sevmiyorum ama bunu direk söyleyemem.

    b-“Biraz rahatsızım da abi yataktan kalkamadım kusura bakma. Hazırlanıp geliyor…”

    Musa-“Zaten dün de bayılmışsın bana söyletmemişsin. Eğer hastaysan bugün gelme.”

    b-“Kusura bakma Musa abi. Seni de zor duruma sokuyorum.”

    Musa-“Bir şey olmaz. Ama bir daha hasta olduğun zaman falan erken haberim olsun. Bugün bol bol dinlen, kendini toparla, hastaneye falan git. Yarına çok işin olacak haberin olsun.”

    b-“Tamam abi, gerekirse mesaiye kalır hallederim.”

    Musa-“Tamam. Kendine iyi bak.” Dedi ve telefonu kapattı. Ne ara bu kadar saat geçti? Dün akşama doğru Haylaus ve Hinn gelmişti, sonra bu kediyi de daha güneş batıyorken eve almıştım. Ve sonra birden bir baktım sabah olmuş. Gece olduğunu anlamamamın nedeni kedinin gözünden olsa gerek. Hatta belli bir zaman sonra çok net görebiliyordum bile. Onun da nedeni evin karanlık olmasıydı muhtemelen. Sanki daha 2 saat anca geçmiş gibi hissediyordum lakin 12 saattir uğraşıyormuşum.Bu da kedideyken olan karın ağrımın sebebini açıklıyor. Karın ağrım? Hasgibtir. Kedinin yanına koştum ve çok geç kalmıştım. Çoktan tuvaletini koridorun ortasına yapmıştı bile. 12 saat tuvaletini tutturmanın cezası bu galiba.

    Serçe-“O kadar zaman tuvaletini mi tutuyordun?”

    b-“Sen bile o kadar zaman olduğunu anladın mı yani? Ben anlamamıştım bile.”

    Serçe-“Ne yani? Hiç mi tuvaletinin bu kadar şiddetli geldiğini anlamadın?”

    b-“Ne bileyim anlamadım işte. 12 saat nasıl geçti onu bile anlamadım.”

    Serçe-“işine bu kadar odaklanman güzel bir şey ama bir daha lütfen tuvaletini aksatma. Kediye boşu boşuna zarar veriyorsun.”

    b-“Özür dilerim.” Ne zaman özür dilerim desem aklıma Haylaus geliyor aq.

    Serçe-“Yeni girdiğin bir beden olduğundan tuvaletinin geldiğini anlamamışsındır. Aslında kedi erkek anlaman gerekirdi.”

    b-“Abla. Sen abimin yanına git. Son zamanlarında abimin yanında daha sık kalmanı istiyorum. Onunla biraz kaliteli zaman geçir, en azından tekrar gittiğinde içinde pişmanlığı olsun istemiyorum.”

    Serçe-“Peki ya sen?”

    b-“Ben bugün hastayım. Ve daha evin toparlanması bitmedi. Çamaşır makinesindekiler sabahtan beridir orada duruyor. Tekrar yıkayacağım şimdi onları kokmuştur. Hem kedinin yerde bıraktığı eseri de temizlemem gerekiyor.”

    Serçe-“Yardıma ihtiyacın olursa Sevim’i çaldır, duyarım ve hemen yanına gelirim.”

    b-“Tamam, teşekkürler.” Dedim ve o da balkondan dışarıya uçtu.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    0
    O eseri temizlemek ömrümden ömür aldı. Hayatımda böyle kötü bir koku koklamadım ben.

    b-“Lağımdan falan beslenmediğine emin misin?” dedim kediye ama istifini bozmadan yerde yatmaya devam etti. Gözleri kapalıydı. Muhtemelen uyuyor. Aslında ben de uyumam lazım ama hiç uykum yok. Bedenim zinde. Muhtemelen bedenden çıkınca otomatik dinlenmiş oldum. Tamam beden dinç ama zihnim yorgun. Bir günde o kadar çok şey yaşadım ki. Hinn’i gördüm, Haylaus’u gördüm, lanetim olduğunu öğrendim. Bir gibilmediğim kaldı herhalde. Acaba kediye geçip alıştırma mı yapsam? Çamaşır makinesinin bitmesine daha var. Hedef aldım ve bedenine girdim.

    “Şu an çok yorgunum. Uyanınca devam etsek?” Zorlamamın bir manası yok.

    b-“Tamam o zaman. Beni geri göndersene.”

    “Seni gönderecek kadar bile kılımı kımıldatacak halim yok. O zaman sen de buradayken uyu.”

    b-“Burada mı uyuyayım? Ben zaten yorgun değilim ki.” Demeyi çok isterdim ama bu bedende öyle bir yorgun hissediyorum ki gözlerimi açacak halim yok. Tahmin edersiniz ki bedeninden çıkamadığım için ben de orada uyuyakaldım.

    Kapının ziline uyandım. Her taraf garip gözüküyor. Neredeyim ben? Ha. Kedinin bedeninde kalmıştım.

    b-“Dinlendiysen beni geri gönderebilir misin?”

    “Tamam. Ama bir daha ben yorgunken gelme. Sadece senin de uykun varsa gel beraber uyumayla bir sorunum yok.” Dedi ve beni geri yolladı. Aslında kediyle uyumak iyi gelmişti. Kafamdaki kötü düşünceler dağılmıştı. Kapı tekrar çalınca kapıya koştum ve açtım. Olamaz. OLAMAZ. Mert, Pelinsu ve Nejla gelmiş. Ev daha tam toparlanmadı, koltukların kılıfları şu an çamaşır makinesinde.

    Mert-“Kanka bizi içeriye davet etmeyecek misin?”

    b-“Ev biraz incin da…”

    Pelinsu-“Aman benim evim kadar olamaz. Utanmana gerek yok.” Dedi ve ben de boynum kıldan ince davet ettim içeriye. Salona geçtik aslında o kadar da kötü görünmüyor. Umarın onlara da o kadar kötü gözükmüyordur.

    Mert-“Partinin enkazını hala atlamamışsın.”

    b-“Kimin yüzünden acaba? Aaa doğru. Bu parti planı senin işindi.”

    Nejla-“Tamam tamam kavga etmeyin.”

    Mert-“Yok ya bizimki kavga değil. Aramızda olur arada böyle küçük tartışmalar.”

    Pelinsu-“Aaa. Evinde kedi beslediğini bilmiyordum.” Hay amk. Kediyi gördüler. Kedi de onları görünce hemen kaçtı. Sokak kedisi ne de olsa. Tek bana güveniyor.

    Mert-“Ben de bilmiyordum evinde kedi beslediğini. Kanka ne iş?”

    b-“Uzun hikaye. Anlatsam da inanmazsın. Bir nevi benim hayvanlara olan korkumun tedavisi bu kedi.”

    Pelinsu-"Hani kedilere alerjin vardı?" Lan Mert. Yaktın beni şimdi nasıl açıklayacağım bunu. Aklıma şimşek gibi fikir geldi:

    b-"Aslında küçükken vardı, sonra bu kedi bana yaklaştı ve alerjim tetiklenmedi. Ben de geçen korkumu yenmek için bu kediyi kullanayım dedim." dediklerim Pelinsu'nun aklına yatmış gibiydi.

    Mert-“Kanka ama sokak kedisi bu. Daha bizden korkuyor.”

    b-“Benden korkmuyor. Belki senin AFRODiZYAK parfümün hayvanı rahatsız etmiştir.”

    Nejla-“işten kaçmak için hastayım numarası yapmadın değil mi?” dedi ve bir koltuğa oturdu. Pelinsu da hemen onun yanında bir koltuğa oturdu.

    b-“Yok. Yeni uyandım zaten şimdi kendime geldim. Ağrı kesici ile falan toparlandım.”

    Nejla-“Ha iyi işten kaçma da valla zamanında yetiştiremezsek gözünün yaşına bakmam. Zaten en hızlı çalışanımız sensin. Şu ikisi anca yatıyor.” Diye Mert ve Pelinsu’yu gösterdi.

    Pelinsu-“Ben niye yatan oluyorum ya? Genelde anlamadığım yerleri Bir Bine’ye soruyordum, o da bugün hastaydı diye geri kaldım sadece.”

    Mert-“Ben ne yaptım ya? Hiç çalışmıyorum sanki.”

    b-“Tamam çalışıyorsun da bir günlük işi 3 günde bitiyorsun. Dua et şefimiz Musa abi gibi iyi bir adam. Yoksa çoktan işten kovulmuştun.”

    Pelinsu-“Kediyi getirsene buraya biraz sevelim.”

    b-“Durun getireyim.” Dedim ve kedi benim odama gitmişti en son. Odama baktım yatağıma yatıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 65.
    0
    b-“Benimle içeriye gelsene.” Dedim ve bana boş boş baktı. Anlamıyor dediğimi. Hay amk. Bu pek iyi olmadı. Yanına yaklaştım ve tam kucağıma alacaktım ki vazgeçtim. Hala hazır değilim. Evet, eve çıkarabildim ama zorunda olduğumdan çıkarmıştım. Şimdi içeri zütürmek zorunda değilim. Tam odadan çıkacak iken bana miyavladı. Ne dediğini anlamadım. Birkaç kere daha miyavlayınca odamın kapısını kapatıp kediye nişan aldım. Ve yine kedinin bedenine girdim.

    b-“Ne oldu? Senin bedeninde değilken dediklerini anlamıyorum.” Karnı acıkmıştı.

    “Acıktım. Yemek yemek istiyorum.”

    b-“Biraz sabretsen olmaz mı? Onlar gitsin öyle sana yemek falan da alır gelirim.”

    “Şimdi yiyecek bir şey yok mu?”

    b-“Sosisler bitti.”

    “Sosis de ne?”

    b-“Sana dün verdiğim yemek.”

    “O zaman acele et ve onları gönder. Yemek yemek istiyorum. Çok acıktım.”

    b-“O kadar da aç değilsin. Hissedebiliyorum.”

    “Evet açım. Anca ölene kadar aç olunca mı bana yemek vereceksin?”

    b-“Hayır tabii ki de. Bekle sen, onlar gitsin sana yemek alacağım. Sadece sakince burada yat yeter. Hatta içeriye gel…”

    “Ben o insanların yanına gitmem. Sen hariç tüm insanlardan nefret ediyorum.”

    b-“Tamam, nasıl istersen. O zaman beni geri bedenime yolla. Ben de onları gönderip sana yemek alayım.”

    “Tamam.” Dedi ve bana baskı yapıp beni attı. Canımı çok yakıyor bu baskı yav. Ayağa kalktım ve odadan çıktım. Salona geçtim.

    Mert-“Niye bu kadar geç geldin kanka? Altı üstü bir kediyi getirecektin.”

    b-“Gelmek istemedi.”

    Mert-“istemedi mi? Sormadın herhalde.”

    b-“Yav Mert yaklaşınca kaçtı benden işte. Demek ki gelmek istemiyor.”

    Nejla-“Neyse biz kalkalım. Zaten iyi misin diye bakmaya gelmiştik.” Dedi ve ayağa kalktılar. Mert zaten ayaktaydı.

    Mert-“Ben biraz daha buradayım. isterseniz siz gidin.”

    Nejla-“iyi o zaman biz gidiyoruz. Sen de kendine iyi bak Bir Bine.”

    Pelinsu-“Kendine iyi bak.” Dedi ve kapıya kadar uğurladım onları. Daha sonra da kapıyı kapattım ve geri salona geçtim. Mert ciddi bir pozisyonda koltukta oturuyordu.
    ···
  16. 66.
    0
    Mert-“Karşımdaki koltuğa geç.” Dedi.

    b-“Ne diyon amk.”

    Mert-“Dediğimi yap.” Dedi. Sesi de ciddi çıkıyordu. Ne oldu amk? Ciddi halini ilk kez görüyorum. Karşısına geçtim ve oturdum. Gözlerimin içine bakıyordu.

    Mert-“Şimdi burada bana her şeyi anlatıyorsun.”

    b-“Her şeyi derken?”

    Mert-“Her şeyi. Partiden beridir kafan başka yerlerde. Hayvanlardan korkan birisin ve evinde kedi beslemeye başladın. Geçen gün de ormana gittin durduk yere. Senin hiç yapmayacağın şeyler bunlar. Şimdi bana her şeyi anlat. Neler oluyor?”

    b-“Anlatsam da…”

    Mert-“inanıp inanmamak bana kalmış. Sen sadece anlat.” Yumruğumu sıktım. Anlatamam. Anlatmamalıyım. Aslında anlatmama diye bir kural yok, bunu ablan küçükken bize göstermiş hatta ama ona anlatmam doğru mu? Ondan şu ana kadar hiçbir şey saklamadım. Umarım kural falan çiğnemiyorumdur.

    Başımdan geçen olayları anlattım. Beni dikkati bozulmadan dinledi. Daha sonra da:

    Mert-“Beni kandırmıyorsun değil mi? Eğer dalga geçiyorsan seni affetmem.”

    b-“Şu an kediyle tam olarak yürüyemiyorum ama ancak ayağa kalkabiliyorum. inanmıyorsan kedi ile yanına yuvarlanarak geleyim?”

    Mert-“Bunu görmek istiyorum. Bir denesene.” Odaya gittim ve kapıyı açtım. Kedi odadan dışarı çıktı ve salona geldi. Mert’i görünce tıslamaya başladı. Ben de ona hedef alıp zihnine girdim.

    “O neden hala burada?”

    b-“Ona her şeyi anlattım.”

    “NE? APTAL MISIN SEN? HAYLAUS BU HABERi DUYAR DUYMAZ BURAYA GELECEKTiR.”

    b-“Bunu zaman gösterecek.”

    “Haylaus sana çok kızacak.”

    b-“Neden bana kızacak ki? Ablam da bana ve abime yeteneğini göstermişti küçükken.”

    “O başka bu başka. Siz ikiniz köprü adayıydınız. Ama bu insan kim bilir kim. Ya hayvanlara zulmeden biriyse? Ya hayvanları kendi amaçları için kullanan biriyse?”

    b-“Ben kendi cezama razıyım. Ben Haylaus’un görevlerine çıkarken bedenime bakacak birine ihtiyacım olacak. O da bu arkadaşım.”

    “Peki. Sen güveniyorsan sana kalmış bir şey ama beni karıştırma.”

    b-“Ama ona bu yeteneğimi kanıtlamam lazım. Hadi ama lütfen. Sadece bu seferlik. Hem bak sana yaş mama da alırım.”

    “Yaş mama mı? O da ne?”

    b-“Hani sokakta sana sert bir yemek vermiştim ta. Onun kat be kat daha güzeli.” Ağzı sulanmıştı. Ve anlattıkça benim de iştahım açılıyordu.

    “Ne kadar lezzetli?”

    b-“Ye ve kendin gör.”

    “Ne yapıyorduk peki?” Ne kadar kolay fikrini değiştirdi amk. Neyse. işime gelir. Cebimi biraz yakacak ama olsun.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 67.
    0
    b-“Bedenin kontrolünü bana bırak.”

    “Anladım.” Dedi ve kontrolü bana verince yere düştüm. Ve Mert’e doğru yuvarlanmaya başladım. Ben yuvarlandıkça kedi sinirleniyor ve korkuyordu.

    b-“Sakin ol. Zarar vermez o bize.”

    “Ona güvenmiyorum.”

    b-“O zaman bana güven.” Diyince sakinleşti. Ben ve Mert’in ayağına vardım. Dev gibi lan. ilk kez bir insanın ayağının dibine geldim. Gerçekten kocaman amk. Mert beni kucağına aldı ve:

    Mert-“Gerçekten sen misin Bir Bine?” dedi ve ben de başımı salladım. Beni yukarıdan yere bıraktı. Yere çakılacağım sandım ama dört ayak üzerine düştüm. Anam ne güzel. Sanki vücudum refleks gibi kendi başına hareket etti. Ve pekekent. Niye beni yukarıdan bırakıyorsun? Ödüm koptu aq.

    “Şimdi yaş mamamı alsan iyi olur.” Dedi ve beni geri yolladı. Bu lanet ruh baskısını öğrenene kadar canım yanmaya devam edecek demek ki. Bedenime geçince:

    b-“Şimdi inandın mı?” dedim ve kedi hemen geri kaçtı tekrar Mert’e tıslamaya başladı. Mert çok sessizdi. Acaba inanmadı mı?

    b-“Mert. Cevap versene.”

    Mert-“Bir Bine. Ne diyeceğimi bilemiyorum.” Bir Bine mi? Hep bana kanka derdi ilk kez adımla seslendi. Gerçekten ciddi ve bana inanmadı.

    Mert-“ÇOK HAVALI LAN. Çok manyak bir şey bu. Nasıl öğrendin bunu? Sen şimdi Marvel’dekiler gibi süper kahraman falan olabilirsin.”

    b-“Ne saçmalıyorsun? Bundan kimsenin haberi olmamalı.”

    Mert-“Vayy gizli kimlik saklama olayı ha…”

    b-“Hayır. Bu yeteneği senden başka bir kişi daha öğrenirse Haylaus ağzıma sıçar çünkü.”

    Mert-“Ha şu bahsettiğin hayvanların tanrısı. Bana söylemene izin mi vermişti ki?”

    b-“Hayır. Ama sana söylemek istedim. Bunun da sonuçları olacak. Birazdan buraya gelecek.”

    Mert-“Umarım az zararla çıkarsın kanka. Neyse ben gidiyorum.” Omzundan tuttum.

    b-“Nereye gidiyorsun peki? Birazdan Haylaus burada olacak ve benim ağzıma sıçacak. Bu esnada sen de yanımda olacaksın.”

    Mert-“Imm Kanka. Önemli bir işim vardı ama…” Arkadan bir kükreme geldi. ikimiz de irkildik ve yavaş adımlarla arkamıza döndük. Düşündüğüm gibi. Haylaus hemen duymuş haberi. Arkamızda sırtı evin tavanına değen ve bize sinirli bakan altın kürklü bir aslan var.
    ···
  18. 68.
    0
    Mert-“Yü Yü Yüce Haylaus.” Dedi ve diz çöktü. Amk yalakası. Güzel fikir aslında. züt korkusu olunca hızlı çalışıyor kafası.

    Haylaus-“insan. Ne zamandan beridir bana inanıyorsun da şimdi önümde diz çöküyorsun? BENi APTAL MI SANIYORSUN? SENiN GiBi DÜŞÜK BiR VARLIĞI BANA DiZ ÇÖKEREK YANIMA KABUL EDER MiYiM SANIYORSUN?”

    Mert-“Özür dilerim.” Dedi ve hızlıca ayağa kalktı. Ve bakışları bana döndü.

    Haylaus-“APTAL. ESKi KÖPRÜ SANA SÖYLEMEDi Mi KiMSEYE ANLATMAYACAKSIN DiYE?”

    b-“Evet, söyledi ama…”

    Haylaus-“NE AMASI? ZATEN SENiN HAYVANLARI KiRLi RUHUNLA KiRLETMENE iZiN VERiYORUM. BiR DE BUNU HERKESE ANLATIP iNANCIMI MI KiRLETECEKSiN? BU NE CÜRRET!”

    b-“Ona ben kefilim. Kimseye anlatmaz.”

    Haylaus-“SEN KEFiL OLSAN NE OLACAK? HEM ANLATAMAYACAKSINIZ DA. ÖLÜMDEN BÜYÜK ACILAR YAŞATACAĞIM ŞiMDi SiZE.” Tam ikimiz de korkup kaçacak iken arkadan kedi içeriye girdi:

    Kedi-“Yüce Haylaus. Beni bağışlayın. Araya girmek istemezdim ama sizden bir ricam olacaktı.”

    Mert-“Aa. Kedi konuştu.” Sus işareti yaptım Mal. Önünde kocaman aslan konuşuyor. Bu kedinin konuşmasına takmış. Haylaus ortamda olduğundan dolayı hayvanların ne konuştuğunu biz de duyabiliyorduk.

    Haylaus-“Seni dinliyorum.”

    Kedi-“Diğerine ne istediğinizi yapabilirsiniz, lakin Bir Bine’yi bu seferlik affedin. Onu ben eğitip size uygun hale getireceğim.”

    Haylaus-“O zaman diğerine ne yapacağımı biliyorum. Bu olanları unutana kadar işkence edeceğim sana insan.” Mert kedinin önünde ani bir şekilde diz çöktü ve:

    Mert-“Kedi abi. Lütfen beni de eğit.” Hahaha. Amk. züt korkusu adama neler yaptırıyor. Aslında ben de onun yerinde olsam aynısını yapardım galiba.

    Kedi-“Neden seni yanıma kabul edeyim?”

    Mert-“Lütfen beni de kabul et. Yoksa neler olacağını kestiremiyorum.”

    Kedi-“Pekala. Bana her gün Bir Bine’nin bahsettiği yaş mamadan alırsan seni de evcil insanım olarak kabul edebilirim.”

    Mert-“Peki peki. Nasıl istersen.”

    Kedi-“Öyleyse seni de eğiteceğim. ikinizle de işim bitince her hayvan tarafından sevileceksiniz ve hayvanlara zarar vermek aklınızdan bile geçmeyecek.”

    Haylaus-“Oğlum böyle bir şey istemese sizi bu kadar kolay bırakmazdım. Bir daha kimseye bu yeteneğinden bahsetme. Sen de.” Dedi ve kayboldu. Zaten Mert diz üstüne çökmüştü ben de kendimi yere attım. Kan ter içinde kaldım. Kedi bize doğru dönüp miyavlamaya başladı. Biraz toparlanınca Mert yerden kalktı ve:

    Mert-“Neden konuşmuyor?” dedi.

    b-“Haylaus gittiği için artık dilini anlamıyoruz. Zaten ne dediğini tahmin edebiliyorum. Ne dikiliyorsunuz yemeğimi alın diyordur.”

    Mert-“Hemen gidip alalım. Ben de eve geçip bütün bu olanları unutmak istiyorum.”

    b-“Benim dünyama hoş geldin. istediğin gibi unutabilirsin ama her gün yaş mama getirmeyi unutma.” Dedim ve ayağa kalkıp üstümü giyindim. Mert ile beraber dışarı çıktık.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    0
    Mamayı aldım. Ve başka şeyler de aldım. Kedi kumu, ucuz kuru mamalardan, birkaç oyuncak vs. En azından evde canı sıkılmasın hayvanın diye aldım. O yaş mamaların tanesi 5 tl. Her gün 1 tane yiyeceğini hesaplarsak ayda eder 150 tl. Zaten o yaş mama işi Mert’te. Ayda bir de kedi kumunu değiştirsem, her kum 8 tl. Bayağı ucuz aslında. Asıl sorun kuru mamalarda. 15 kiloluğu 75 tl. Ama bayağı büyük. Acaba sever mi? Umarım sever çünkü şimdilik çok masrafım var. Pahalı mama alacak param yok. 30 lira da kedi kumu kabına verdim. Oyuncaklara 50 lira verdim. Kedi yemek kabına da 10 lira verdim. Kasiyerin tutarında 179 tl yi görünce biraz kötü olmadım değil. Aslında çoğu tek seferlik alışveriş. Oyuncakları vs. bir daha almayacağım. Poşetleri elime aldım ve alışveriş merkezinden çıktık.

    Mert-“Ben eve gidiyorum. Bu olayın şokunu atlatmam lazım.”

    b-“Eve falan gitmiyorsun. Bu kadar şeyi kim taşıyacak? Benimle geliyorsun.”

    Mert-“Kanka valla iyi değilim…”

    b-“Ben mükemmelim zaten. Ahan merak ettin züte geldin işte. Bir daha böyle depresif olursam karşıma geçip beni ciddi ciddi sorguya çekme. taka batmışım demektir.”

    Mert-“Sana bir daha selam verenin amk.”

    b-“O kadar da değil lan yavşak. Allah aşkına eve gidelim.” Dedim ve kedi mamasını kaldırdım. O de geriye kalan poşetleri aldı ve evime gittik. Eve vardığımızda ikimiz de yorgunluktan ölüyorduk. Ne ara kapıyı açtık, ne ara içeri girdik, ne ara koltuklara yerleştik hatırlamıyorum. Nefes almak bile acı veriyor. Kedi de bize miyavlıyor.

    Mert-“Ne istiyor… Huh …”

    b-“Tahmin ediyorum… huh… mamasını koymamızı.”

    Mert-“Mama elinden öper.”

    b-“Lan 15 kiloluğu ben taşıdım yol boyunca. Sen bir kabı çıkarıp mamayı koysan ne olur?” Kedi miyavlama şiddetini artırdı.

    b-“Ben kediyi sakinleştirmek için içine giriyorum. Sen de o arada mamayı hazırla. Sonra karşımızda Haylaus’u bulmayalım.” Dedim ve hedef alıp bedenine girdim.
    ···
  20. 70.
    0
    “Neden hala oturuyorsunuz? Yemeğimi koysanıza.”

    b-“Aldığımız şeyler bayağı ağırdı. E haliyle yorulduk. Senin bedenine geçmem iyi oldu aslında. Bütün yorgunluğum kayboldu oh ne güzel.”

    “Ama açlığımı hissediyorsun değil mi?”

    b-“Evet. Ama biraz sabret.” Mal Mert hala oturuyor amk. Valla tırnağı geçireceğim. Gerçi kuyruğumla karıştırmazsam. Mert ile konuşmaya çalıştım. insanların dilini hayvanlardan konuşmak gerçekten çok zor. Sanırım birkaç şey söyleyebilirm.

    b-“M e t.” Bu kadar mı çıktı Mert’den? Ve bir o kadar da boğazım ağrıdı.

    “Daha yürümesini bilmiyorsun ama dili kullanmaya çalışıyorsun. Boşuna boğazımı ağrıtma. Seni geri göndereyim de mamamı koy.” Dedi ve geri gönderdi. Ananı gibiyim. Çok acıyor lan. Ruhuma shoryuken atıyor sanki. O da yetmedi yorgunluğuma ve kas ağrılarıma geri döndüm.

    b-“Mert. Tam bir malsın sen.”

    Mert-“Yine ne oldu?”

    b-“Lan biz ne anlaştık? Ben onu yatıştıracaktım sen de mamasını koymayacak mıydın? Oyalamaktan ciğerim soldu. En son vücudundan attı beni.”

    Mert-“Valla kılımı kımıldatacak halim yok kanka.”

    b-“Hay o kankan senin dıbına koysun. Ben hallediyorum o zaman.” Dedim ve ayağa kalktım. Hanım evladı lan bu. Mama kabını çıkardım ve bir tarafa kuru mamayı, diğer tarafa da yaş mamayı koydum. Zaten bizimki hemen yemeğe girişti. Kedi kumunu da çıkardım, aldığım kedi kumu kabına döktüm ve üstünü kapattım. Hepsini bir tane boş oda vardı, oyuncakları falan oraya koydum. Kediyi de oraya koyup kapıyı kapattım. Sonunda bir şey kalmadı. Rahat rahat içeriye geçebilirim artık. Mert uyuya kalmış bile. Onu uyandırdım ve evine gönderdim. Sonunda, evde yalnızım. Artık gönül rahatlığıyla uyuyabilirim derken miyavlama sesi geldi. Kapının arkasından miyavlamaya devam ediyordu. Off. Ne oldu ya. Ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Yine hedef aldım ve bedenine girdim.

    b-“Ne oldu?”

    “Odada daraldım. Biraz evde dolaşmak istedim.”

    b-“Senden bir ricam var. Uyuyacağım. Lütfen miyavlama. Gerçekten uyumam lazım.”

    “Tamam tamam. Sesimi çıkarmam. Çok zor durumda kalmadıkça seni uyandırmayacağım.”

    b-“Güzel olur.” Dedim ve bedenime geri gönderttirdim. Tam uykuya dalacaktım ki tekrar miyavladı. Töbe töbe. Ayağa kalktım ve yine ona hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Ne anlaşmıştık. Hani miyavlamayacaktın?”

    “Odamın kapısı kapandı.”

    b-“Tamam tamam anladım.” Dedim ve bedenime geri gönderttim. O shoryuken leri yiye yiye karnıma ağrılar girdi artık. Kapının önüne direk sandalyeyi koydum. Hayatta kapı kapanmaz artık. Umarım beni yine uyandırmaz. Tam yine dalacaktım yine miyavladı. Yeter lan. Kapıyı sinir küpü bir şekilde açtım ve bedenine girmeye çalıştım ama başaramadım. Sakinleşmem lazım. Sakinleş. Yine hedef aldım ve bedenine girmeyi başardım.

    b-“YiNE NE OLDU?”

    “Yanında uyumak istiyordum sadece.”

    b-“Tamam ama lütfen sana yalvarıyorum miyavlamayı bırak. Yarın işe gideceğim.”

    “iş de nedir?”

    b-“Senin ihtiyaçlarını ve kendi ihtiyaçlarımı alabilmek için zamanımdan yaptığım fedakarlık.” Daha güzel anlatamazdım.

    “Peki. Bir daha sen uyanana kadar bir şey istemeyeceğim. Çok kızdın mı?”

    b-“Biraz. Sadece uyumak istiyorum. Ve senin bedeninden her çıktığımda canım yanıyor. Onun için miyavlama da dinlenebileyim.”

    “Tamam. Seni yavaşça göndermeye çalışacağım.” Dedi ve beni gönderdi. Yavaşça. Keşke hızlı gönderseydin. Yavaş yavaş gönderince de fırında pişen yemek gibi oldum. Şu an tek istediğim uyumak. Kedi de yanıma geldi. Aslında korkmam lazım ama ondan korkmuyorum. Yani bana dost gibi. Baksana. Mert’ten bir farkı yok gözümde. Bir birey gibi. Belki de bütün hayvanlara böyle bakabilirsem korkumu yenebilirim. Ama bu sefer de Haylaus tekrar hatırlatır. Hah. Süper. Bunları düşünürken uyuyakaldım.
    Tümünü Göster
    ···