/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 76.
    +1
    Rezzzzzzzzzz
    ···
  2. 77.
    0
    Gözlerimi açtığımda karşımda bir kedi görünce ilk 0.25 saniye bir korku yaşadım. Fakat daha sonra hatırlayınca tüm korkum geçti gitti. Yataktan yavaş kalkmak için bayağı uğraşsam da uyandı ve mırlamaya başladı.

    b-“Sana da günaydın.” Dedim ve ayağa kalkıp üstümü giyinmeye başladım. Kedi de bana uzun uzun baktıktan sonra tekrar gözlerini kapattı ve uykusuna devam etti. Saate baktım ve daha saatin 6 olduğunu görünce sevindim. Kahvaltı yapabilirim. Tabi dolapta bir şeyler kalmış olsaydı. Ve cebimde de fazla para kalmadı. Bunu yapmak istemezdim ama birikmişimi kullanacağım. Birikmişim dediğime de bakmayın topu topu 10 bin tl var. Sağda solda çalışıp kenara koyduğum paralar. Aslında küçükken çoğunu har vurup harman savurmasaydım şu an kenarda ne param olurdu var ya. Bankaya da gitmem gerekecek. Ve maaş gününe daha 10 gün var. Daha 23 yaşından bütün işleri bırakıp sahil kasabasına yerleşesim var amk. Ahh ah. Neyse dışarıda yiyeceğim artık. Kapıyı açtım ve tam dışarı çıkacakken kedi benden erken davranıp dışarı çıktı. Şimdi bedenine girip soru sorardım ama apartmanda yerde yatmak da istemiyorum.

    b-“Nereye gidiyorsun?” dedim ve bana boş boş baktı. Aslında bir şeyler söylüyor ama ben anlamıyorum. Yapacak bir şey yok. Duvara yaslandım ve merdivene oturdum. Yine ona hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Nereye gidiyorsun?”

    “Kaçacağımdan falan mı korkuyorsun? Sen gelene kadar dışarıda dolaşacağım ben de. istersen sen de bugün işe gitme bütün gün benim bedenimde kal. Hem bizim hakkımızda fikir sahibi olursun.”

    b-“Yok, gerçekten bu sefer işe gitmem gerekiyor.”

    “Peki, sen bilirsin. Akşam gelirim.”

    b-“Sokaktakilere dikkat et. Ve geldiğinde direk apartmana girme, seni kovmaya falan çalışırlar. Kapının önünde bekle, sana zarar vermek isteyen biri olursa da saklan. Ben seni alır eve çıkarırım.”

    “Benim hakkımda bu kadar endişelenmene gerek yok. Ben sokakta büyüdüm, hatırladın mı? Bunların hepsini biliyorum. Sen işine git. Akşam görüşürüz.” dedi ve tam beni yollayacak iken:

    b-“Yavaş yollama. Hızlı yolla. Yavaş yollanmak daha çok canımı yakıyor.” Dedim. O da beni fazla hızlı yolladı. Acısı taşaklarıma kadar vurdu amk. Nefes nefese kalktım ayağa. Kesinlikle ruh baskısını öğrenmem lazım.
    ···
  3. 78.
    0
    Dışarıda simitimi bitirip işyerine vardım. işyerinde fazla kişi yoktu. 25. kata çıktım. Tek ben gelmişim buraya. Saat daha 07.30. iyi bari. Zaten bir yığın birikmiş işim vardı. Bilgisayarımı açtım ve çalışmaya başladım.

    Yaklaşık yarım saat sonra Musa abi geldi.

    Musa-“Bir Bine sen burada mıydın? Ne zaman geldin?” işten başımı kaldırmayarak:

    b-“Saat 7.30 gibi geldim. Bayağı da iş varmış harbiden.”

    Musa-“Vaktimiz bu kadar kısıtlı olmasa sizi sıkıştırmam. Lakin…”

    b-“Biliyorum abi senin canını sıkmana gerek yok. Akşama kadar yarının işini bile bitiririm.”

    Musa-“Arada keşke Mert de sana benzese diyorum. Patron yavaş yavaş kıllanmaya başladı zaten. Şirket küçülmeye giderse Mert direk işten atılır. Ona da söyle az daha özenli çalışsın.”

    b-“Peki abi. Şansımı denerim. Başka kimler var buradan? Mesela ben var mıyım?”

    Musa-“Seni öpüp başlarına koyarlar. Tabi senden önce Nejla’yı. Sen çok çalışıyorsun ama Nejla senden daha tecrübeli. Bir de buradan Pelinsu var. O da işten atılabilir.”

    b-“Niye ki? O çalışmıyor mu?”

    Musa-“Çalışmıyor değil ama bilmiyor. Kaç kere anlatılmasına rağmen anlamıyor. Durmadan senden yardım istiyor. Şirket böylelerini affetmez. Direk kovar.”

    b-“Anladım abi. Artık ben elimden geleni yapacağım o zaman.”

    Musa-“Sen iş akışını bozma onlara yardım edeceğim diye. Çok iyi gidiyorsun.”

    b-“Yok abi olur mu? ikisi de sevdiğim kişiler. ikisinden birinin işten atılması beni çok üzer.”

    Nejla-“Kim işten atılıyor ne oluyor?” dedi. Ha doğru Musa abi ile beraber geliyorlardı. Ne ara geldi, ne ara lavaboya girdi anlamadım bile. işe çok dalmışım.

    b-“Şirket küçülmeye giderse Mert ile Pelinsu atılabilirmiş de onu konuşuyorduk.”

    Nejla-“Ben yalan söylemeyi sevmem Bir Bine. Seninle dobra dobra konuşacağım. Pelinsu ve Mert işten atılmayı hak ediyorlar. Bu grubun bütün işini sen ve ben yapıyoruz. 4 kişilik işi 2 kişi bitiriyoruz neredeyse.”

    b-“Öyle de yine de Pelinsu işten atılsa üzülmez misin?”

    Nejla-“Niye üzülesin? Burası üniversite değil. Profesyonel bir ortam. Buranın şartlarına kendilerine hazırlamaları lazımdı. Burada herkes eşit. Az çalışan atılır, çok çalışan ödüllendirilirsin. Bu kadar basit. Sen erken gelip işinin başına geçtiysen proje geride kalmasın diye. Ama onlar şu an evlerinde uyuyorlar belki de. Birileri için kendini feda etmeyi bırak.”

    b-“Bu fedakarlık değil. Sadece arkadaşıma yardım ediyorum. Eğer işten atılırlarsa da karşı çıkamam zaten. Ama yine de Mert ve Pelinsu için elimden geleni yapacağım.”

    Nejla-“Pelinsu’yu bana bırak. Sen Mert ile ilgilen. Onun aklını başına tek sen getirebilirsin.”

    b-“Umarım.” Dedim ve işe geri döndüm. Nejla da bilgisayarına geçti.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 79.
    0
    Mert geldiğinde normal gözüküyordu aslında. Bu kadar hızlı mı kabullendi?

    Mert-“Günaydın kanka.”

    b-“Günaydın.”

    Mert-“Kanka dün çok garip bir rüya gördüm. Anlatsam kahkaha atarsın. Güya sen işe gelmemişsin dün, yani sen işe gelmemişsin inanabiliyor musun, sonra biz seni ziyarete geliyoruz Nejla, Pelinsu ben, ve sen evinde kedi besliyordun ya. Ama komedi burada başlamıyor. Sonra kızlar gidiyor ben de sende terslik olduğu için sorguya çekiyorum. Sen de hayvanların içine mi ne girebiliyormuşsun ve lanetliymişsin o kedi de sadece seni kabul edenmiş o yüzden böyle garip davranıyormuşsun falan. Ondan sonra bana anlattığın için altın renkli bir aslan bize işkence edeceğini söylüyor ve sonra senin kedi seni kurtarıyor. Ben de kedine yalvarıyorum ve beni evcil insanı yapıyor. Beni eğiteceğini söylüyor ve karşılığında da her gün ona yaş mama getirecekmişim. Hahaha. Çok komik değil mi?” Tamamen rüya moduna geçmiş bile. Benim yaşadığım ilk aşama.

    b-“Kanka. Seni korkutmak istemezdim ama hepsi gerçek. Evimdeki kedi akşama senden yaş mama bekliyor haberin olsun.”

    Mert-“Yaa kanka. Gerçekten rüyamla dalga geçmek için söylüyorsun. Neyse işe dönelim.”

    b-“Lan saçmalama. Doğruyu söylüyorum. Bunu başka kimseye anlattın mı?”

    Mert-“Yoo. Anlatmadım.”

    b-“Sakın da anlatma ha. Başımızı belaya sokma durduk yere.”

    Mert-“Kanka dalga geçmeyi bırak…”

    b-“giberim şimdi kankanı. Rüya değildi diyorum. O zaman şöyle söyleyeyim ben bir hayvanın bedenine girmek için elimde yay ve ok tutuyor gibi yapıyordum. Onu hatırladın mı?” diyince ter dökmeye başladı. Ve birden yakama yapıştı:

    Mert-“Kanka Allah aşkına rüyaydı de. Rüyaydı de de şu kabus bitsin.” Eline sertçe vurdum

    b-“Değildi amk. Ben de seninle aynı durumdayım. Onun için akşam bendesin. Ve artık her akşam muhtemelen bendesin.”

    Mert-“Ben mamayı alsam sadece olmaz mı ya?”

    b-“Sen beni eğit dedin ona. Senin hatan. Merak etme sen de. Evimize her akşam Haylaus gelmiyor. Eğer öyle olsaydı ben de kafayı yerdim. Bu arada sana söylemek istediğim başka bir şey var. iş performansın iyi yönde gitmiyormuş. Şirket küçülmeye giderse işten atılabilirmişsin. Kanka, senden ricam şu işe 4 elle sarılman. Yoksa valla işten atılacaksın.”

    Mert-“Sen ciddi misin ya? Bir kedinin evcil insanı oldum, hayvanların tanrısıyla tanıştım, sen hayvanların bedenine giriyorsun ve tek sorun şirket küçülünce benim işten atılmam mı?”

    b-“Eğer işten atılırsan ona her gün mama zütüremezsin. O zaman ne olacak? Haylaus tepende bitmeyecek mi?” diyince şöyle 10 saniye kadar boş boş düşündü. Sonra:

    Mert-“Kanka. Beni bugün rahatsız etme, işim var.” Dedi ve işine döndü.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 80.
    0
    Saatler geçti ve öğle arasına geldik. Mert hala çalışıyordu. Ve tabii ben de.

    Nejla-“Biz yemeğe gidiyoruz. Siz geliyor musunuz?”

    b-“Benim işim var bayağı. Akşama anca yetişir gibi. Siz gidin isterseniz Mert’i alıp.” Pelinsu ile gidemeyişim içimi her ne kadar yaksa da bu bir gerçek, işim çok.

    Nejla-“Mert. O zaman sen gel gidelim.”

    Mert-“Benim işim Bir Bine’den fazla. Siz gidin. Ben bugünü pas geçeceğim.” Dedi. Töbe bismillah. Çocuk korkudan evrim geçirdi. işine 4 elle asılıyor. Arada dikkat de ettim hiç işin başından kalkmadı. Normalde arkadan video falan izlerdi izlemedi bile. Demek ki buna bunca zamandır Haylaus lazımmış.

    Nejla-“Siz bilirsiniz. Biz gidiyoruz.” Dediler ve gittiler. Cam kenarına bir kuzgun kondu. Ayağa kalktım ve camı açtım. Kimsenin olmadığını kontrol ettikten sonra da kuzgunun yanına gittim:

    b-“Abla, sen misin?” dedim. O da cevap vermedi. Yani kuzgun çok da buralarda uçan bir kuş değil. “Sensen geç içeri.” Dedim ve o da içeri uçtu. Gerçekten de ablam.

    b-“Abla konuşabilirsin. O her şeyi biliyor.”

    Kuzgun-“SEN APTAL MISIN? NASIL SÖYLERSiN ONA YETENEĞiNi? Haylaus duymuştur kesin.” Mert elindeki işe ara verdi ve:

    Mert-“Evet, duydu ve tanıştık.”

    Kuzgun-“O zaman hala nasıl yaşıyorsunuz?” Başımızdan geçen olayların hepsini anlattım ve gaklamaya başladı.

    Mert-“Ablan neden gaklıyor?”

    b-“Kahkaha atıyor şu an.”

    Kuzgun-“Yani… Siz… Evci insan olduğunuz.” Gaklamaya devam etti.

    b-“Rica ediyorum gülmeyi kes. Ömrümden ömür gitti.”

    Kuzgun-“Sen kaşınmışsın.”

    b-“Beni sıkıştırmasaydı söylemezdim.”

    Mert-“Bilseydim seni sıkıştırmazdım.”

    Kuzgun-“Yapacak bir şey yok evcil in san” dedi ve tekrar gaklamaya başladı.

    Mert-“Kanka, ben sapanı hazırlayıp geliyorum. Sen onu sabit tut.” Dedi ve ayağa kalktı.

    Kuzgun-“Saçmalama. Benim tüyüme zarar gelse Haylaus seni yaşatmaz.”

    b-“Ben test ettim onayladım.”

    Mert-“Zaten ciddi söylemedim. Bunu anlamanızı beklerdim. Bir daha Haylaus ile karşılaşmak istemiyorum.” Dedi ve yerine oturdu.

    b-“Eee abla, niye geldin?”

    Kuzgun-“Senin için endişelenip gelmiştim ama görüyorum ki… artık… sahibiniz izin size… bakar.” Dedi ve tekrar gaklamaya başladı. Mert ani bir hareketle kuzgunu eline aldı ve:

    Mert-“Geldiğin için teşekkürler. Hadi işimiz var selametle” dedi ve pencereden dışarı salacak iken ablam:

    Kuzgun-“Akşam eve geleceğim ve sana ruh baskısını öğreteceğim.” Dedi ve Mert onu dışarı salıp pencereyi kapattı. Normalde ablamı dışarı attı diye kızardım, ama bu sefer hak verdim.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 81.
    +1
    Sonunda akşam iş çıkış saatine geldi. Hatta geçti bile. işim anca bitti. Dünün işiyle bugünün işini bitirdim neyse ki. Mert de klavyeyi bıraktı ve rahatlamış görünüyordu. ilk kez bir işi bitirdi yani. işyerinde kimse kalmamış lan. Saat baktığımda 7 idi. Şimdi eve gidip kediyi almam gerekiyor. Ama önce eve alışveriş yapmalıyım. Mert de isteksiz de olsa benimle geldi.

    Alışveriş merkezine girdik. Mert hemen hayvan reyonuna gidip mamayı aldı. Ben ise o arada ekmek, peynir, zeytin gibi temel ihtiyaçları aldım ve kasaya gittik. Yine para cebimden uçtu gitti. Güya bankaya gidecektim. Off…

    Mahalleye girdiğimizde kedi kapının önünde bekliyordu. Ona doğru yürürken kedinin üstüne su döküldü ve kedi başka bir yere kaçtı. Hangi pekekent su döktü lan? Yukarıya baktım ve sonuç beni pek şaşırtmadı. Aysun teyze tabii ki. Sinir bozucu karı. Taktı hayvana. Salmaz daha. Ama ben sana ne yapacağımız biliyorum.

    b-“Aysun teyze ne yaptın?”

    Aysun-“Sen alıştırıyorsun eve böyle pireli kedileri oğlum. Bak geçen Faruk amcan da evine kedi almıştı uyuzlanmış. Sen de mi onun gibi olacaksın?” gibtirin gidin lan. O numarayı bir kere yerler. Bir kere bu yüzden kedi öldürdüm başıma gelmedik kalmadı. Bir daha asla öyle bir şey yapmam.

    b-“Aysun teyze onu demiyorum haklısın da niye kaynar su döktün?”

    Aysun-“Kaynar su değildi oğlum, soğuktu su.”

    b-“Olur mu Aysun teyze. Kaynar su dökmüşsün, hala dumanı tütüyor. Akşam cinler sokakta yemek yer, bismillah diyip dökmezsen sana dadanırlar, bunu bilmiyor muydun? Hatta Süleyman amca ölmeden önce inme indi dedilerdi ya. Cinler yapmış aslında onu. O da kaynar su dökmüştü gece. Ondan sonra sabah inme indi dedilerdi.” Bunu az kişiden duymadım. Annem de söylerdi hep cin sofrasına kaynar su dökülmez diye. En azından abimden duymuştum. Kendi silahı ile vurmak buna denir işte. Gerçekten korkmuş gözüküyordu.

    Aysun-“Oğlum bilerek yapmadım…”

    b-“Ben çözümünü biliyorum. Hani biliyorsun köpek giren haneye melek girmez derler. Kedi giren haneye de cin dadanmazmış. Onun için bu kediyi içeri alıyorum. Aysun teyze sen her gün farkında olmadan sıcak su döküyorsun diye kediyi eve alıyordum. Sırf cinler sana dadanmasın diye.”

    Aysun-“Tamam oğlum al içeri ama bana yanaştırma kediyi.”

    b-“Yok yok yanaştırmam.” Dedim ve kediyi yanıma çağırdım. Biraz temkinli de olsa yanıma geldi. Kucağıma aldım ve eve doğru çıktık.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 82.
    0
    Sonunda eve girdim. Koltuğuma kıçım değmeden balkondan tık tık ses geldi. Ben de mecburen balkonun kapısını açtım ve içeriye ablam yine kuzgun olarak girdi.

    b-“Hoş geldin abla.”

    Kuzgun-“Hoş buldum da nerede kaldınız? Bu saate kadar sizi bekledim.”

    Mert-“işlerimiz fazlaydı. Hem dün Bir Bine işe gelmediği için 2 günün işini yaptı.”

    Kuzgun-“Hmm anladım. Sahibiniz sizden yemek bekliyor.”

    Mert-“Aaa doğru unuttum.” Dedi ve poşetteki yaş mamayı çıkardı. Yaş mama kabını görünce miyavlaya miyavlaya Mert’i takip etti.

    Kuzgun-“Bir kedinin evcil insanı olmayı başardınız yani sizi tebrik ediyorum.”

    b-“Abla. Rica ediyorum Mert’in yanında iğneleme yapıp durma. Çocuk daha alışma aşamasında.”

    Kuzgun-“Ama senden hızlı olaya adapte oldu. Seni ikna etmemiz 3 günümüzü aldı.”

    b-“Hee hızlı alıştı. Sabah geldi yaşadıklarımızı rüya diye anlattı. Başkasına anlatsa taku yerdik.”

    Kuzgun-“Gerçekten de ruh ikizini bulmuşsun seni tebrik ediyorum.”

    Mert-“O benim ruh ikizim de senin ablası olduğundan şüpheliyim. Böyle ciddi abi kardeşe bir o kadar aşırı ciddiyetsiz, durmadan dalga geçen bir abla. Sen kesin şaka niyetine hayvan halindeyken Bir Bine’yi de kovalamışsındır.” Yaptı amk. Valla yaptı.

    Kuzgun-“Ne yaptığım beni ilgilendirir.”

    Mert-“Eğer arkadaşıma yapılıyorsa beni de ilgilendirir. Hem bu sözden yola çıkarak kimin benim sahibim olduğu beni ilgilendirir.” Aralarında gerçekten buzdan bir duvar var. Oysa ki ben iyi anlaşırlar diyordum.

    b-“Neyse kavgayı bir kenara bırakın. Bana ruh baskısını öğretecektin.”

    Kuzgun-“Biliyorsun, bunu öğrendikten sonra benim artık burada kalmam gerekmeyecek.”

    b-“Biliyorum. Ama daha hayvanların bedeninde konuşamıyorum bile. Konuşmayı geçtim yürümem bile zor. Senin daha buradan gitmene çok var.”

    Kuzgun-“isim verdin mi ona?”

    b-“Kedi işte. isme ihtiyacı mı var?”

    Kuzgun-“O sana insan mı diyor Bir Bine mi?”

    b-“Bir Bine.”

    Kuzgun-“O zaman ona güzel bir isim ver.” Dedi. Tamam. Düşüneceğim. Kediye nişan aldım ve yine bedenindeydim. En azından artık ayakta durabiliyorum.

    b-“Sana bir isim vermenin zamanı geldi.”

    “Ne ismi? Benim bir ismim var zaten.”

    b-“Aa. Gerçekten mi? ismin ne?”

    “Sen de biliyorsun. Kedi benim ismim.”

    b-“Bu çok genel bir isim ama. Biz insanlar senin türüne kedi diyoruz. Yani sokakta başka bir senin türünde hayvan görsek de kedi deriz.”

    “Olsun. Ben bu ismi sen bana ilk böyle seslendiğinden beridir seviyorum. Başka bir isme ihtiyacım yok. Benim ismim kedi.”

    b-“Peki, sen bilirsin.”

    Kuzgun-“Hazırsan başlayalım mı?”

    b-“Tamam. Başlayalım.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Alfa diyeydin ya
      ···
      1. 1.
        0
        Yeter herkese de Alfa demeyelim :D
        ···
    2. 2.
      0
      ejderhaya Ejderha dedin kediye Kedi dedin kota doluyor yavaştan ben diyim. ana karakterin adı zaten sabit. oylama yap da biz bulalım ad istersen
      ···
  8. 83.
    0
    Kuzgun-“Önce yürümeyle başlayalım.”

    “Yürümek istiyorsan önce sağ arka adım, sonra sağ ön adım, sonra sol arka adım, sonra da sol ön adım atacaksın. Bu şekilde yürüyeceksin.” Dedi ve dediği gibi de yaptım. Ama arada kuyruğu karıştırıp yere düşüyorum. Kuyruk çok farklı bir şey.

    “Neden durmadan kuyruğumu oynatıyorsun ki?”

    b-“Ne yapayım. Bende kuyruk yok onun için kuyrukla ayağı karıştırıyorum bazen.”

    “O zaman alışana kadar yürüyüş yapacağız.” Dedi ve ben de alıştırmaya devam ettim.

    Sonunda yürümeye alışabildim. Gerçekten kuyruk olayı karıştıran bir etmen. Ama kendimce bir çözüm buldum. Ne zaman kuyruğu yanlışlıkla oynatsam kuyruğu ayağıma değdiriyorum ve yanlışlıkla oynattığımı anlıyorum. Güzel fikir aslında.

    Saatler sonra koşmayı bile çözdüm. Onda da arka iki ayak, ön iki ayak şeklinde ve ne kadar hızlı bunu tekrarlarsan o kadar hızlı koşuyorsun. Birkaç kere kafamı duvara vurduğum oldu tabi ama sonuç olarak koşmaya ve küçük manevralara da alıştım.

    Kuzgun-“iyi bari. Bunları hızlı öğrendin.”

    b-“Hocam iyiydi.”

    “Sahibin.”

    b-“Hadi be oradan sende.”

    “Bak. Haylaus’u çağırtma bana.”

    b-“Ben seni sahibim olarak göremem. istediğin kişiyi çağır. Sen benim yakın arkadaşımsın.” Biraz sessiz kaldı.

    “Tamam. Senin yakın arkadaşınım ama onun sahibiyim.”

    b-“Hahaha. Tamam tamam. O zaten dünden kabul etti.” Mert de zaten çoktan uyuya kalmıştı. Zaten bizim dediklerimizi anlamıyordu.

    Kuzgun-“Öyleyse bir sonraki alıştırmaya geçelim. Bunlar temel için yeterli. Konuşmayı vs. kendin geliştireceksin. Şimdi sana ruh baskısını öğreteceğim.”

    b-“Öğrettiğin anda mı kaybolacaksın peki?”

    Kuzgun-“Elbette ki hayır. Size veda etmeden bir yere gitme gibi bir niyetim yok. Ama zincirin olsaydı işimiz aylarca sürerdi.”

    b-“O zincir neden yok acaba?”

    Kuzgun-“Ben de bilmiyorum. Ama nadiren de olsa ruh zincirsiz olabiliyormuş. Şimdi sana baskıyı anlatayım. Baskı dediğin şey bir ruhu itme gibi düşün. Mesela ben bu kuşun içindeyken durmadan onun ruhunu kenara itip kendi ruhumu önde tutuyorum. Ama sen kedinin içindeyken kedi sana yer veriyor. Eğer vücudun kontrolünü seni atmadan eline almak isterse senin ruhunu bir kenara sıkıştırıp kendi ruhunu daha büyük bir alana kaplıyor. Eğer seni tamamen atmak isterse de ruhu bütün vücudunu kaplıyor ve seni böylelikle dışarı atmış oluyor. Anladın mı?”

    b-“Peki eğer ben ruhumla bütün vücudunu kaplarsam ne olur?”
    Tümünü Göster
    ···
  9. 84.
    0
    Kuzgun-“Bu imkansız bir şey. O bedenin asıl sahibi o. Biz bir nevi parazitiz. Kaplayacağımız alan sınırlı. Evet, bedenin çoğunu kaplarsın ama tamdıbını kaplamayazsın.”

    b-“Bunu duyduğuma sevindim. Sonra abartıp kediyi yanlışlıkla bedeninden atarım diye korkuyordum.”

    “Sanki öyle bir şey olsa izin veririm de.”

    Kuzgun-“Bu dediğimi uygulamanı istiyorum. Şimdi onu itmeye çalış. Kedi, sen de bedeni kapla ve onu sıkıştır. Ama dışarı atma.” Dediği anda bedenin tüm kontrolünü kaybettim. Sanki yalnızca izleyici gibiyim. Hiçbir kontrol bende değil.

    b-“itiyorum ama ittiğimi nasıl anlayacağım?”

    Kuzgun-“Mantığınla değil hissinle hareket et.”

    b-“Tamam. itiyorum…”

    “itmek dediğin bu mu yani? Gıdıklamıyorsun bile.”

    b-“Tüm gücümü kullanıyorum ama. Neden itemiyorum?”

    Kuzgun-“Çünkü tüm gücünü kullanıyorsun. Daha çok bedene uyumlu olmaya çalış. itmekten kastım o. Kaba kuvvet anca onu gıdıklar.”

    Kedi-“Gıdıklamıyor bile.”

    b-“Dışından söyleme bari.”

    “Ben hep zihninden konuşuyorum zaten. Sen de zihinden konuşsana o zaman.”

    b-“Nasıl zihinden konuşulduğunu bilsem konuşurdum herhalde.”

    Kuzgun-“Bir Bine. Dikkatin dağılmasın. Sen sadece bedeni nasıl kaplayabilirsin ona odaklan.” Dedi. Ben de uyum içinde olmaya çalıştım. Lakin işe yaramıyor.

    “Ah. Bir şeyler oluyor. Hah pardon. Gıdıklandım.” Koduğumun kedisi. Ablam bitti sen başladın. “Bilerek zorluyorsundur kaplamamam için kesin.”

    “Yoo. Bilerek zorlamıyorum.”

    b-“Ama ben bunu aklımdan geçirmiştim? Nasıl duydun?”

    “Zihinden yanlışlıkla konuştun. Tebrikler. Ben uyuyacağım. Sen de ruh baskısı yapmaya devam et.”

    b-“Ama sen uyursan ben de uyurum.”

    “Ne güzel işte. Beraberce dinlenmiş oluruz.” Dedi ve yattı. Gözlerini kapattı. Eğer uyursa bedenime geri dönemem. Uyum sağla, uyum sağla, kapla, kapla… olmuyor. Gerçekten çok zor, hatta imkansız. Birden bedenimde gözlerimi açtım.
    ···
  10. 85.
    0
    b-“Neden bedenime geri döndüm?”

    Kuzgun-“Muhtemelen başaramayacağını düşündün. O yüzden de bedenine geri döndün.”

    b-“Ne yani? Bedene dönmek bu kadar kolay mıydı? Boşuna mı o kadar shoryuken yedim.”

    Kuzgun-“Şor ne?”

    b-“Herneyse. Yarın devam edeceğiz. Sen abimin yanına geri dön. Ben de Mert’i uyandırayım evine gitsin.”

    Kuzgun-“Tamam. Sen de yarına alıştırma yap. Aslında pitbulldayken görmüştüm bu çocuğu o an kolunu ısırmalıydım.”

    Mert-“Sonra bir hayvan senin yüzünden karantinaya alınsaydı.” Dedi ve yattığı yerden kalkıp genleşti.

    Mert-“Oradaki pitbullun sen olduğunu bilseydim hayvan barınağını falan arar yollardım seni oraya.”

    Kuzgun-“Bana bak sen kaşınıyorsun ha. Valla köpek olur seni sokak sokak kovalarım çocuk.”

    b-“Gerçekten şu kavgayı kesecek misiniz? Ben yatacağım. Hadi ikiniz de evinize. Beni uğraştırmayın.”

    Kuzgun-“Hadi bu seferlik öyle olsun.”

    Mert-“Sen ısrar ettin diye bir şey demiyorum kanka.” Dedi ve Mert ayağa kalktı, ablam da kanadını çırpıp uçmaya başladı. Balkonun kapısını açıp ablamı çıkardım, sonra da Mert’i kapıya kadar yolcu ettim. Artık gönül rahatlığıyla uyuyabilirim. Sonunda. Pijamalarımı giyindim ve yatağa kafamı gömdüm. Kedi de arkamdan içeri girdi ve yanıma yattı.

    b-“Hani içeride uyuyacaktın?” dedim ve tepki vermedi. Normal. Dediğimi anlamıyor zaten.

    Gecenin bir yarısı kapı çaldı. Kim gelir ki bu saatte amk? Saate baktım gece 2. Ben yataktan kalktığımda Kedi hemen dış kapının önüne gitmişti bile. Geleni biliyor gibiydi. Kapıyı açtığımda şaşırdım. Mert gelmiş. Kan ter içindeydi.

    b-“Ne oldu lan niye bu saatte geldin?” Nefes nefeseydi.

    Mert-“Senin ablan… huh… tam bir kaçık. Evimin kapısının önünde yine o 1 metre pitbull ile bekledi… huh… Sonra beni buraya kadar kovaladı… huh… ablan olmasa çok fena söverdim. Yani uzun lafın kısası bu gece sende kalsam sorun olur mu?”

    b-“Kal tabi. Çok fena terlemişsin. Üstünü çıkart ve duş al. Ben de sana pijama ayarlayayım.”

    Mert-“Tamam. Güzel olur… huh” dedi ve içeri girdi. Salona geçip koltuğa oturdu. Biraz soluklandıktan sonra üstünü çıkardı ve duşa girdi. Çıktığında ben de pijama verdim ve kirlilerini makineye atıp yıkadım. Ne zamandır annemden kalan birkaç çarşaf, yorgan, yastık falan vardı. Onlardan birer tane Mert’e verdim ve Mert de salonda kafasını yastığa koyduğu gibi uyudu. Ben de bana olan biteni anlatır diyordum. Sonra ben de yatağıma yattım, Kedi de yanıma eşlik etti.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 86.
    0
    Sabah kalktığımda kedi yanımda yoktu. Erken kalktı o da galiba. Aslında kedilerin belli bir uyku düzeni yoktur. En azından internette öyle okumuştum. Kafalarına esince uyurlarmış. Yine saat 6 da kalkmışım. Neyse kahvaltı falan hazırlayayım. Salona geçtiğimde Mert’i görünce dünkü olayı hatırladım. Ablam Mert’i tüm gece kovalamış amk. Dün komik gelmemişti ama bugün komik geldi. Kedi de Mert’in yanına yatmış. Kahvaltıyı hazırladım ve Mert’i uyandırdım. Mert uyanıp oturur pozisyona geçince kedi de uyandı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltıya geldi.

    Mert-“Ablan bu akşam da gelirse ona ne yapacağımı biliyorum kanka. Haberin olsun.”

    b-“Lan kötü bir şey yapma.”

    Mert-“Oradan bakınca acımasız bir katile mi benziyorum? Tabii ki de kötü bir şey yapmayacağım.”

    b-“Ablamdan bu kadarını da beklemiyordum.” Kedi masaya çıktı ve ben de onu aşağı indirdim. Tekrar çıktı ve ben de tekrar indirdim.

    b-“Kanka, bedenime sahip çık şunun derdi neymiş öğreneyim.” Dedim ve hedef alıp bedenine girdim.

    b-“Neden durmadan masanın üzerine çıkıyorsun?”

    “Ben de yemek yemek istiyorum.”

    b-“Senin yemeğin odanda ya zaten.”

    “Oradaki yemekler daha güzel kokuyor. Hem sizinle yemek yemek istiyorum.”

    b-“Bende bizimle yemeni istiyorum ama senin tüylerin bizim ciğerimiz için zararlı. Eğer yemeğe tüy düşer ve biz de onu yersek gözümüzü hastanede açabiliriz.” Bunu da internette okumuştum. Muhtemelen abartıdır da tedbiri elden bırakmamak lazım.

    “Hastane nedir?”

    b-“Hastalandığımızda bizi iyileştiren yer.”

    “O zaman siz hastalanırsınız, hastaneye gidip iyileşirsiniz. Bir şey olmaz.”

    b-“Hadi iyileşmezsek?”

    “Hani hastane iyileştirirdi?”

    b-“iyileştirmeye de bilir. Onun için sen masaya çıkma, ben masadan bir şeyler sana veririm. Anlaştık mı?”

    “Tamam. Ve gerçekten çok güçsüzsün. Bedenimi hala kaplamaya çalışıyorsun biliyorum ama anca gıdıklıyor.” Dedi ve ben de o arada bedenini kaplamayı deniyordum. Yine işe yaramadı. Bu ne lan? Uyum sağlıyorum olmuyor, zorluyorum olmuyor… Bedenimde gözlerimi açtım.

    Mert-“Eee? Ne oldu? Bana bir şey söyledi mi?”

    b-“Yok. Masadan yemek vereceğiz ona. O da bir daha yukarı çıkmayacak.” Mert salamı aldı ve yere koydu. Kedi de kokladı ve salamı yemeye başladı.
    ···
  12. 87.
    0
    Kahvaltı bittikten sonra dışarı çıkmaya hazırız. Mert’in üstü kurumamış. Kendi kıyafetlerimden birini verdim ve o da mecbur giyindi. işe gitmek için hazırız artık. Kapıyı açtım ve kedi dışarı çıktı.

    Mert-“Dışarı çıkması iyi mi?”

    b-“Evde sıkılıyor. Bırakalım dışarıda dolaşsın. En azından yediğini yakar.”

    Mert-“Ablan iş yerine gelirse camı açmayacağım bilmiş ol. Hatta ciddi ciddi bir sapan hazırlamayı bile planladım dün gece o sinirle.”

    b-“istersen zarar vermeyi dene. Ama sadece Haylaus’u kızdırmakla kalırsın.”

    Mert-“Bir de Haylaus vardı değil mi? Onu nasıl unuttum ben ya?”

    b-“Gerçekten, evin tavanına kadar değen altın kürklü aslanı nasıl unuttun ben de merak ettim şimdi. Neyse hadi işe geç kalacağız.” Dedim ve yola çıktık.

    iş yerine vardığımızda yine erken gelmişiz. Lan saat bu sefer de 07.45. Kahvaltı fazla kısa sürdü galiba. Bilgisayarı açtım. Mert de öyle. Tabi Mert doğal olarak internette takıldı, ben de işimin başına geçtim.

    Mert-“Kanka daha iş saati gelmedi ki? Neden işe başlıyorsun?”

    b-“Erken başlayınca gibmiyorlar Mert. Hem erken başlayınca işim erken bitiyor. Sana da tavsiye ederim.”

    Mert-“Zaten mecbur çalışmam lazım. işten atılırsam ve Kedi’nin mamasını alamazsam Haylaus beni daldan dala hoplatır.”

    b-“Hahahaha. Daldan dala hoplatır ne lan. Durduk yere güldürdün.” Camdan tıklatma sesi geldi. Hah. işte ablam da geldi. Başlasın şamata. Camı açmaya gidiyordum ki:

    Mert-“Açma. Kalsın orada.”

    b-“Lan belki önemli bir şey söyleyecek.”

    Mert-“Bana gülecek işte. Ne önemli bir şey söyleyecek.” Yine de açtım camı. içeriye uçtu. Bu sefer güvercin ile gelmiş. Mert’in önüne kondu.

    Güvercin-“Evet. Sana da gülmeyi planlıyordum ama önce sizinle bir şey konuşmam lazım.

    b-“Ne oldu?”

    Güvercin-“Hinn ile konuştum. Bedenim pek iyi durumda değilmiş. Onun için ondan rica ettim ve yarın gidiyorum.”

    b-“Yarın mı? Neden? istediğin zaman gidebilirdin?”

    Güvercin-“Eternal’de bile olsam insanlığımı kaybetmek istemiyorum. Hem belli mi olur, belki Haylaus ileride beni affeder ve cennete gidebilirim.”

    b-“Ormanına gidemez misin ki?”

    Güvercin-“Oraya hiçbir insan gidemez. insanlar için yasak bölge orası. Köprü olman bir şey değiştirmez. Görevini tamamlayınca cennete gidersin. Ama yine de ormana girmen yasaktır.”

    b-“Anladım. Peki sen neden Eternal’e gittin? Bana onun nedenini anlat.”

    Güvercin-“Anlatmanın zamanı geldi demek. Kutsal hayvanım öldü. O yüzden de cezalandırıldım.”
    Tümünü Göster
    ···
  13. 88.
    0
    b-“Kutsal hayvanın mı?”

    Güvercin-“Her köprünün kutsal hayvanı olur. Babaanneminki kanaryaydı. Benimki ise Anadolu Parsı’ydı.”

    b-“Anadolu Parsı mı? ilk kez duyuyorum.”

    Mert-“Ben duymuştum. En son Anadolu Pars’ı 1974 yılında öldürülmüş deniyordu. Beypazarı ilçesinde bir köyde kadına saldırırken vurulmuş.”(Bu gerçek bilgidir bu arada.)

    b-“Ve sen bunu nereden biliyorsun?”

    Mert-“Zootekni okumak istediğim zamanlar oldu diyelim. Hem hayvanlar ilgimi çekerdi ben de araştırırdım.”

    b-“Peki sonra ne oldu?”

    Güvercin-“insanlara karşı kini vardı. Sadece bana saldırmazdı. O da bağımızdan dolayı. Onu yalnız bırakmamak için her gün yanına giderdim. Kaybolmamın bir süresi bu yüzdendi. Yani kaybolduğum zaman direk Eternal’e gitmedim. Pars ile de Haylaus’un bir görevinde karşılaştım. O an bir bağ hissettim. Ve bedenimle de yanında olmam gerekiyordu. Aslında geri yanınıza dönecektim, bir süreliğine gitmiştim.”

    b-“O zaman neden bize haber vermedin?”

    Güvercin-“Veremezdim. Gitmeme izin vermeseydiniz ben de gidemezdim. Veya siz de yanımda gelmek isteseydiniz sizi koruyamazdım. Onun için birkaç gün gidip geri gelecektim.”

    b-“Peki sonra ne oldu?”

    GEÇMiŞ (BiNNUR)

    Köyün dışındaki ormana vardığımda Pars karşımdaydı. Aslında ondan biraz korkuyordum. Ama ne de olsa bağı hissettim. O benim kutsal hayvanım. Bana zarar vereceğini sanmıyorum. Yanına yaklaştım. O da yanıma yaklaştı. Düşündüğüm gibi zarar vermedi. Bana doğru bir kere kükredi. O an korktum kabul ediyorum. Sonra inine gitti. Ben de onu takip ettim ve inine girdim. Pek güzel kokuyor demeyeceğim. Yattı ve bana doğru baktı. Ne dediğini az çok anlıyorum artık bedenine girmeden. Ama o beni anlamadığı için bedenine girmem gerekiyor. Artık zihnine girmem için elimle ok yapmama bile gerek yok. Zihnimden bir ok hayal edip direk bir hayvanın bedenine girebiliyorum. Bunu da babaannemden görmüştüm. Ölmeden önce anlatmıştı. Pars’ın zihnine girdim:

    Pars-“Neden buradasın?”

    Binnur-“Senin için geldim.”

    Pars-“Benim için gelmene gerek yoktu. insanlardan hoşlanmadığımı biliyorsun.”

    Binnur-“Ama benden hoşlanıyorsun değil mi?”

    Pars-“insan olmasaydın net bir cevap verebilirdim.”

    Binnur-“insanlardan neden bu kadar nefret ediyorsun? Bana hiç anlatmadın. Bak yanına kadar bile geldim.”

    Pars-“Benim için bu kadar uzaktan gelmene gerek yoktu.”

    Binnur-“Sen bana Haylaus tarafından emanetsin. Seni bırakamazdım.”

    Pars-“Ama Haylaus bizi bıraktı. Bütün ailem ölürken izledim. insanlar silahlarıyla sırf kürklerimiz için bizi nesillerdir avladılar. Çocuklarımızı zütürdüler, kafeslerde büyütüp derilerini soydular. Sonra da kenarda ölmelerini izlediler. Ve sen de onların türündensin.”

    Binnur-“Biliyorum. Sana ne söylersem söyleyeyim kalbini ısıtmayacak ama her insan böyle değil.”

    Pars-“HAYIR. BÜTÜN iNSANLAR BÖYLE. SEN DE ONLARDANSIN.”

    Binnur-“O zaman ben de burada seninle kalacağım. Bütün insanların aynı olmadığını anlayacaksın.”

    Pars-“Burada kalmanı istemiyorum.”

    Binnur-“O zaman beni öldürmen lazım.” Bir süre hırladı.

    Pars-“Ne kadar inatçı birisin. Ne yaparsan yap.” Dedi ve beni zihninden kovdu. Normalde baskı yapardım ama çok ani kovunca baskı yapmaya vaktim kalmadı. O da yerinden kalktı ve ormanın içine doğru gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 89.
    0
    Akşama kadar inde bekledim. Ben ne yapıyorum? Ailem varken neden buraya geldim ki? Kardeşlerim benim için endişelenmiştir. Belki de onu korumam gerektiğini hissettim. Kendinden. Onun için de buraya geldim. Daha sonra karşıda Pars gözüktü. Ağzında 3 tane tavşan vardı. Ormanda avladı muhtemelen. inine girdi ve tavşanın birini benim önüme attı. Hala can çekişiyordu.

    Pars-“Ye.” Dedi ve kendi köşesine geçip diğer iki tavşanı yemeye başladı. Aslında kraker yemiştim ve tavşanı yemeye ihtiyacım yoktu. Tavşanlarını bitirdikten sonra bana baktı ve kükredi. Muhtemelen bu “Niye yemedin?” demekti.

    Binnur-“Ben böyle şeyler yiyemem.” Desem de anlamadı. Zihnine girdim.

    Pars-“Neden yemiyorsun? Yoksa sana göre çok mu vahşice bu? Bir de benimle kalacağını iddia ediyorsun.”

    Binnur-“Aslında ben aç değilim.”

    Pars-“Yani ikramımı yemeyecek misin? Tabi siz insanlar ikrama alışık değilsiniz. Hep kendiniz yemek istediğiniz için başkaları ile paylaşmazsınız. Senin de diğer inanlardan farkın yok…”

    Binnur-“Tamam ya. Yiyeceğim.” Dedim ve bedenime döndüm. Gözlerimi kapatıp ısırdım. Tadı berbat. Ama hepsini yemem lazım. Her tarafım da kan oldu. Iyy.

    2 saatin sonunda az az yiyerek hepsini bitirdim. Tek kemikleri kaldı. Onu da Pars’a verdim artık. Dayanamadım. Ağzımdan bu iğrenç tat gidene kadar Pars ın vücudunda kalacağım muhtemelen. Zihnine girdim ve:

    Binnur-“Verdiğin yemeği yedim. Mutlu musun şimdi?”

    Pars-“Bunun neden beni mutlu etmesi gerekiyor ki? Avımın üçünü de yemek varken birini sana vermek zorunda kaldım.”

    Binnur-“Sana geri verecektim sen istemedin ya?”

    Pars-“O ikramdı. Mecburi bir şeydi. Sen de artık bu inde yaşayacaksan bir şeyler avlasan iyi olur. Tek başıma ikimizi doyuramam.”

    Binnur-“Ben zaten aç değildim ki… Off ya. Boşuna yedim tavşanı.”

    Pars-“Tadı nasıldı peki?”

    Binnur-“Eti sertti ve tadı acıydı.”

    Pars-“Bence de etin yumuşaklığı ve tadı önemli değildi. Sadece vücudum beslenmek istedi ve beslendim. Şimdi anlıyor musun insanlarla bizim aramızdaki farkı. Siz insanlar zevk için öldürüyorsunuz, ama biz beslenmek için öldürüyoruz.”

    Binnur-“Ama ben hiç öldürmedim. Hem tadını sen bana sordun.”

    Pars-“Cevap vermeyebilirdin.”

    Binnur-“Gerçekten bilerek yapıyorsun değil mi? Beni bilerek mi kızdırmaya falan çalışıyorsun?”

    Pars-“Kızsan ne kadar kükreyebilirsin ki?”

    Binnur-“Sana göstereyim.” Dedim ve bedeninden çıkıp inin dışına kafamı çıkarıp tüm gücümle bağırdım. O da bana “bu da kükreme mi?” diye baktı ve o da kafasını çıkarıp kükredi. Gerçekten sesli bir kükremeydi.

    Binnur-“Bu sayılmaz. Tekrar.” Dedim ve kafamı çıkarıp tekrar bağırdım. O da tekar kükredi. Tamam. Onu geçmeme imkan yok. Desibel olarak geçiyorum ama korkutuculuk oranım 0. Bütün gece bunu yaptın. Sonunda artık boğazım ağrıdı.

    Binnur-“Tamam. Pes ediyorum.” Dedim ve yere yattım. Artık uyuyabilirim. Tam uyuyacakken geldi ve üzerime yattı.

    Binnur-“Ne yapıyorsun?” desem de anlamdı. Bedenine girdim ve:

    Binnur-“Ne yapıyorsun?” dedim. O da:

    Pars-“Sizin kürkünüz yok. Bu soğukta üşürsün.” Dedi.

    Binnur-“Ama şimdi de eziliyorum.”

    Pars-“O zaman bedenimde kal. Bedeninin ezildiğini hissetmezsin.” Dedi. Mecburum zaten. Üzerimde bu kadar ağırlık varken imkansız uyuyamam. Gözlerini kapattı ve uykuya daldı. Otomatikman ben de uykuya daldım
    Tümünü Göster
    ···
  15. 90.
    0
    Uyandığımızda Pars hemen ayağa kalktı ve vücudunu genleştirdi. Artık benim de vücuduma dönme vaktim geldi diye düşündüm ve geri döndüm. Allahımmm. Ölüyorum galiba. Her yerim uyuşmuş. Kılımı kımıldatamıyorum. Üzerime gerçekten yatmasına gerek yoktu. Bir dahaki sefere kesin dille söyleyeceğim yatmamasını. Pars bana doğru baktı ve bir şeyler söylemeye çalıştı. Bu sefer ben de anlamadım. Bedenine girdim ve resmen rahatladım.

    Pars-“Bugün bedenimden ayrılma. Sana avlanmayı göstereceğim.” Dedi.

    Binnur-“Zaten kedinin, bedeninde çok avlandım.”

    Pars-“Kedi mi? Hahahaha. Onlarla ne avladın böcek mi? Bizim avlanmamız çok farklı, zaten farkı anlayacaksın.” Dedi ve bedenimi bırakıp inden çıktık. Ne şans ki bir tavşan ile karşılaştık. Aniden sessizleşti.Çalıların arasından onu izlemeye başladı. Tavşanın her yaptığı hareketi görüyordu. Her kas hışırtısını duymaya çalışıyordu. Kediler gibi değildi gerçekten de. Ve birden üzerine atladı. Tavşan daha ne olduğunu anlamadan onu ısırdığı gibi sağa sola vurmaya başladı. Tavşan hala çırpınmaya çalışsa da faydasız. Onun ağzından kurtulmasına imkan yok. Sonunda artık kaçacak hali kalmayınca da Pars onu yere bıraktı ve etini yemeye başladı. Normal bedenimde olsaydım kesinlikle bu sahneye kusardım ama eğlenceli geliyordu. O adrenalin, o yorgunluk, o yorgunluğun sonundaki büyük ödül olan tavşan… Ama bunlar benim duygularım değil. Onun duyguları. Bir tavşan yese de doymasına yetmedi. Başka avlar aramaya başladı. O anda karşısına bir ceylan çıktı.

    Pars-“Uzun süredir Ceylan eti yemiyordum.” Dedi ve ağzı sulanmaya başladı bile. Ama bir sorun var. Köylü halka sorduğumda ormanda hiç ceylan kalmadığını kesin dille belirtmişti. Şimdi burada ceylan olması bir sorun. Üstelik ceylanın hareketini hissetmiyorum. O da hissetmiyor ama gözünü açlık bürümüş. Hemen ruh baskısı yaptım ve kaçmaya başladım.

    Pars-“NE YAPIYORSUN?”

    Binnur-“Bu bir tuzak. insanların tuzağı.” Dedim ve onu kaçırmaya çalışsam da arkamızdan kurşun sesleri gelmeye başladı. Hatta biri sağ arka ayağımızı sıyırdı. Acı bir kükreme ile kaçmaya devam ettik. ine yaklaştık ama hala peşimizden geliyorlar.

    Binnur-“Sen ine gir ben onları oyalarım.” Dedim ve bedenime geçip inden çıktım. O da ine girdi. Avcılar da beni gördüler. Her tarafım kan içinde görünce:

    Avcı-“Burada bir bayan var. Galiba kaçırdığımız pars yaralamış.” Dedi. Diğer avcılar da yanıma geldiler.

    Binnur-“Ben iyiyim. Sadece kayboldum. Aç kaldığım için de tavşan avladım ve çiğ tavşan yerken üstüm kan oldu. Sonunda birileri beni bulabildi.”

    Avcı2-“Ee Pars ne olacak?”

    Binnur-“Pars mı? Kaplan gördüm ben sanki ama.”

    Avcı2-“Nereye doğru gitti?”

    Binnur-“Şu tarafa gitti.” Dedim ve inin tam zıttı yeri gösterdim.

    Avcı-“Siz onun peşinden gidin. Kürkü iyi para ediyor onun. Ben de bu bayanı köye zütüreyim. Çok zorluk yaşamış olmalısınız.” Ağlama taklidi yaptım ve:

    Binnur-“Teşekkürler.” Dedim. Ve inden uzaklaşmaya başladım. Umarım iyidir. Daha sonra gelip yaralarını saracağım.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 91.
    0
    Pars bizi takip ediyordu. Hissedebiliyorum. Beni korumak istiyor. Ama ben iyiyim zaten. Kendini koruması lazım. Keşke inden çıkmasaydı. Arabaya vardığımızda bir çocuk aşağı indi. Ani anda Pars’ın öfkesini hissettim. Bana anlattığı olay aklıma geldi. Küçük olanları da avlayıp onları kafeste besleyip büyütüp, derilerini soyup atmışlardı. O çocuğu öldürmek istiyordu. intikdıbını almak istiyordu. Çocuğu hedef alıp üzerine koştu. Ben son anda çocuğu itmiştim ve benim omzumu ısırdı. Ve öyle sert ısırdı ki kemik kırıldı. Ağlamaya başladım.

    Binnur-“Eğer sen o çocuğu öldürürsen o sevmediğin insanlardan ne farkın kalır?” diyebildim. Bu dediğimi anlamış gibiydi. O da sakince dişlerini çekecekken bir el atış sesi geldi. Ve Pars vurulmuştu. Sonra bir kere daha, ve bir kere daha… En sonunda ise Pars’ın son kez bana baktığını gördüm. Özür dilerim diyordu. Benim hatamdı. Eğer onun kalbini insanlara karşı ısıtabilseydim bunlar olmayacaktı. Ve birden herkes dondu. Her yer siyah beyaz bir hal aldı. Haylaus gelmişti. Ve Pars’ın da ruhu yerden kalkmıştı. Canım yanıyor. Öldü. içimdeki sanki büyük bir parçamı kaybetmiş gibiyim.

    Haylaus-“Çok acı çektin. Artık huzur içinde dinlenebilirsin.”

    Pars-“Peki ya Binnur ne olacak?”

    Haylaus-“O bize ihanet etti.”

    Pars-“O bize ihanet etmedi. Ben ona ihanet ettim. O her insanın kötü olmadığını bana göstermeye çalışıyordu. Ben ise bencilce onların genç insanına saldırdım. O ise onu kurtardı. Eğer onu öldürürsem onlardan bir farkım kalmayacağını söyledi. Asıl ben ona ihanet ettim.”

    Haylaus-“Peki söyle bana. Şimdi ne olacak? Sen öldün. Kürkünü soyacaklar ve ceplerine para denen kağıdı atacaklar. Sonra eğlene eğlene o parayı bitirip tekrar para kazanmanın yollarını arayacaklar. Sen son parstın. Ve seni koruyamadı. O çocuğu korumayı seçti. Ve bu seçimiyle de yaşayacak. Onun yeri artık Eternal.”

    Pars-“Lütfen bunu yapma. En azından beni de Eternal’e gönder.”

    Haylaus-“Senin yerin benim ormanım. Onun yeri ise Eternal. Bu kural ona büyüğü tarafından öğretildi.” Dedi ve Pars’ın arkasında orman, benim arkamda da Eternal belirdi.

    Haylaus-“ikiniz de içeri girin. Ve sen insan. Senden büyük beklentilerim vardı. Beni hayal kırıklığına uğrattın.” Dedi. ve kayboldu. Pars ormana girmemek için gayret gösterse de elektrik süpürgesi gibi içine çekiyordu. Ben ise kendi rızam ile Eternal’e yürümeye başladığım için zorlamıyordu.

    Pars-“Binnur. Lütfen oraya gitme. Orası senin yerin değil.”

    Binnur-“Hayır. Ben burayı hak ettim Pars. Yaşadığımız her şey çok güzeldi ve çok eğlendim. Keşke böyle bitmeseydi. Daha seni kardeşlerimle de tanıştırmak isterdim.” Dedim ağlamaya başladım.

    Pars-“Seni oradan kurtarmak için gerekirse Haylaus’a meydan okuyup Eternal’e gideceğim. Seni oradan kurtaracağım.”

    Binnur-“Bunu yapma lütfen. Sen de Eternal’e gelirsen bu omzumdaki yaradan daha çok acıtır. Elveda.” Dedim ve portalden içeri girdim.

    Pars-“Dur, bekle.” Derken de portal kapandı ve eziyetim başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 92.
    0
    GÜNÜMÜZ

    Güvercin-“Benim hikayem de böyle. Daha sonra seni eğitmek için ben seçildim ve buraya geri geldim.” içimden Haylaus’a karşı bir öfke dalgası yükseliyordu. Ama hiç beklemediğim bir anda:

    Mert-“Bu Haylaus şaka mı yapıyor? Pars’ı korumadın ve çocuğu korudun diye cehenneme göndermek de ne demek? Hiç mi aklı yok bu hayvanın? Bu kadar mı insanlar karşı kör?”

    Binnur-“Lütfen onu öyle düşünme. O daha çok hayvanlara baba gibi. Bana verilen görev onu hayatım pahasına korumamdı. Ve ben bu görevi yerine getiremedim. Kutsal hayvanımı koruyamadım. O yüzden de…”

    b-“NASIL HALA ONU SAVUNABiLiYORSUN?”

    Binnur-“Ben de babaanneme derdim hep nasıl onu savunabiliyorsun diye. Onun bizi çocukları gibi sevdiğini ve her babanın yapacağı gibi bizi yeri geldi mi cezalandırıp yeri geldi mi de ödüllendirdiğini söylerdi.”

    b-“Bunun neresi ödül?”

    Binnur-“Söyleme öyle. Binlerce hayvanla konuştum. Onlarla yakın dostluklar kurdum, annem ve babam öldüğünde benim ayakta durmamı ve size bakmamı sağlayan onlardı. Onların da annesi babası ölüyorlardı ama hayatlarına devam ediyorlardı. Ben de öyle yaptım. Devam ettim. En çok sizi bıraktığım için pişmanlık duydum. Ve bu pişmanlığım hiçbir zaman da dinmeyecek. Arkadaşlarınız geliyor. Ben gidiyorum.” Dedi ve camdan uçup gitti.

    Nejla içeri girdi ve:

    Nejla-“Ne bu haliniz? ikiniz de ağlamışsınız.” Söyleyene kadar anlamamıştım bile ağladığımı. Mert burnunu çekti ve:

    Mert-“Yok bir şey. Duygusal bir film izledik de erken gelip.”

    b-“Aynen aynen.”

    Pelinsu-“Ne izlediniz bakalım?”

    Mert-“Titanik.”

    Pelinsu-“Yaa Mert. Doğruyu söyleyin ya ne izlediniz?”

    Mert-“Söylemem banane. Sonra buna mı ağladın diye dalga geçersiniz. Bizi boş verin de işinize bakın.”

    Nejla-“Lafı atan işi yapan olsa keşke.” Dedi ve gözü bana döndü. Ben ondan tarafa bile bakmıyordum. Bakacak kadar kendimi iyi hissetmiyordum. işe odaklanmam daha iyi olur. Ve öyle de yaptım.
    ···
  18. 93.
    0
    Öğle arası oldu. Kızlar bu sefer bize sormadan direk yemeğe gittiler. Mert ise:

    Mert-“Ben aşağıdaki marketten birkaç atıştırmalık alıp geliyorum kanka. istediğin bir şey var mı?”

    b-“Yok. Benim iştahım yok. Sen git. Ben biraz yalnız kalmak istiyorum zaten.” Dedim. O da

    Mert-“Tamam kanka. Ama sana da bir şeyler alacağım. Aç kalma.” Dedi ve asansöre bindi. Ben de kendimle baş başa kaldım. Haylaus neden böyle bir şey yapar ki? Kendisi bir tanrı sonuçta. Neden böyle saçma bir şekilde ceza verir? Anlamıyorum. Anlamıyorum… derken telefonum çaldı. Arayan Mert’ti. Telefonu açtım:

    b-“Bir şey istemiyorum dedim ya.”

    Mert-“Kedi gelmiş. Herhalde bir şey söyleyecek. Oradan bir hedef alıp buraya gelsene.” Dedi. Kedi niye gelmiş ki buraya kadar? Camdan aşağı baktım ve gerçekten de bayağı aşağıdalar aq. Hedef alıp nasıl tutturayım o kadar uzağa? Aslında iş kafada bitiyor. Okun ona isabet ettiğini düşünürsem isabet eder. Oku bıraktım ve isabet ettiğini düşündüm. Ve evet. işe yaradı. Bedenindeyim.

    b-“Ne oldu?”

    “Sana göstermem gereken bir şey var. Kötü bir şey mi değil mi bilmiyorum ama sana göstermem gerektiğini hissettim.”

    b-“Peki, göster bakalım.”

    “içinde bir huzursuzluk var. iyi misin?”

    b-“Pek değil. Sen bana ne göstermek istiyorsan göster. Akşam evde konuşuruz.” Ve Mert’in bizi bırakması için ayağıyla elini itti. Mert de yavaşça bizi yere bıraktı ve koşmaya başladık. Mert de arkamızdan koşuyordu.
    ···
  19. 94.
    0
    Lokantaya vardık. Burası Pelinsu ile gittiğim ev yemeği yapan restoran. Mert Pelinsu’yu görünce direk saklandı. Biz devam edebiliriz ama. Benden şüphelenmezler.

    b-“Se n bura da bek le.”

    Mert-“Kendini bayağı geliştirmişsin ha kanka.”

    b-“Se nin ile şit kette bul uş uruz.”

    Mert-“Tamam. Şitkette buluşuruz hahaha.” Dedi ve yine de dinlemek için o da beklemeye başladı. Biz de Pelinsu’ya yaklaşmaya başladık. Pelinsu bizi görünce tabi otomatik kucağına aldı.

    Pelinsu-“Ayy. Çok şirin değil mi şu kedi?”

    Nejla-“Bana yaklaştırma da ne yaparsan yap. Çöplere falan giriyordur o.” Aslında ona doğru gidesim geldi ama Pelinsu bana sarılıp göğsünün arasına sıkıştırınca bütün kötü düşünceler uçtuuuu gittiii…

    Nejla-“Sen sorumdan kaçma. Ne zamandır Bir Bine’nin seni kesmesine izin veriyorsun. Sen de mi ondan hoşlanıyorsun yoksa?” Oha o kadar kolay mı anladılar lan kızı kestiğimi? Demek ki gizli yaptığımı sanarken dana gibi bakıyorum kıza. Utandım lan.

    Pelinsu-“Pardon da benim o köylü kılıklı çocukla ne işim olur? Geçen de doğum günü partisi yapmış Allah’ım hasta ziyaretine gittiğimizde bile evini toparlayamamış. Temizlikçi tutacak parası da yoktur onun.” Çok koydu lan. Gerçekten benden bu kadar mı tiksiniyormuş?

    Nejla-“Parası olan adama mı bakıyorsun sen anca?”

    Pelinsu-“Yoo. Mesela Mert de yakışıklı. Parası yok onun da ama tam benim tipim. O salak da ikimizin arasını yapmaya çalışıyor ya. Ona o kadar pas attım hiç yüz vermedi.”

    Nejla-“O zaman Bir Bine’ye söyle onunla olamayacağını. Boşuna ümitlendirme çocuğu.” Olmayacağına üzülsem de Nejla haklı. Söylemesi lazım bana. Bugün adam akıllı söylerse aramız da bozulmaz boşu boşuna. Ama içime oturdu ya. Yeminle sigaraya başlayacağım bu gidişle.

    Pelinsu-“Saçmalama. Altın kazı mı kaçırayım elimden? Tüm işimi o yapıyor neredeyse. Eğer onu sevmediğimi söylersem bana bir daha yardım etmez.” Beni kullandığı amaca bak. içimden bir sinir dalgası yükseliyordu. Ama bana ait değil bu. Kedi’ye ait.

    b-“Kedi. Sakın dokunma ona.”

    “Neden. Senin de içten içe üzüldüğünü ve sinirlendiğini hissedebiliyorum.”

    b-“Ben öyle biri değilim. Beni sinirlendirene veya beni üzene zarar verecek biri değilim.”

    “Peki.” Dedi ve kucağından inmeye çalıştı. Ama Pelinsu bırakmaya niyetli değildi. Tam o anda Mert saklandığı yerden çıktı ve Pelinsu’nun başına dikildi.

    Mert-“O kedi bana ait. Geri verir misin?”

    Pelinsu-“Aaa Mert. Hoş geldin. Geç otur.”

    Mert-“Bir daha seninle değil aynı masaya, aynı ofise bile oturmaya niyetim yok. Sadece ona seni sevmiyorum desen bile yeterliydi onun için. Ama sen ne yaptın? Onu parmağında oynatmayı seçtin. Ama asıl hata bende. Bir süredir farkındaydım ama mutlu olduğu için bir şey söyleyemedim. Ama artık yeter. Ha bu arada. Senin gibi dışı güzel içi bataklık olanlar insanlar benim tipim değil. Şimdi ne konuşuyorsanız konuşun.” Dedi ve biz kucağındayken avucunu sıkıyordu. Uzaklaştıktan sonra ağlamaya başladı.

    Mert-“Kanka. Özür dilerim. Sana söylemeliydim.” Tarihin en kötü gününü geçiriyorum galiba. Ruhum sakinleşene kadar kediden çıkmaya niyetim yok.

    b-“Sen in bir suç çun yok.”

    Mert-“Hayır var. Eğer sana erkenden söyleseydim bu kadar şey üst üsteyken altında ezilmene gerek kalmazdı.”

    Mert anlamıyor buraları:

    b-“Kedi. Sen de güvenli bir yere git. Evde buluşuruz.”

    “Tamam. Sen de kendini üzmeyi bırak. Böyle şeylere neden üzülürsünüz anlamıyorum ama yine de kendini üzme.”

    b-“Peki.” Dedim ve bedenime geri döndüm. Galiba bugün hayat bana karşı.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 95.
    0
    Başımı hiç işten kaldırmadım. Kafamı dağıtmak istedim ama yeterli gelmiyor ki. Convert i beklerken yine kederleniyorum. Mert de üzerime gelmemek için bana bir şey sormuyor. Pelinsu geldiğinde hemen Mert geldi mi diye sormuştu. Ben de gelmedi dedim. Ona çaktırmadım hiçbir şey bildiğimi ama biliyorum. Direk dobra dobra yüzüne söylemeli miydim? Kafam ve kalbim çok karışık. Tam ablama ihtiyacım olan anda da gidecek. Yarın da onu uğurlayacağım. iyi bir yere gitseydi keşke de iyi düşüncelerle uğurlasaydım.

    iş çıkış saatine geldim. Ama bugün Pelinsu benden yardım istemedi. isteseydi ona içimi dökmeyi planlıyordum ama istemedi. işi bitince direk çıktı gitti. Nejla da peşinden gitti.

    Mert-“Biz de gidelim kanka. Kedi’yi bekletmek istemeyiz.”

    b-“Haklısın. Gidelim.” Dedim ve eve doğru yola çıktık.

    Eve vardığımızda kedi aşağıda bizi bekliyordu. Tabi ki mamasını da aldık gelirken. Eve girdik. Kapı direk açıldı. Normalde kilitler çıkardım. içeri girdiğimde abim salonda oturuyordu. Ve yanında da bir güvercin vardı.

    b-“Hayırdır benim evde mi toplanacaktık?”

    Talat-“Bugün son gece. Yarın ablam gidecek. Ailecek oturalım dedik.”

    Mert-“Ailecekse ben gideyim…”

    Güvercin-“Sen de kal burada. Sahibin endişelenir falan.”

    Mert-“izin verin şunu dışarı atayım.” Uçtu ve dışarı gitti.”

    Mert-“Sonunda gitti be.”

    Kedi-“Ben buradayım.” Hasgibtir. Kedi’ye mi girdi? (Yuh lan. Tekar okurken tilt oldum)

    b-“Bunu yapacağını tahmin etmiştim.”

    Mert-“Kedi’yi rahat bırak. Çık içinden onun.”

    Kedi-“Rahatsız hissetmiyor merak etme. Şimdi benim son gecemde her şey güzel olsun istiyorum. Öncelikle ıslak mamayı dök kabıma köle. Ahh.”

    b-“Ne oldu?”

    Kedi-“Köle dememe kızdı.”

    Mert-“Helal be Kedi.”

    Kedi-“Ona bir tek o köle diyebilirmiş.”

    Mert-“O dese de olur. Sen deme de.”

    b-“Hadi hadi. Bugün kavga yok. Sadece eğlence var bu akşam.” Dedim ve gece boyunca bir sürü oyun oynadık. Tamam, ablam Kedi’nin vücudunda olabilir ama doğruluk cesaretlilik oynayabilir değil mi? Veya monopoly? Tabi zarı biz atıyoruz ve taşı da biz hareket ettiriyoruz. O da “satın al” veya “satın alma” diyor. Bütün gece buna benzer eğlenceli şeylerle geçirdik. Ve sabah oldu. Gece uyumadık ama buna değerdi. Ve oyunun ortasında Hinn ortaya çıktı.
    Tümünü Göster
    ···