/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 251.
    +5
    velhasıl yaza doğru yaklaşıyorduk. hasretle bazen iyi, bazen kötüydük.

    bir şeyi anlamıyordum. şimdi gerçekten Allah var hiç güven problemi yaşamadık seneler boyunca. veya bir kıskanma olayından dolayı kavga vs. etmedik. birbirimizi herhangi bir konuda çok fazla kısıtlamadık. ilişkimiz, güven ve sadakat konusunda kusursuzdu.

    zaten günün uyumadığımız saatleri dışında en az 10 saat ya yazışıyorduk ya telefonla konuşuyorduk. hasret, istemediğim, sıkıldığım zamanlar bile sürekli beni arıyordu.

    yani doğal olarak ikimizin de yediğimiz yemekten içtiğimiz suya kadar haberi oluyordu.

    her detayı anlatıyor, her gittiği yeri söylüyordu ve zaten bir yere giderken de hatta dönerken de hep benle konuşuyordu.

    doğal olarak beni de bunu yapmak zorunda bırakıyordu ve dediğim gibi sıçtığımıza kadar biliyorduk. bence bu da çok yanlış bir şeydi çünkü fazla muhabbet tez ayrılık getirir.

    benim anlamadığım nokta da şu; buluşmalar için hep bahane uyduran hasret; telefonla konuşmaya, yazışmaya ve derdini anlatmaya gelince benden çok daha istekliydi.

    bazen arkadaşlarıyla bile otururken benle yazışmak istediği zamanlar oluyordu. evet ben de bunu yapıyordum ama bir zaman sonra çok sıkılıyordum o ise kendi isteğiyle keyif aldığı için bunu yapıyordu.

    bi insan uzak mesafeden nasıl bu kadar keyif alabilir ki? ya da uzak mesafeden bu kadar zevk alan birisi için neden buluşmalar hiç önemli değildi?

    insan sevdiğinin yanında olmak ister, telefonla nereye kadar böyle devam edecek ki?

    ve gerçekten çok eğlenceli bir insanım. benimle oturup muhabbet eden hiç kimse kalkmak istemiyor.

    hasret için her buluşmada yaptıklarımsa çok çok başka bir boyuttu. evde ya da dışarıda olalım fark etmez, ankarada, izmirde, yozgatta olalım fark etmez. her şeyin en ama en kralını yaşatıyordum.

    benle tanışmadan önce hayatı köyden köye geçmiş, dışarıda yemek bile yiyemeyen bir insan için yaşattığım şeyler (hem de öğrenci halimle) gerçekten dile kolaydı.

    bir gün kavga ederken o ağır konuşmaya başlamıştı. ben de ağır bir söz söyleyince ve şunu şunu yaşatmadım mı diye sorunca, o da bana "nereyi gezdik ki sanki?" dedi. hayatımda hiçbir şey bu eşi benzeri görülmemiş bir nankörlük kadar zoruma gitmemiştir gerçekten...
    ···
  2. 252.
    +5
    yazın memleketlerimize döndükten sonra, hasret bana sürekli derdini sıkıntısını anlatmaya başladı. evet onu anlıyordum ve tek dinleyen de bendim günün 10 saati.

    bir şeyleri hiç yaşayamadığını, bir şeylerin hep ukte kaldığını, hem yurtta hem aile evinde sürekli sıkıntı çektiğini, sürekli iş yaptığını vs. vs. klagib şeyleri anlatıp üzülüp duruyordu.

    bense çocukluğum hastanelerde geçmiş, üniversiteye kadar bir tak yaşamamış her seneyi yalnız geçirmiş, 18 yaşında şehir dışında çalışmak zorunda kalıp o şartlarda sınava hazırlanmış ve mezuniyetime bile gidememiş, sonrasında üniversiteyi bırakmak zorunda kalıp başka bir bölüme hazırlanmak zorunda kalmış ve daha sayamayacağım nice sıkıntılar, redler, dost kazıkları yemiş, belki de hasretten çok daha bomboş seneler geçirmiş biri olmama rağmen hiçbir şeyden gidip yakınmazdım.

    çünkü pozitif bir insanım, yani günlük hayatta bu kadar negatifliğe gelemiyorum. ne yaşarsak yaşayalım bir şekilde hayatımıza devam etmek zorundayız.

    evet kendisi haklıydı belki ama hepimizin sorunları var. onu da anlamaya çalışıp hep teselli ediyordum. ama verdiğim cevaplar tatmin etmeyince "sen beni anlamıyorsunnn!!!" diye kavga çıkarıyordu.

    neticede hasret, yine eski hasret olmuştu. onu saatlerce sanki sevgilisi değil, özel pgibiyatristi gibi dinliyordum ve yine yaranamıyordum...
    ···
  3. 253.
    +7
    yaz, bu şekilde hasretin şikayetleriyle ve kavgalarımızla başlamıştı. her memlekete döndüğünde zaten tokgibleşmeye başlıyordu. gerçekten düşününce senelerce buna dayanan bende peygamber sabrı varmış...

    neyse bir süre hasret, biraz duruldu. ilişkimiz biraz toparlamış gibi olurken başıma çok talihsiz bir olay geldi. boynumda, halk arasında "yağ bezesi" denen bir kitle çıkmıştı.

    gerçekten Allah beterinden korusun ama sağlık benim en büyük imtihanımdı. insan o soğuk beyaz yataklara düştüğünde anlıyor aslında sağlık olmadıktan sonra hiçbir şeyin anlamı olmadığını. "keşke iyileşsem de hiçbir derdim umrumda değil." diyorsun.

    doktorlar, ameliyat olmam gerektiğini söylediler. daha geçtiğimiz yaz veremden dolayı yatan ben, bir de şimdi ameliyata girmek zorundaydım.

    doktorlar, sinirlerime hasar vermekten korktuğunu ve o yüzden az da olsa riskli bir ameliyat olacağını söylediler.

    sonrasında bir ameliyat tarihi aldık ve beklemeye başladık...
    ···
  4. 254.
    +4
    yarın yine bi aksilik olmazsa tam gaz devam panpalar, hepinizi öpüyorum...
    ···
    1. 1.
      +3
      iyi geceler panpam
      ···
    2. 2.
      +3
      iyi geceler
      ···
    3. 3.
      +3
      iyi geceler panpam
      ···
    4. diğerleri 1
  5. 255.
    +4
    beyler sağlık demisken... kendinize dikkat edin benim gibi atletle dolaşmayın evde. yarragi yedim oğlum izahı yok boğaz ağrısı kusma zart zurt, salgın var galiba. aman dikkat. bütün aileye bulaştı önce peder sonra kardeşim şimdi ben. aman dikkat.
    ···
    1. 1.
      +3
      Geçmiş olsun panpam
      ···
  6. 256.
    +5
    On sekizde gayet yüksekten uçar
    On dokuzda gözlerinden kan saçar
    Yirmisinde sevdiğinden vaz geçer
    En sonunda bir zalime kul olur

    Şu hikayeyi yaşamamış kardeşim yoktur burada.

    https://www.youtube.com/watch?v=fIF3Mqeb7xQ
    ···
  7. 257.
    +4
    Yine okudum hasretinden prangalar eskitmis fekat icraat yine yok:)
    ···
  8. 258.
    +4
    Okunur mu
    ···
    1. 1.
      +2
      Okunur panpam
      ···
  9. 259.
    +6
    geçen sene ki yaz aylarında veremle mücadele ederken gerçekten hasret, çok ama çok yanımda olmuştu. belki de o süreci pgibolojik olarak atlatmam da en büyük etkenlerden biriydi.

    bu sene de ameliyat sürecimde bana destek olacağından hiç şüphem yoktu.

    ama maalesef beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. ben pgibolojik olarak inanılmaz stres içerisindeyim.

    kitleyi alabilecekler mi, yoksa daha mı kötü olacak diye düşünürken hasret, her gün taktan dertleriyle bana yakınıp "sen beni anlamıyorsun" diye kavga çıkarıyordu.

    yani gerçekten böyle bir süreçte, ben bıçak altına yatacakken kendisi ev aile hayatını anlatıyor bir de bu kadar stresin altında onu saatlerce dinlememe rağmen, söylediğim bir şeyi yanlış anlayıp beni tersleyip kavga çıkmasına neden oluyordu.

    hasrete tekrardan, belki de eskisinden daha çok bağlanmışken; ayrıldıktan sonra henüz yeni ayağa kalkmışken bir darbe daha vurdu bana.

    ne verdiği sözleri tuttu, ne de böyle bir süreçte yanımda oldu. yanımda olmayı geçtim bir de bana daha çok stres sıkıntı verdi ve hep kendini düşündü.

    o yaz, o kadar üzdü, o kadar canımı yaktı ve o kadar büyük bir hayal kırıklığına uğrattı ki beni...

    hasretten ilk defa bu kadar soğumuştum. ayrıldığımızda bile içimde kalan bir iki parça vardı ama ameliyat yaklaştıkça ona karşı tamamen hissizleştim.

    sonrasında yaptığı hatayı anladı ve ameliyat öncesinde hastanede telefonda konuşurken, ağlayarak "sen beni artık sevmiyor musun?" diye sordu. çünkü öyle bir konuşuyordum ki tamamen hislerim ona karşı yok olmuş gibi.

    duygularını dışarıya çok fazla yansıtan birisiyim. kötü bir şey yaşadığımda, canımın sıkkın olduğumu sadece yüz ifademden 2 saniyede bile anlayabilir bir yabancı dahi olsa.

    ve hasret de, ses tonumdan, yorgunluğumdan anlamıştı.

    ben de ameliyat günü zaten kendini kötü hissetmesin, vicdan yapmadın diye "seviyorum tabi ki neden sevmeyeyim." şeklinde cevap vermiştim.

    ama ona karşı hissizleştiğim çok barizdi. odada ameliyatı beklerken kıyafetlerimi giydim ve artık hasretle ameliyattan önce son konuşmalarımızı yapıyorduk.

    ameliyat sıram gelmişti. hemşire koridordan ismimle seslendiğinde, ikimiz de ağlamaklı bir şekilde sesimiz titreyerek "seni seviyorum" diyerek kapattık.

    ameliyathaneye indik ve narkoz sonrasında zaten bilincim gitti.

    gözlerimi açtığımda odadaydık ve hasret, anneme mesaj atıp benimle konuşmak istediğini söylemiş. annem "gözlerini açtı" yazınca hemen aradı ve annem telefonu bana verdi...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      lütfen kestirip atmış ol kurtulmuş ol şu kızdan
      ···
  10. 260.
    +6
    telefonu aldım, nasıl olduğumu sordu, moral vermek için birkaç espri yapıp güldürmeye çalıştı, beni çok özlediğini sevdiğini vs. söyledi, dinlen falan dedikten sonra telefonu kapattık ve ben tekrar uyuyup gece saati uyanmışım.

    canım sıkıldı ve annemden telefonumu istedim. telefonu açtığımda hasretin ameliyat süresinde yaptıkları için çok pişman olduğunu, özür mesajlarını, her daim yanımda olduğunu, beni çok sevdiği vs. mesajlarını okudum.

    ama içimde her şey kırıldıktan sonra hiçbir anlamı yoktu benim için. bu sefer hasrete tahmin edemeyeceği kadar çok kırgındım.

    taburcu oldum vs. derken hasret her gün hesabıma para gönderip, yemek, tatlı vs. canın ne istiyorsa al diyordu. hediye, çiçek alıp eve kargolamış vs.

    1 hafta böyle geçtikten sonra sanırım artık iyi olduğumu zannetmiş olacak ki tekrardan bi kavga çıkardı. zaten 1 hafta nasıl sabretti ben de şaşırmıştım.

    halbuki hiç iyi değildim, 4 saat süren bir ameliyattan çıkmıştım ve boynum halen ciddi derecede ağrıyordu.

    hasretin bana yaptığı şey gerçekten bile bile zarar vermekti. bir gün iyi davranıp bir hafta eziyet ediyordu. bir hafta iyi davranıp bir ay burnumdan getiriyordu.

    umutlandırıp, hayal kırıklığına uğratmak; gerçekten bu karşındaki insanın duygularıyla oynamaktır.

    kavgadan sonra sinirlerim o kadar bozuldu ki, kendimi o kadar kötü hissediyordum ki ve zaten ameliyat sonrası alkol vs. de tüketemeyeceğimden evde yerimde duramadım.

    boynumda bir bezle ve dikişlerle sahile doğru çıktım ve bir güneş şapkası alıp saatlerce ameliyatlı ameliyatlı yürüyüp müzik dinledim.

    ayrılamıyordum, ama bu defa ayrılamamamın nedeni ben değil, o'ydu. yürürken saatlerce "bensiz ne yapar?" "ben olmasam hayatında kime tutunur?" diye düşünüp durup ağladım. halbuki çok ayrılmak istiyordum ama hasrete olan inanılmaz zaafımdan dolayı "bensiz, onu düşünecek kimsenin olmayacağını" düşünerek ayrılamıyordum ve bu şekilde de ne yapacağımı bilmiyordum, çaresiz değildim ama kendimi çok çaresiz hissediyordum...

    yaklaşık 3 saat güneşin altında yürüdüm ve sonrasında otobüsle eve döndüm...
    ···
    1. 1.
      +4
      son paragrafı okurken çok saydirdim sana valla keşke sana sopa atıp gözlerini açacak bir arkadaşın olsaymis çevrende.
      ···
  11. 261.
    +6
    etrafımdaki herkes ama herkes, istisnasız olarak yıllarca "artık ayrıl şu kızdan ve üniversite hayatını yaşa diyordu. bu kadar imkanın var, mis gibi çocuksun, elde edebileceğin bir sürü kız var, neden kendini bir kişiye kaptırıyorsun," diye öğüt veriyordu beni her böyle mutsuz gördüklerinde.

    bense en güzel yıllarımı hasret düzelecek mi diye bekleyerek geçiriyordum. cennet gibi bir bölümde çok güzel bir şehirde okuyordum. ama kalkıp her fırsatta hasret için 15 saat yozgata gitmeyi tercih ediyordum.

    hasrete, nedenini bilmediğim bir şekilde öz kızım gibi hissediyordum. öylesine büyük bir zaafım vardı ki. her sarıldığımda sanki normal bir sevgilime değil de öz kızıma sarılıyormuş gibi hissediyormuş ve sarılıp dakikalarca bırakamıyordum. sevgimi çok bitirdi ama zaafımdan asla vazgeçemiyorum.

    son olaydan sonra sırf "bensiz ne yapar?" diye ayrılamamamın sebebi de bu zaafımdı...
    ···
  12. 262.
    +3
    Bekliyoruz panpa
    ···
  13. 263.
    +8
    onu öyle bir sahiplenişim vardı ki, yediği yemekten içtiği suya kadar düşünüyordum. hasta olduğunda sırf doktora gitmiyor diye saatlerce kavga ediyordum. ankaradaki buluşmalarımızda bile öncesinden randevu aldırıp kaç defa doktora zütürdüğüm oldu.

    sağlığı dışında eğitimini de düşünüyordum. bilgisayarda elim çok hızlıdır. slayt ödevleri olunca saatlerce ödevlerini ben yapıyordum ve sen sınavlarına çalış diyordum.

    pgibolojisi ayrı bir boyut. saatlerce dertlerini dinlediğim yetmezmiş gibi her üzgün olduğunda çözüm bulmaya çalışıp, teselli edip cesaret veriyordum.

    saçlarının kıvırcığına ben öldürdüm, evden gittiği zamanlar saç tellerini tek tek yerden toplayıp bir yerde biriktirirdim.

    ama o saçlarını hiç sevmiyordu. yapması zor olduğu için sürekli saçlarından şikayet ederdi ve yapınca da beğenmez ağlardı.

    bir gün üniversitede önlük töreni diye bi etkinliği vardı. sırf saçlarından dolayı etkinliğe gitmek istemiyordu.

    sırf moral olsun diye saçları için şöyle bir şiir yazıp göndermiştim:

    "gecelerin zifiri karanlığında,
    düşlediğimdir saçların.
    yaşayamadığım dünyada,
    nefesimdir saçların.

    sakındığım her telini,
    yerden topladığımdır saçların.
    anlam bulamadığım şu hayatta,
    maneviyatımdır saçların.

    ne sevmeye, ne dokunmaya,
    doyamadığımdır saçların.
    her doğan güneşte,
    umudumdur saçların.

    kalbimin derinlerinde,
    hasretimdir saçların.
    gönlümde sakladığım,
    hazinemdir saçların...

    rengi, kokusu
    anlamıdır hayatımın.
    hem eşsiz, hem benzersiz,
    öyle güzel saçların... "
    ···
  14. 264.
    +6
    yıllarca bir insanın öz evladınmış gibi sağlığını, eğitimini, pgibolojisini, mutluluğunu, sosyal hayatını, yalnızlığını, geleceğini ve hatta maddiyatını bile düşünüp kendinizden feragat edecek kadar yanında olup 7/24 fedakarlık yaparsanız elbet bunun bir bedeli olacaktır. ve belki de ben her gün bunun bedelini ödüyordum...

    ameliyattan belli bir süre geçti ve hasretin tokgiblikleri devam ederken bir kavgada, çok yorulduğumu ve ara vermek istediğimi söyledim.

    ve ona ara verdiğimiz süreçte "beni gerçekten seviyor musun?" bunu sorgulamanı istiyorum dedim.

    ara vermemize rağmen hasret, asla kurallara uymayıp hep bir bahaneyle bana yazıyordu. bensiz 10 saat bile dayanamıyordu.

    ben kısaca cevaplayıp, geçiyordum. hasret tek başına kaldığı bi anda ara verdiğimiz süreçte kendi kendine ses kaydı almış ve ara verdikten sonra bana atmıştı.

    uzun bir ses kaydıydı ama özet geçecek olursak, ağlayarak aslında bunları istemeden yaptığını, benle konuşmadığı zamanlar çok özlediğini, eğer bu kadar özlüyorsa sevdiğini vs. söylüyordu.

    sonra bir süre daha devam edelim dedik ve inişlerle çıkışlarla ilişkiye devam ettik.

    ameliyatım başarılı geçmişti, kitleyi almışlardı. bir süre sonra benim artık üniversitenin son senesine yaklaşmamdan dolayı planlamalar yapmam gerekiyordu.

    üniversitemin son senesinde bir yandan kpssye hazırlanıp hemen ilk seneden atanıp sonrasında hasretle aynı şehirde olmak istiyordum. aynı şehirde olursak bu sorunların bir ihtimal ortadan kalkacağını düşünüyordum.

    ama ben nereye atanacaktım, öyle direkt istediğin yere gitme şansın yok. hasretle nasıl aynı şehirde olacağım, sonrasında ne zaman evleneceğiz diye düşünmeye başlamıştım...
    ···
  15. 265.
    +2
    Rez devam
    ···
  16. 266.
    +6
    evlilik planları yapıyorum ama hasret, yıllardır 25 yaşından önce evlenmek istemediğini söylüyordu. eğer ki aynı şehirde olursak ben de erken evlenmek istemezdim zaten.

    ama hem aile baskısı vardı hem farklı şehirlerdeydik ve bu ilişkinin devam etmesi için en azından aynı şehirde olmak adına erkenden evlenmek zorundaydık.

    bir yandan hasret gibi birisiyle bir ömür geçer mi diye düşünmüyor değildim. ama aynı şehirde olmamız durumunda birçok şeyi aşacağımıza inanıyordum.

    25 yaşta evlilik konusunu ilk çıkmaya başladığımız zamanlar söyleyip duruyordu. ben de amaaan zamanla fikri değişecek nasıl olsa diye çok takmıyordum.

    25 yaşından önce evlenmemek tabi ki mantıklıydı ama sebebi olan birisi için mantıklıydı. bizim bu şekilde ilişkiyi hem ailesinden saklayarak, hem de bu kadar yılın üstüne yine yıllarca uzak mesafede yürütmemiz mümkün değildi.

    ve ayrıca şöyle bir durum var ki hasretin 25 yaşından önce benimle evlenmesi, ona hiçbir şey kaybettirmeyeceği gibi tam tersine çok daha rahat ve güzel bir hayat yaşayacaktı.

    çünkü benim atanmam için yüksek bir puana ihtiyacım yoktu.

    ve kendisi de mezun olduktan sonra müzik öğretmenliği bölümünü tekrar deneyip okumak istiyordu ve ben bunun için bile onu destekliyordum.

    evlendiğimiz zaman hem aynı şehirde olup, onu okutabilecektim, hem de aile baskısı, uzak mesafe gibi dertlerimiz bitmiş çok güzel bir hayata başlayacaktık.

    kendisi hem çalışıp, hem de müzik öğretmenliği okuyamazdı.

    o yüzden hasretin, eğer benimle bir gelecek düşünüyorsa 25 yaşına kadar beklemesi her açıdan aşırı mantıksızdı...
    ···
  17. 267.
    +2
    rezleyelim
    ···
  18. 268.
    +7
    istanbulda dededen kalma, geçici süreliğine halamların oturduğu bir müstakil evimiz vardı.

    ben mezun olduktan sonra dedem o evi bana ve abime verecekti. biz de aramızda abimle anlaşırdık her türlü aramızda hiçbir zaman paranın lafı geçmezdi ve bu arada öğretmenlerin şark görevini istanbulda yapabilme gibi bir şansı vardı...

    doğuda şark görevini tamamlayıp, dönmüş tanıdığım bir memur abi vardı. çocuğu olduğunu duyunca hayırlı olsun diye aramıştım.

    ne yaptığımı, ne planladığımı falan sorarken muhabbet uzadı da uzadı.

    konu planlara gelince dedim ki "abi, bizim atama puanları 60 puanlarda olduğu için yüksek ihtimalle ilk seneden inşallah atanacağım. fakat ya doğuya gidip, hasretten uzak kalırsam?"

    memur abim dedi ki "olm sizin istanbulda eviniz yok mu?"

    "var abi." dedim.

    tamam dedi "zaten yüksek ihtimalle ya doğuya ya da istanbula atanacaksın." (ben de araştırmalarımdan biliyordum)

    "ortalamanın üstünde yapıp tercihlerin başına istanbulu yazarsın, atanırsan da kız arkadaşın gelsin dünya kadar hastane var hem çalışır hem de istediği bölümü istanbulda da okuyabilir."

    bana bu fikri verince bi anda aydınlanma yaşadım.

    harbiden istanbulda evim de var, kira da ödemem, birikim de yaparım, hasret de çok rahat iş bulup çalışabilir bir yandan da ben hazırlarım müzik öğretmenliği okur ve böylece uzak mesafede sona erer.
    aynı şehirde olduktan sonra kaç yaşında evlendiğimizin de bir önemi yok benim için.

    telefonu kapattıktan sonra heyecanla hasreti aradım ve bu fikri söyledim...
    ···
    1. 1.
      +4
      kesin ona bile bir kulp bulmuştur amk
      ···
    2. 2.
      +3
      ulan karıyla kaç sene geçirdim ben bu kadar tahmin edemiyordum. adam daha ben yazmadan gelecek partın spoilerini veriyor resmen.
      ···
      1. 1.
        +2
        hahahahaha
        ···
  19. 269.
    +6
    hasretin cevabı ise ben de şok etkisi yarattı. "olmaz, ben mezun olduktan sonra istanbulda yaşamak istemiyorum."

    neden diye sorduğumda "ben orada geçinemem, izmir ya da ankara olursa olur. zaten izmir ya da ankara dışında başka bir yerde doğru düzgün iş imkanım da olmaz, doğuya zaten hiç gelemem." dedi.

    sonra ben "bitanem, benim izmire, ankaraya atanma ihtimalim çok düşük. çünkü atama açılmıyor, çok zor boşluk oluyor. ben yine ankaraya izmire atanmak için elimden gelen her şeyi yaparım, harıl harıl çalışır tercihlerde de ilk sıralara izmiri ankarayı yazar sonrasında istanbulu yazarım ama ya boşluk açılmazsa ve yüksek puan yapmış olmama rağmen istanbula atanırsam ne olacak?" diye sordum.

    "yapacak bir şey yok uzaktan devam ederiz." dedi.

    "nasıl yani zaten senelerdir uzaktayız ve mezun olduktan sonra da mı uzak mesafe ilişkisi yaşayacağız?" dedim.

    "ve geçinme derdine gelince evet istanbul pahalı bir şehir ama izmir ve ankarada yaşamak da bedava değil, sana küçük bir ev tutarız.

    e benim zaten kira derdim yok, maaşım var, istanbuldayken de zaten hep beraber vakit geçireceğimiz için haftanın birkaç gününü senin evinde geçirip beraber kalacağız.

    senin evinin kirasının yarısına ortak olurum, orası zaten ikimizin evi olacak. sadece ben haftanın bazı günleri kendi evimde kalacağım. o yüzden en mantıklısı bu şekilde o evin kirasını yarı yarıya öderiz." dedim...
    ···
  20. 270.
    +7
    "ben senin paranla geçinmek istemiyorum." dedi.

    "bebeğim birincisi biz bir gelecek hayali kuruyoruz senin paran, benim param diye bir şey yok. ikincisi benim paramla geçinmeyeceksin, zaten ben senin haftanın çoğu gününde senin evinde kalmayacak mıyım? ikimizin ortak evi olur işte ve doğal olarak kirayı paylaşırız." dedim.

    hasret de "sonuçta o evde ben kalacağım, haftanın diğer günleri sen kendi evinde kalacaksın. neden kirayı yarı yarıya ödeyelim?" dedi.

    "haftanın birkaç gününü mü hesap edeceğiz şimdi?" dedim.

    "ya aramızda böyle şeylerin lafı olmaz. bu bence yapabileceğimiz en güzel şey ve düşünsene ilk defa aynı şehirde ailelerden uzakta olacağız. imkanlarımız çok daha fazla olacak." dedim.

    sonrasında yine "ben senin paranla geçinmek istemiyorum, kendi ayaklarım üstünde durmak istiyorum." dedi.

    "ya bütün mesele kiranın yarısını ödemem mi? zaten benim istanbulda kendime ait kira derdim yok ve izmire ankaraya geldiğim taktirde iki ayrı ev tutacağız. eğer beni zor durumda bırakmamak için böyle söylüyorsan benim masrafım ankarada ya da izmirde zaten daha fazla olacak." dedim.

    istemiyorum dedi ve ben de neden neden? diye soruyordum sürekli. en son "bak, dediğim gibi ben izmire ankaraya atanmak için uğraşırım ama son çaremiz bu olursa, sen de bunu kabul etmezsen, ve 25 yaşından önce evlenmek istemediğine göre şu andan itibaren 3 yıl daha farklı şehirlerde olacağız." dedim.

    "yapacak bir şey yok bir şekilde devam ettiririz. evlenmeden önce ben böyle bir şey istemiyorum, ha evlendiğimiz zaman zaten doğuya da olsa gelirim." dedi.

    "mezun olduktan sonra evlenelim o zaman?" dedim. "25 yaşından önce istemiyorum." dedi. her söylediği şeye karşılık neden, neden diye kafayı yiyordum. aynı buluşmalar da ürettiği bahaneler ve benim sürekli çözüm bulmaya çalışmam gibi...
    ···